korona günlükleri

31 Mart 2020 Salı
en son 25 martta yazmışım; o günden bu yana bir değişiklik olmadı be blog:) 

evdeyim. bir gün iş bir gün ev şeklinde geçiyor yaşam. dün sabah uyanır uyanmaz elimi yüzümü yıkayıp kahve makinasının düğmesine basıp spor yaptım. sonrası işte duş vs. tabii arada tezgahı ve yerleri kolonyalı mendille silmek, cep telefonunu ve laptopu aynı şekilde dezenfekte etmek gibi rutinler var artık, biliyorsunuz. 

sonra bugün ne pişirsem sorusunun yanıtını soslu makarna olarak verince kendi kendime, işe sızmada sarımsakları çevirerek başladım. o arada sirkeli suda bekletip yıkadığım domatesleri doğrayıp sarımsak sızma ikilisine ekledim, diziden bir bölüm izlerken ( 45 dakika) arada bir kez karıştırmayla en küçük ocakta kısık ateşte sosu pişirdim. sonra spagetti haşladım, sonra hafif diri spagettileri sos tavasına aldım. 5-6 dakika beraber tıngırdadılar. tuz, karabiber ve yarım çay kaşığı şeker ilave etmiştim sosa. nefis oldu, nefis! 

bugün yemeğim yok. ne pişirsem? 

 netflixde izleyecek yeni bir dizi buldum. fauda. filistin israil ilişkilerine dayanan bolca eli silahlı adam barındıran bir dizi. olayları zaten biliyorum da her oyuncunun hikayesi, ilişkiler, coğrafya vs. hepsi ilgimi çekti. iki sezon dizi, şimdilik birinci sezon 11. bölümde kaldım. 12 sezon finali. bu akşam izler bitiririm. 

işte böyle, her bölüm arasında kalkıp makinaya çamaşır atmak, evde ufak tefek işler yapmak  gibi sürekli oturmamı engelleyecek bir rutin tutturdum. sabahları spor yapmak en büyük destekçim; kendimi çok zinde hissediyorum o zaman. akşamları da bir kadeh şarap ya da iki buzlu bir viski içiyorum. sonrası yine eski uyuma saatim gibi en geç 11 de yatak. 

telefona çok takılmamaya çalışsam da ailemle günlük konuşmalar, vatsapta hal hatır sormalar, twit, instagram vs. derken aslında hatırı sayılır bir zaman harcıyorum ve fakat bundan rahatsız değilim. çünkü, sohbet etmek iyi gelir, herkese. 

gün içinde kahve içtikten sonra sürekli kahveye yüklenmek yerine çay demlemeyi zaman zaman bitki çayları zaman zaman da son zamanlarda çok severek içtiğim elma & tarçın çayını yapıyorum. kıpkırmızı sert elmalardan alıyorum, iyice yıkadıktan sonra çekirdeklerini sapını çıkarıp doğruyorum. demliğe koyup bir tane çubuk tarçın ekliyorum ve üstünü geçecek kadar içme suyu. kısık ateşte ev elma tarçın kokusuna doyana kadar:)  kaynatıyorum. nefis bir çay oluyor. pişmiş elmaları atmayın. kabuklarını alıp ezin üstüne ceviz badem ne varsa koyup tatlı niyetine yiyin. ben dün hem ceviz hem de dondurma ekledim! yedikten sonra battaniyeye sarındım ama olsun:))) nefisti, nefis. 

işte böyle, şu an işyerindeyim. bir termos kahveyi içtim, bitti. birazdan çıkar markete gider ufak tefek bişeyler alırım. 

günaydın 


 

korona günlükleri bilmem kaç

25 Mart 2020 Çarşamba
ne kadar güzelmiş basit alışkanlıklarımız;  sabah kahve içe içe işe gitme halimiz, işten çıkınca spora gidip oradan ayy hadi bir kurtuluşa gidip murat ustanın sandviçiyle karnımı doyurayım ya da nereye gidiyorsanız işte orada bir kadeh bişey içmemiz, konsere gitmemiz, sergi açılışlarında boy gösterip ucuz şaraplar içmemiz ve ne kadar değerliymiş öpüşebilmek, se.vi.ş.ebilmek, içten bir şekilde tokalaşmak ve sarılmak... 

iki haftaya yaklaştı bunların çoğunu yapamıyor olduğumuz zaman. aklı sağlığımızı korumak için yine teknolojiye sarılıyoruz. yatak odasında cep telefonu bile kapalı olan ben; ilk defa laptopu yatağa taşıdığım zamanlar! dizi izlerken şekerleme yapıyorum bazan. 

