iyi pazarlar

19 Nisan 2020 Pazar
günaydın 

benim karantinamın ilk haftası bitti. her sabah başka bir duyguyla uyanıyorum. mesela bu sabah ekmek arabasında çalışanlara baktıkça gözlerim doldu. fırıncılar iki gündür canla başla sokak sokak gezerek ekmek dağıtıyor. ne desem az gelecek bu emek karşısında. teşekkürle teşekkürle teşekkürle... 

bir hafta öncesinde dönüşümlü çalışırken iş yerinde  dört pozitif vaka çıkınca, hoop kapandı iş yeri! hemen başka bir birim devraldı işlerimizi. 


her gün başka duygular, dedim. dün mesela şef özlemiyle uyandım. gittim oğluşumla beraber börek yiyip çay içtik:) yani börekten biraz da ona verdim çaya kahveye alıştırmadım oğluşumu. 

şefi sevip oynayınca pamuk gibi oldum eve gelip hadi tekrar duş alınca ( günde bazan üçe çıkıyor bu duş işi ördek olacağım az kaldı) fauda izledim, rahat rahat. 3. sezon sıradan / sporcu bir gencin adım adım nasıl eli silahlı bir militana dönüştüğünü anlatıyor ki yapım israil yapımı olup hep israil asker ve gizli görevlilerini insan gösterseler de bu filistinli genci şiddet sarmalına iten yolu iyi vermişlerdi. bitti. gelsin sıradaki dizi:)))) 

klasik işleri yapıyorum. evi kurcalamayı bıraktım çünkü pek kurcalanacak bişey yok benim evimde. bolca alışveriş, yemek salata yaparak, çay kahve demleyerek öğle uykularına uyuyarak, ulan hayat! ne planlar yapıyorduk bu sene için diye zaman zaman sesli düşünerek, ailemizi özleyerek, sık sık telefonla konuşarak, instagrama videolar çekerek, bunlarla eğlenerek, acaba senenin kalan yarısında ne yapacağız diye düşünerek, yaz gelsin bodrum olmadı çeşme hilton ya da sheretonda tatil yapayım diye hayal kurarak, iş arkadaşlarımdan pozitif çıkanların arada sırada durumlarını sorarak, bol bol twit okuyup, haber sitelerinde gezerek, istanbulda en çok boğazı ve taksimi özlediğimi fark ederek, geçiriyorum günlerimi. ve bazan kendi kendime bunun bir üst seviyesi sokağa çıkabilirken emekli olup işe gitmemek işte handan, diyorum. ben emekli de olsam yine böyle sabah erken uyanır, spor yapar, duş alır gazeteleri okurken kahvemi içerim. çünkü bunu çok seviyorum. ipek sabahlığım üstümdeyken mis gibi kremleri sürüp kırmızı taşlı yüzüğümü parmağıma geçirip kırmızı rujumu da sürüp internette fink atmaya bayılıyorum. sonrası artık günün planına göre, sokak, gezme her neyse. 

ben yalnız yaşamaya koronadan önce başlamıştım zaten, o konuda bir sorun yok. evde sıkılıyorum meselesi hiç değil. sıkılmam. tabii ki çıkmayı gezmeyi eğlenmeyi buz gibi biralar içip esprrssolar yuvarlamayı özledim. ama bunun sözcüğü sıkılmak değil. niye sıkılayım ki?! zaten çok kalabalık yaşamayan, çok aman aman insanla iletişim kurmayan hatta iş yerinde çoğu günü ''günaydın/nasılsınız/teşekkürler siz'' ekseninde geçiren huysuz takımından biri olduğumdan:))))) neyse, işte böyle 

hadi iyi pazarlar 
kalkın, güzel bir kahvaltı hazırlayın 
bende bugün simit tost vardı. ilk kez -o zamanlar istanbula gezmeye gelir giderdim henüz burada yaşamıyordum- cihangirde savoy pastanesinde görmüş, alıp yemiştim firuzda. kadir abi yaşıyordu düşün kaç yıl önceden bahsettiğimi. vay anam vay kaç yıl geçmiş aradan! 




0 comments: