butik olmasın ama küçük olsun köyde de olmasın şehirde olsun:)

20 Mart 2017 Pazartesi
hem küçük bir otel olsun ( butik değil ) hem dinleneyim hem de otelden sıkılınca ( ki sıkılırım ) gidip gezecek bir sahil şehrinde olsun; anladınız, tatil yapacak yer arıyorum bu sabah. e köydeki eve git. ne bileyim  değişik bir yer olur mu diye bakınıyorum ama dönüp dolaşıp kimseler gelmeden köy evine gideceğim gibi. 

daha butik oteller bu  kadar moda değilken hünnap han'da kalmıştım adatepe köyünde; sonrasında artık o kadar küçük köylerde sıkıldığımı fark edip bir daha gitmedim butik otel & köy konseptine. 

şimdi bahar rotaları bodrum gümüşlük tamam ama araya bir başka rota daha sıkıştırmak istiyorum. istanbulun uzun zamandan beri tadı tuzu yok biliyorsunuz; mekan yazmayı da bıraktım neredeyse! niye mi? e yazdığım ya da benim yazmama gerek yok yeni açılan bir çok mekan seneyi doldurmadan kapandı da ondan. seneyi devirene klasik gözüyle bakmaya başlayacağız, yakındır. bir sürü faktör var kapanmada; ben tüketici tarafından bakarsam bir pizzanın 30 lira olması der konuyu kapatırım. hamuru da et fiyatına satıyor işletmeler. hele içki fiyatları, amanın! bunun yanına servis kalitesinin düşük, ucuz ve lezzetsiz malzemenin çok pahalıya satılmasını, rahatsız miniminnacık mekanlarda dip dibe oturmanın verdiği rahatsızlığı eklerseniz, kapanmaları anlatabilirim. onlara sorarsanız; kiralar, vergiler vs vs vs e iyi de canım işletmem canım işletmeci kardeşim senelerdir bu işi hakkıyla yapanlar kira mı ödemiyor vergi mi kaçırıyor?! elbette yok böyle bir şey, her şey az zamanda çok kazanırım mantığıyla yapılan işlerin şişirme olmasından ileri geliyor. işte butik otellerin kimileri de böyle şişirme. ısınmasında sorun olup ''odanıza elektrikli petek koyduk handan hanım '' diyenleri duydu gördü bu kulaklar bu gözler. nasıl yazayım ben şimdi filan otele gidin ama bak üşürseniz birbirinize sarılın mı diyeyim:))) bak bu çok fena fikir değilmiş ha! 


dışarıda elbette yemek yiyor kahve içiyorum ama bu ara yazmaya hevesim kalmadı, kendimi de tekrar etmek istemiyorum; yoksa geçen gün menülerinde olmadığı halde ben seviyorum diye güveçte karides yapan işletmeyi yazmak istiyorum ama biri gider de siz güveç yapıyormuşsunuz, deyip ister diye de yazamıyorum. 

sabah sabah içimi döktüm. bana tatil gerek, temiz cici güzel bir otel gerek 
hadi iyi haftalar 

haftalık rapor, ayşe arman röportajları, yeni seyahat rotaları

17 Mart 2017 Cuma
erikler yine aldandı yalancı bahara. biz de aldanmıyor muyuz sıkça yalancıktan sevenlere


yağmur çamur puslu hava diye diye cuma geldi nihayet 

her sabah medya turu yapıyorum, biliyorsunuz; son günlerde ayşe arman'da bir düşüş var. ya handan ayşe neredeydi ki nereye düştü diye sevmeyenleri hemen gelir şimdi ama ''derken'' kalıbı ile soru soranları gördü bu gözler o yüzden ayşe a. yine de iyidir. düşüş ne peki? 


teknolojik anneler'den derya ile yaptığı  söyleşi bir uzaktan söyleşi idi bence; ayşe'n nin meşhur pozu yok derya ile, o yüzden uzaktan röp. gibi duruyor. ama buna dair bir ibare yok. ayşe a. bu röpün sözünü taa dijital topuklarda almıştı; eh teknolojik anneler ile röportajın da teknolojinin olanakları ile  yapılmasında hiç mahsur yok bence. iki tarafın da yoğun bir iş yaşamı var neticede,  bir de geçen gün bir instagram paylaşımında regl mevzusunu hastalık gibi gören/izin veren vs bir şirketin reklamını yapmıştı ayşe, öyle yine çok düşünmeden üzerine atladığı bir durum/reklamdı bu da; emre iskeçeli'nin kitabı çıkmış onun reklamıymış.  uzaktan, git gel çok şey yapmak isterken yaşanan durumlar bunlar. daha  önce de yazdım; derya teknolojik anneler'i dişiyle tırnağıyla büyük çaba ile kurdu. uzaktan da olsa yıllardır tanırım derya'yı hatta çocuğu yokken diyeyim de tam olsun. kızı doğdu, derya bebeği ve işi bir arada  yürüttü. daha kapsamlı bir  röportajı hak ediyordu.  ayşe arman instagram sayfasında da reklam  yapıyor sanırım, spor ayakkabı ve başka markalar vs.  işte bunlar hep çok yazı ve çok reklamın getirdiği yorgunluk ve bunun yazıya yansıması bence. 

neyse, iyi kitaplar ve yazılar okuyup medyanın kötü halini temizliyorum aklımdan. 

istikamet bodrum-gümüşlük demiştim, tavsiyeleriniz varsa alırım. 