çoğu yer kapandı; üretim yerleri, paket servis yapan yerler ya da müşteri alımını bırakıp sadece pakete dönen restoranlar açık. simitçi tezgahları azaldı. ne yazık ki ilk etkilenen  yine hizmet sektörü oldu. garsonlar, komiler işsiz. işyeri sahipleri bir daha açabilecekler mi emin bile değiller. özellikle küçük işletmeler. böyle zamanlarda vefa duygum açığa çıkıyor. eskiden de gittiğim yerlerden sipariş verip, alışveriş yapıyorum. 

o-ku-ya-mı-yo-rum! yok, başka zaman kitapları deviren ben okuyamıyorum. sinema eleştirmeni olmasam da filmlerdeki klişeler diye yazacak kadar, ikinci dünya savaşı üzerine uzun sohbetler çevirecek kadar çok film izliyorum. yönetmenine göre, oyuncusuna göre, gerçek yaşam olmasına göre vs kritelerim var birbirinden bağımsız. mesela halle berry filmlerini izliyorum, çünkü kadını seviyorum. keza penelope cruz ama penelope mi halle' mi derseniz penelope derim. bu da benim ispanyol sevgim. marinaleda köyündeki sosyal kahvede çalışan alba'nın instagramdan sordum halini hatrını. alba iyi, ailesi de iyi, evdeyiz diyor. 

bu yaz seyahat etmektense ( sınırlar açılırsa yine bir yunan adası yaparım ben o hakkım saklı) dört ya da beş yıldızlı bir otelde, yarım pansiyon ( her şey dahil sevmiyorum) ağaçlıklı bir sahili olan,  mümkünse 18 yaş altı çocuk kabul etmeyen bir yerde dinlenmeli tatil yapmak istiyorum. akyaka olur, bodrum olur, kaş civarı olur ( hepsinden karşıya geçiş var;) cunda olur. bu ruh halini atmak için buna ihtiyacım var. 

her gün yemek yapmak zor olmasa da ne bileyim yorucu. dün mesela evde bir avuç bulgur vardı, ya bunu bitireyim bari, deyip işe giriştim. bolca pembe domates, çarliston biber ve bolca sarımsak ile sızma zeytinyağında bir sos yaptım. bulguru ekledim, bir iki çevirdikten sonra tuz karabiber pul biber ve yarım çay kaşığı şeker ekleyip kaynar su ekledim üstünü geçecek kadar. oldu mu sana bol soslu bulgur pilavı. yanında yoğurt ve turşu ile gayet güzel bir öğle yemeği oldu da arttı bile. sos yaparken biraz az yap, handan. 

işte böyle, evde ve işte okuyarak ( haber ve medya turunda bahsettiğim siteleri) bol bol uyuyarak, ev silerek temizleyerek iki hafta geçti. daha ne kadar böyle geçecek belli değil. 

sokağa ç.ıkma yasağı kararı alınmayacağını düşünüyorum. böyle düşük yoğunluklu, sıralı çalışma, evden çalışma, riskli yerleri kapatma şeklinde step by step gidecek. 

kendinize dikkat edin. ben çıkayım da kahve yapan bir yer bulayım. 

korona haftası z zaporu

22 Mart 2020 Pazar
yıllık iznim bitti, yarın işe gideceğim. en son ne zaman yıllık izin alıp evde oturdum, anımsamıyorum. demek ki yıllar yıllar olmuş. 

