veba geceleri, arter, istanbul

30 Mart 2021 Salı

 kitap tuğla boyutunda! 


bitiririm yazarım diye düşünüyordum ama o zamana kadar bu yazacaklarım aklımdan uçar dedim başladım sabah sabah klavye tıkırdatmaya. 

orhan pamuk okumayı özlemiştim. her ne kadar saçma sapan bir kaç insan ile fotoğrafı beni de sinirlendirse de kitap çıkınca almamazlık edemedim. ahahaha yazarlık başka arkadaşlık başka demeyeceğim ama aklıma gelmedi değil. 

arter'de keyifli bir saat geçirdiğimde kitap çantamdaydı. ikinci kez refik anadol sergisine giremedim! çünkü kapıdaki sıra arter'in önüne kadar hatta dolana dolana ileriye kadar gidiyor da ondan. sıraya girmeyi sevmiyorum. bekliyorum, bir gün böyle erken uyandığımda sabah kapısına dayanacağım pilevneli galerinin:)))) 10'da açılıyor sergi, kapıda mobil kahve ve atıştırmalık satan gençler o saatte pek sıra olmadığını söylediler. iyi bilgi, yazın aklınızın bir tarafına. gelelim arter'e; ben osmanbey'den yokuştan aşağı sallanıp yürüyerek gidiyorum. şehrin dokusunun nasıl değiştiğini gözlemlemek için çok iyi bir rota. tavsiye ederim. ramada otelin yanından aşağı bırakın kendinizi. galerilere yaklaştıkça şehir otelleri ve fermuar üreticilerinin yan yana olduğunu görecek ve şaşıracaksınız. arter diyordum, tertemiz pırıl pırıl, kapıda maske dezenfektan her şey var. maskemi yeniledim orada. içeride de her katta her köşede dezenfektan var. kafesinde hala şarap satılmaya başlanmamış ama yine bir tüyo vereyim size; en geç haziran gibi o güzelim bahçede şaraplarımızı yudumlayabileceğiz. işçilerin duygu durumunu anlatan panolar çok hoşuma gitti. adını unuttum sanatçının. arter gezisinden sonra aynı yokuşu yukarı tırmanmaktan vazgeçip ingiliz konsolosluğuna çıkan dolapdere tarafını yürümeye başlıyorum. o sokaklar bir kaç seneye özellikle konsolosluğa son dönemeçte olanlar epeyi popüler olacaklar, sokakların adını da aklımda tutmaya çalıştım ama bak unuttum işte. fotoğraf çekmedim. siz de bu sokaklarda gezerken izin almadan kimsenin ve hiç bir yerin fotoğrafını çekmeyin. akıllı olun:))) konsolosluğun oraya çıkınca çiçekte bir tur atıyorum, üçyıldız yeni hangi reçelleri tezgaha koydu, diye bakıyorum. şekersiz pişirilen reçel aklımda kaldı:) elma konsantresi ile pişiriyorlarmış. balıkçılar ile laflayıp modern sanata doymuş ama refik anadol hala aklımda kalmış halimle divan'da bir kahve yuvarlayıp evde romana başlıyorum. 


ilk sayfalarda kim/kimdir aklımda tutamayacağım diye endişeleniyorum inceden, bir kaç 10 sayfadan sonra endişem yerini okumaktan aldığım zevke bırakıyor. kim kimdir çözüyorum, bir yandan da karantina ve salgın hakkında orhan pamuk'un ciddi bir okuma yaptığını anlıyorum ve geçen sene kovid hayatımıza ilk girdiğinde okumuş olsaydık kitabı daha bilgili olurduk bu süreçte diye düşünüyorum. bütün bunları düşünüp okurken kitabın 61. sayfasında birdenbire bir şey oldu! okumayanlar için spoiler vermeyeceğim ama kitabın ana karakterlerinden olduğunu düşündüğüm banko paşa öldürüldü! anam, deyip cümleyi bir kez daha okudum, doğru okumuştum. sanki böyle sakin sakin okurken orhan pamuk dur sen şimdi bir seni kendine getireyim bu bir aşk romanı değil bir karantina romanı deyip bu olayı hızla yazmış gibi hissettim. ( okurun gözünden roman böyle bir şey işte. belki de pamuk gayet sıradan bir ayrıntı olarak yazdı onu ama yok yok sanmam) 