geçen gün evde yunan gecesi yaptık; lukaniko (sosis) ve yunanistandan taşıdığım bir kaç çeşit peynir, hardal ve içkilerle. pek leziz oldu, esmer de sevdi sosisleri. bi daha gittiğimde daha çok sosis alacağım. 

hafta sonu klasik program; spor, yürüyüş, bebek bar molası,telefon alışverişini sıkıştıracağım bu hatta ya dur bakalım. 


bahar

15 Mart 2017 Çarşamba
istiklalde çılgın  attığımız zamanlar 
sabaha karşı, son mekana doğru gidiyoruz 
sabah yürüyüşe gideceğiz 
gidiyoruz da 
*** 



şimdilerde sabaha kadar eğlenemiyorum artık; uykum geliyor 

***

günaydın ahali 
bu sabah kahvaltıda sızmalı baharatlı mısır ekmeği var. yapan  abla  nefis olmuş handan hanım, diyordu sabah ekmeği bana verirken. 

yeni telefon hala alamadım; ne alacağımı da bilmiyorum. 

yeni kitap, yeni rota, yeni bilet hepsi için güneş açsın bahar gelsin 


bodrum & gümüşlük

11 Mart 2017 Cumartesi
yunanistana gittim mi, gittim. ne kadar sokak ne kadar zararlı yiyecek varsa yedim mi, yedim. sokak sokak kahve kahve bir yunan birası bir alman birası içtim mi, içtim. 

bir insanın seyahatte başına gelebilecek en kötü şey telefonunun yer düşüp kırılması ise daha kötüsü de burada yapamayız atinaya gitmesi gerekiyor denmesidir. tabii ki telefonu atinaya yollamadım, ben döndüm istanbula ama artık telefon astarı yüzünden pahalı bir tamir istediğinden çöpü boyladı mı, boyladı. 

nazara geldim ben, nazara! 

şimdi işin yoksa yeni bir telefon al, bu arada telefonsuzluk öyle garip bir duygu ki; ilk gün belki parçaları birleştirebilirim diye epeyi bir çabaladım, sanki çalıyor da ben duymuyorum ya da bir mucize olur da düzelir diye bekledim yok, olmadı. öyle herkes beni arıyormuş ama ulaşamıyormuş duygusu ile gezdim durdum. tuhaf ve alışması zor bir duygu telefonsuzluk. 

baharı yunan köylerinde batı trakya tarafında karşıladım; kimeri ve sonrasındaki köyleri geze geze keşana kadar geldim. sonrası istanbul. 

bir sonraki rota sanırım 2 ay kadar sonra, sevgili arkadaşım latife ( tekin ) ile bodrum / gümüşlük tarafına olacak; latife yeni kitabı için çalışırken ben çok kalabalık olmadan bir bodrum gezisi ve akademi ziyareti yapacağım. oradan seferler başladıysa elbette bir yunan adası yaparım, kaçırmam. ama esas bodrum, gümüşlük. 



şimdi yol yorgunluğunu atmanın zamanı; spor yapmadım aksine pioladan pizza tatlı ne varsa taşıdım eve; iki gün yemek yapmadan sadece yiyip uyuyacağım:) 

hadi ben kaçtım 

mutsuz kadınlar, semtler, şehirler, karşılaşmalar...

2 Mart 2017 Perşembe
istanbulun 

çanta hazır yola çıkma vakti 
eski bir fotoğraf 
belli ki hava bahar 
yeni keşfettiğim semtlerinden birinde ( kağıthane ) hiç alakasız bir şey alırken ( çorap ) tekstil sektörü üzerinde konuşurken satış elemanları ile, bir kadınla tanıştım; ve kadının gözlerinden aslında mutsuz ve dahası bu mutsuzluğunun onu hasta ettiğini aklımdan geçirirken ben, kadın bana ne kadar, kendi tabiriyle yazıyorum ^^ bu kadar şovenist bir kocam olduğunu çalışmayınca anladım^^ demesiyle hissettiğim doğrulanmış oldu ve ben kadına yaşam koçumun bana söylediği '' sen aslında iyi bir yaşam koçu olabilirsin'' cümlesi aklımdan yine geçerken eşine bütün bunlara bir son vermesi gerektiğini söylemesi, aksi halde ise ^^ yapamayacağı bir şey değil ama yapabileceği bir rest ile karşılık vermesini '' tavsiye ederken buldum
kadın ''beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.'' deyip uzaklaştığında, etrafımda ne kadar çok mutsuz kadın olduğunun bir kere daha farkına vardım. dahası onları kimsenin dinlemediğini. 

kimisi kocasının maddi olanaklarından vazgeçmemek için ölesiye mutsuz olduğu evlilik kurumuna/paraya  daha çok sarılıp her seferinde daha çok alışveriş yaparak adamdan hıncını almaya çalışırken; gözlerindeki mutsuzluğu kapatacak bir bakış olmadığının farkında olmadan, mutsuzluğunu yakınındaki insanları mutsuz ederek atmaya çalıştığının da elbette farkında ama tabii bunu asla dile getirmemekte ve kabul etmemektedir, 

mutsuz insan mutsuz eder. 

*** 
 
mutsuz kadınlar konusuna ara ara devam edeceğim. 

*** 

kağıthaneye işim düşüyor bu sıralar; şehrin en bakımsız, en inşaat, en tozlu başka semtini görünceye kadar ben benim için;

 dıışı yeni içi taşralı semti,  kağıthane.  

tabii ki bu taşralı haline benzer şekilde ne dışarıya satılabilmiş ne de burada mağazaya girebilmiş ürünlerin satıldığı bir outlet cumhuriyeti olması da şaşırtıcı değil. 

*** 
devam edebilir