bir haftada şunu öğrendim bunu öğrendim falan demeyeceğim. ben zaten seyahatlere yalnız çıkan, buna bayılan biriyim.  oğluşu özledim en çok, dün evden çıkıp sabah nispeten kalabalık basmadan, taksiyle gittim oğluşun yanına. çantamda güzel bir mamayla. attım sandalyeyi güneşin altına, bahçede oynadık mamasını yedi suyunu içti o da mutluydu ben de. sonra tıngır mıngır otobüse binip eve döndüm. üstüm başım hep pati iziydi, oğluş hala sevinince üstüme atlıyor, çünkü, hemen her şeyi makinaya atıp duşa girdim. 

tartılmaya korkuyorum ama yarın sabah çok düğmeli elbisemi giyeceğim; kapanmazsa düğmeler alarm zilleri çalacak kendimi sadece yoğurda teslim edeceğim. çünkü, çok çerez çok çikolata  

can sıkıntısı moda oldu, twitterda; oysa can sıkılacak ne var anlamıyorum. hepimizin 
( twitter kullanan kitleyi diyorum) evinde internet bağlantısı, ufak da olsa bir kitaplık ve elimizde telefonlar var. bu, dünya avucumuzda demek yahu! niye neden sıkılıyorsunuz!? 

uyku düzenime hep dikkat eden biriyim ben ki zaten saat 10 da uykum gelir. uyudum, sabah erkenden uyandım ( şu an saat 7.56) kahve demledim, medya turu yaptım. sonra iki insan görmek için sokağa çıktım, hemen hemen her gün bir kez çıktım. yemek yaptım, bol bol ev sildim, makina çalıştırıp makina boşalttım. gardrop bile düzenledim. 5 sene kıyafet almazsam yetecek kadar kıyafetim olduğunu gördüm. sadece iyi bir eşofmana ihtiyacım var. sağlıklı dokumadan güzel bir şey almalıyım. 

dışarıdaki insanlar meselesine hiç gitmek istemiyorum. yaşlıların canı sıkılıyor evde, ne yapsın insanlar?! bu memlekette insanların hobisi yok, hobi demek para demek e çoğu emekli insanlar emekli maaşlarını biliyorsunuz. böyle zincirleme gidiyor işte, adayı anımsamıyorum ama yıllardır yaşlı deyince aklımdan silinmeyen bir anı var. o yaz beş yunan adasını gezdiğim için hangisi olduğunu anımsamıyorum bir yazda bu kadar çok gezince böyle şeyler olabiliyor. bir parkta oturmuş etrafı izliyordum; bir ara baktım parka epeyi yaşlı 70 civarı bir grup insan geldi. sırt çantalarını açtılar boya malzemelerini çıkarıp ,şövalelerini kurup resim yapmaya başladılar. gittim bakkaldan bir bira alıp onları izlemeye devam ettim. öyle sakin öyle neşeli öyle geleceğe dair kafamı ışıkla doldurdular ki... öyle yaşlanmak gerek işte. yoksa bütün hayatı kahve olan dedeye evden çıkma dersen okkalı bir küfreder, sonra sonrasını bilemem valla. ha bir de tabii ki ihtiyaçları için çıkmaya mecbur yaşlılar var. market ihtiyacını, banka işini halledecek yalnız yaşayan insan. bir de biliyorsunuz güvenmez yaşlılar kimseye, ulan benim annem bile her ay mutlaka defterini işletmeye gider bankaya, anne gitmene gerek yok, banka sen aksini söylemedikçe o işlemi devam ettirir, diyorum. el yanıt '' ya unutursa?!'' ya işte böyle. 

kendinize yetmeyi, evde zaman zaman geçirmeyi öğrenin. güzel bir şey bu. 
en çok dinlendiğim şeyi yazayım; ayaklarım dinlendi, ayaklarım. topuklu botların üzerinde salınmak iyi hoş ama bir hafta giymeyince oh be dünya varmış, dedim. 