birden silkindim, viskiden büyük bir yudum alıp okumaya devam ettim. judy ile eş zamanlı sayılacak okuma yaptık ama o benden önce bitirdi. ben twitterda lak lak etmekten, iş çıkış iki durak önce otobüsten inip yürümekten, markete girip saçma sapan şeyler alıp eve gelip dikkatimi kitaba verinceye kadar judy bitirdi bir kenara koydu bile kitabı:) ben şu an 204. sayfadayım. anlatılan adayı gözümde canlandıramıyorum ama benzediği yerleri biliyorum:) büyükada ve irili ufaklı adalarını yunanın gezdiğimden. şu ana kadar epeyi zevkle okuyorum ama yine judy, yarısından sonra sanırım romanın  biraz sarktığı yönünde bir  eleştiri yazdı. okumasam da henüz diğer yarısını romanın, sanırım tam geçen sene kurgu ve gerçek hayat birbirine karışınca roman biraz değişmiş olabilir. bunu da pamuk'un röportajından alt cümle olarak yorumladım. 

çok enteresan cümleler var kitapta benim her seferinde pamuk'u neden sevdiğimi bana bir kez daha anımsatan; mesela mutsuz/kaygılı insanların hafızalarının çok güçlü olduğunu yazmış mealen bir yerde. buldum, sayfa 158; şöyle yazmış, pamuk;

 ''çünkü bütün evhamlılar ve kindarlar gibi hafızası çok güçlüydü''

gerçekten öyle; mecburen tanıdığım, birlikte çalışmak zorunda kaldığım çok ama çok  mutsuz kadınların çoğu bir olay olduğunda beş seneden falan öncesinden bahsedip o zamanı bu zamana bağlayabilecek kadar geçmişe bağımlı ve her an birileri ona zarar verecek diye ödleri kopan; kendisi mutlu olmadığı için etrafına mutsuzluk, huzursuzluk veren kadınlar...  bu insanlardan kaçmak gerekiyor. 

romanı okumaktan fazlasıyla zevk aldığımı söyleyip bu uzun yazıyı burada sonlandırayım. roman bitmeden bir yazı daha yazar mıyım? bilmiyorum,  ama bitince bir tane daha yazacağım kesin. 

günaydın

salgın ve yaşamımız üzerine de bir kaç satır yazıp yoga yapmak üzere kalkayım:) sokak zevksiz ve yasaklarla dolu olduğundan hala evdeyim. düne kadar cumartesi mekanlar açıktı ama ben kalabalığı zaten sevmediğimden, çıkmadım. şimdi yeni kararlarla o da kapandı. evde okumak, evde spor yapmak, evde durmak daha mantıklı ve sakin geliyor. dönüş uçağım iptal olduğundan nisan ayında güneye inemiyorum. insanlar bu yaz güneye inip daha da geri gelmeyecekler gibi. dün bir kahveci arkadaşım aradı; dalyana yerleşmiş! giden gidene... yemek yapmak zor geliyor artık, meyve yoğurt çerez hala kurtarıcım. yulaf yine:( sahnede. süt ile yerken bunu yemek diye çıkaranın diye diye yiyorum itiraf edeyim. ama spor yapıyorum 10 dakika da olsa! hala ev temizliğini kendim yapıyorum çünkü yardımcı abla kovid geçirdi:( hala nefes alış verişi düzenli değil. yollukları sıkça makinada yıkıyor evi çamaşır suyu ile siliyor, giysilerimi iki saat bile giysem yıkıyorum! umarım haziran ayında seyahate çıkabilirim. bir süre denize bakmak istiyorum sadece. 


kitaplarla filmlerle evinizle kalın.