günaydın 
kendinizle kalın 

yazarak konuşma ihtiyacımı karşılıyorum

20 Mart 2020 Cuma
ben çok konuşan bir insanım! insandım. bir olayı anlatırken araya başka bir hikayeyi alır ama sonra mutlaka esas konuya bağlardım. uzun zamandır en az konuştuğum zamanlardayım. bir de ben hakikaten sokağı seven biriyim. evden çıkıp saatlerce yürüyüp gezip bakınıp eve dönerdim. şimdi onu da yapamıyorum. yalnız bir kez çıkıyorum; markete kadar gidip hiç bir şey almazsam su alıp dönüyorum. iki insan görüyorum, en azından. 
sokak hayvanlarını düşünüyorum; kafeler lokantalar kapalı. kapıya yiyecek bırakmak gerek. bir ara makarna haşlayıp aşağıya indireyim. siz de yapın. 

*** 

bugün ne yaptım? sabahın köründe uyandım. zaten gece rahat uyuyamamıştım. belki izlediğim 1917 filminden belki de başka bir sebepten, bilmiyorum. neyse 

uyandım, sabah sabah kahve içerken yemek pişirmeye giriştim. çünkü yemek pişirmeden önce duş alsam pişirdikten sonra bir daha alacaktım. yemeğin buharı vs. derken rahat hissetmiyorum kendimi. neyse yemeği yaptım. kahve koydum makinaya. duşa girdim. 

gazeteleri okudum , akşam yarım bıraktım 1917 filmini bitirdim. savaşlar ne akıl almaz insanlık halleri! 

şimdi bir kadeh şarap koydum, twitlere bakıyorum. pazartesi işe başlayacağım. gelecek haftayı yine gelişmelere gebe görüyorum. duruma göre bir daha izin almayı da düşünebilirim. bu bahar evde geçecek gibi.

okuyorum, yazıyorum, evi kolonyalı mendil ile siliyorum, elimi yüzbinkez yıkıyorum, bir
kadar da kremliyorum. 

işte böyle, şimdi yeni filmleri yeni diziler bulmalıyım. kitap okuyamıyorum ya:( hareketli şeyler daha iyi geliyor. 


yoğun istek üzerine ( 1 kişi istedi:) basit ve leziz tarifler

19 Mart 2020 Perşembe
gamze, tarif geldi koş! 

***

şu an yaptığım basit ama çok leziz olan salatanın tarifini paylaşayım;

* dört çarliston biber 
* üç kiraz domates 

sosu için; 
* onlarca diş sarımsak ( taşköprü elbette) 
* kaşar peynir 
* nar ekşisi ( benim kullandığım havrano, organik ) 
* sızma zeytinyağı 
* limon 
* tuz 
* dijon hardal 

sos için yazdığım malzemeleri büyük bir salata kasesinde karıştırın. sarımsakları incecik dilimleyerek üşenmezseniz ezerek koyun. 

tost makinasında biberleri közleyin. sosu karıştırdığınız kaseye sıcak sıcak alın. siz onları dilimleyip karıştırırken domatesleri ikiye bölüp kesik kısımları üste gelecek şekilde sıcak tost makinasına koyun, her birinin üstüne yarım kaşık sostan damlatın, lezzeti arttıracak, bu. 


işte nefis salatanız hazır. afiyet olsun. ılık ılık yiyin. 

'' iş hiç bitmiyor!'' annem

ben hiç ev kadını olmadım. ortaokuldayken  annem bana ev işi yaptırmadı. kendisi çok yapmış çocukken, bir kızım olursa hiç iş yaptırmayacağım, demiş. o şanslı kız bendim.  yatılı liseye gittiğimde 13 mezun olduğumda 17 yaşındaydım. ve aynı sene çalışmaya başladım; 30 sene oldu yani! neyse, demem o ki, önce çocuk sonra öğrenci sonra da çalışan kadın oldum hiç ev kadını olmadım ve daha bir hafta bile olmadı daha evde oturalı abv versin ev kadınlarını anladım! 

''hiiç bitmiyor iş!'' annem söylerdi, hep. 