15 gün 15 gün diye diye seneyi devirdik,

14 Mart 2021 Pazar

geçen sene bu zamanlar ne olacağı hakkında zerre kadar fikrimiz yokken tam da bu sıralar 5 gün evde oturup olanları bi izleyeyim, demiştim. bişey olmadı, o beş gün hep 15 güne on  beş günler aylara evrildi ve biz hala yarı sokakta yarı evde saçma zamanlar geçiriyoruz. marketten geldim az önce, neden bugün gittim? çünkü dün her yerin ama her yerin deli gibi kalabalık olduğunu bilmek için çok akıllı olmaya gerek yok. sosyal medyaya düşen sahil ve park fotoğrafları hakikaten görmemişin sokağa çıkma kısıtlaması kaldırılmış tutmuş gözünü çıkarmış, tadındaydı. gerek yok. bir senedir  son 20 yılda evde oturduğumdan daha çok oturdum iki üç cumartesi çıkmazsam bir şey kaybetmem. bu zamana kadar virüs uğramadıysa bana %51 kalabalığa girmememden oldu, %49'u da loopa alınmış gibi çalışan çamaşır makinası / bulaşık makinası / kahve makinası / kolonyalı mendil ile yer silen handan makinası:)))  çok yıkadım her şeyi çok sildim evi çok attım eskileri...


 
dün kahvaltıya misafirlerim vardı. klasik kahvaltı hazırladım;  yeşil ve siyah zeytin, yoğurt, peynir, yumurta, söğüş domates, közlenmiş kırmızı biber, maydonoz. tabii simit ekmek kruvasan ve üzümlü kek de konuklar tarafından alınıp gelinince mükellef bir kahvaltı oldu. sonra ekmeklerin kalanlarını kuşlara verdim. laf aramızda bir iki kilo aldım sanırım bu ara. kestim yine yemeği memeği kahvaltı salata yoğurt olacak şekilde düzenledim mutfağı ve alışveriş listesini. 


sokağa çıkmayalım demiyorum. bilakis artık normalleşmeye geçmeyi, meyhanelerin açılmasını, barların sokak partileriyle geri dönmesini herkesten çok istiyor olabilirim. olay şu ki ben salgın öncesinde de zaten çok kalabalık mekanları -konser değilse- tercih etmeyen hafta içi gezmeye bayılan biriydim, anımsarsanız. zaten çok misafir sevmemek falan korudu ben benim gibi yabanileri:)))) 


size -istanbulda olanlara- bir sergi haberi vereyim; refik anadol'un uzay temalı enteresan sergisi 19 mart'ta pilevneli galeride açılacak. kaçırmayın. refik anadol benim en beğendiğim işlere sahip  ve aslında tanışmak da istediğim enteresan bir adam. umarım sergide tanışma fırsatı bulurum. 


başka pek ilgimi çeken bir şey yok bu ara şehirde; bir internet aplikasyonuna girip söz almak için el kaldırmak da falan bana göre olmadığından, hele hele sürekli konuşan birilerini dinlemek hiç tarzım olmadığından öyle klub hause falan gibi yerlerde beni görmemeniz normal. ay hiç dayanamam:))) konuşacaksam ben konuşurum ahkam keseceksem ben keserim; çok ama çok gençken yazar söyleşilerine giderdim artık onlara bile gitmiyorum ki bir odaya girip bilmem ne insanını dinleyeyim!? benden çok fazla yer görmüş, çok fazla yaşamış, çok farklı yaşamlar deneyimlemiş bir insanla dahi karşılıklı sohbet etmek ya da en fazla kitabını okumaya tahammül edebilirim yine sadece onun konuşmasına değil. 


bu yazı nereden çıktı, yine bir haber gördüm; herkesin kendini sokağa atmasına istinaden önümüzdeki 15 gün çok mühim diyen:)))) ondan. bu bilim kurulundaki abilerin ve ablaların zaman zaman açıklamaları gözüme ilişiyor da öyle basit öyle günlük bilgi ile yapılması yeterli laflar ki artık gülüp geçiyorum. bağımsız kaynaklardan takip ettim bütün süreci. tavsiye ederim. 


hadi ben kendime film dizi bişey bulayım izlemeye, 

umarım bir sene daha böyle geçmez deyip, değişen alışkanlıklarımız diye kafamda bir yazı taslağının olduğunu kendi kendime buraya not alayım. siz de bana yazarsanız değişen alışkanlıklarınızı birlikte kotarırız yazıyı. 

iyi pazarlar