*** 

sabah alarmsız uyanıyorum zaten son bir kaç yıldır. bu sabah gayet zinde uyandım, 8 sularında. hah kaç gündür aklımdan geçen gardrop düzenleme işinin tam zamanı, dedim. kahve demledim, bir fincan içtim, rahat edemedim duşa girdim. duştan çıktım gardroba giriştim!:)))) 

düzenledim düzenlemesine ama o arada ya çarşafı nevresimi de değiştireyim bari, deyip hoop hadi onları değiştirdim. makina doldu bu sefer, onu çalıştırdım. yerleri yine kolonyalı mendil ile silerken bir yandan kahve içiyordum vallaha ama kahvem soğumuştu ya:( 

yerler silindi gardroplar düzenlendi. kahvaltı niyetine her kim çıkardıysa sabah sabah pek bir andığım müsli denen tatsız tuzsuz şeyi kaseye koyup sütü boca ettim üstüne. bir de muz doğradım biraz daha lezzetli olur belki diye ama yok anacım müsli pişmanlıktır, almayın yemeyin. kalanı nasıl bitireceğim kara kara düşünmekteyim. 

makinadaki çamaşırlar yıkandı. hadi kuruyanları topla, katla, yenileri as. şu an ev mis gibi kolonya ve deterjan kokuyor. bir de yeşil çay demledim, o da bitti. 

twittera baktım, haberlere baktım; vaka sayısı yükselmiş. durum tatsız. 

hava kapalı. isveç dizisi çok kötü arkadaşlar, hiç başlamayın ben gece açtım son bölümü, hala ilk bölümde ağlayan kadın ağlıyor, hala ona bana bilgi ver, seni buraya getireceğim diyen isveçli kadın halinde devam ediyor dizi. finali bile izletmedi kendini, yani. isveçliler oradaki yemek yaşam aşk üzerine film / dizi çekseler ya suç olayını beceremedikleri belli. dizinin adı, caliphate. izlemeyin. 

hava kapandı, açık güneşli bir film bulayım onu izleyeyim. 

günaydın  
ben yazıyı atana değin dolu başladı ( 11.54) 

korona günlükleri ( 6 ) cips aldım!

18 Mart 2020 Çarşamba
sabah erkenden upuzun yazıyı atınca gün içinde elim gitmedi bloga yazmaya ama şimdi dizi twiit derken hadi iki satır yazayım dedim. 

*** 

sabah kafama koymuştum, gidip şef'i ( eski iş yerimdeki köpeğimiz) sevecektim. o sırada kardeşim arayınca hadi gel beni al, gidip şef'i sevelim dedim. geldi, gittik. oğluşum oğluşum diye açtım kollarımı bir koştu ki!... oğlum çok üzlüyorum be seni! çantama peynir atmıştım, kahvaltı alışkanlığımızı unutmasın, diye. onu verdim. hoplaya zıplaya yedi, hergele. sonra arkadaşlarla lafladık, kahve içtik. 

vallaha ne maske takıyorum ne de eldiven. çünkü, hasta değilim; belirtileri de yok. maske yüzü kaşındırır kaş yaparken göz çıkarmanın alemi yok. iş yerinden çıktık, hadi metro markete gidelim, dedim. gittik. taş köprü sarımsağı, viski, organik yumurta vs. alıp evlerimize döndük. hem sosyalleştik hem köpeğimizi sevdik. 

spor salonu belirsiz süre ile kapandı. tabii ki üyeliklerimiz donduruldu, diyeceğim o değil. benim berlin seyahatim  vardı. sanırım o da yattı; merkel kapıları kapatacak gibi, ki hali hazırda bu seyahat için söyleyebileceğim mühim bir sebep yok. almanlar beni fırçalayınca kardeşim çok seviniyor, desem verirler mi:)))) bilmiyorum. kardeşimin mutluluğu mühim benim için, desem. 

hah şimdi diyeceğim o ki, çok planlı biri değilim; biri yıllık üyelik öbürü bir kaç ay önce alınmış baharda gezerim berlini, oradan polonyaya geçerim diye düşünülmüş planlar. yattı. demek ki artık daha kısa vadeli planlarla yaşayacağım. 
günü yaşa, handan. 
bu kadar, abv versin korona ama iyi bir şey yaptın. 

şubat 15-25 arası yaşadığım streste de iç konuşmalarımı bıçakla kesmiş gibi kesmişti beynim. demek ki benim beynim bir şeyi kendime zarar verecek kadar yapınca hemen bir başka olaya yönlendiriyor beni. hımmm bak bunu da öğreneli çok olmadı. 

neyse, demem o ki günlük yaşayacağım. 

seyahatlere de giderken bilet alacağım. ah ah ben ilk uçağa bindiğimde hava limanına gitmiş hangi uçak en yakın saatte kalkıyor diye sormuş, bağdat ama yer yok, e sonra demiş ve roma'ya uçmuştum. ne twitter ne de instagram vardı o zaman. elimde kırık bir telefonla roma'ya uçmuş, üç gün gezmiştim. tek kare fotoğrafım yok roma'da. 

netflixde yeni bir diziye başladım. caliphate. henüz ikinci bölümdeyim. suç dizisi, isveç-suriye ekseninde geçiyor, diyeyim yeter. 

gamze yemek tarifi versen demiş bu günler için ama bugün metrodan aldığım hazır barbunya pilakisi ile yoğurt koydum sofraya vallaha. hiç yemek yapacak ruh halinde değildim. cips aldım, cips! beni tanıyanların epeyi şaşıracağı bir şey bu. evde olmanın zararları; çerezler çikolatalar, kahveler, içkiler derken cips koydum bugün sepete acılı acılı bir de beğendim ki aldığım şeyi. off offf 

işte böyle, sonra pazartesi işe gideceğim, arada bir bursaya gitsem mi diye budonun sayfasına girdim. anaaaa sefer sayısı ikiye düşürülmüş, sabah 9.30 akşam 19.30 
yolcu sayısı bu kadar azalmış demek ki. 

iyiyim, dinlendim, canım seyahate çıkmak istiyor. koronadan sıkıldım. 
ben diziye devam edeyim. 
hadi iyi geceler 



korona günlükleri ( 5,5)

bu sabah hareketli bir güne uyandık. ben ne zaman erken uyusam tarumar oluyor her şey ve her yer. erken uyumamalıyım. 

arkadaşlar şuraya sıkılmamanız için benim medya turu medya turu derken baktığım sayfaları ve kendi uyguladığım hijyen ve koronadan bağımsız bağışıklık sistemim güçlü kalsın diye yaptıklarımı bırakıp sokağa çıkacağım. biraz yürümek iyi gelir. 

medya turu:
* ekşi sözlük 
* twitter 
* bbc türkçe 
* hürriyet ( evet, hala gazete okuyorum )
* milliyette asu maro ve mehmet tez'in köşelerini okuyorum. tavsiye ederim. ikisi de aklı başında ve iyi insanlar. 
* instagramdan sıkıldım aslında ama şöyle bir bakıp çıkıyorum
* bianet 
* t24; cuma günleri tuğrul eryılmaz'ın yazılarını sabah kahvemi içerken okumak çok zevkli 
dedikodu seviyorum ben hele medya dedikodularına bayılıyorum! 
* sandaletli seyyah, doktor bora'nın blogu  artık çok az da yazsa eski yazılarını açıp açıp okuyorum 
* sezen'in blogu mushaboom; bu ara ev işine kafayı takmış olsa da en keyifli bloglardan 
* ayşe's world ve sarpiko'nun cafesi, hem yaşam hem yemek daha ne olsun. iki blogu da takip ediyorum. 
* yaşam izi; gamze sıkı gezginlerden. yeme içmeyi de seviyor. yıllardır izliyorum. 
* hakiki muhabbet. aslı da yılların bloggerı şimdi instagramda yazsa da açıp eski yazıları hele mesela bir alaçatı yazısı var ki açıp açıp okumalık. 


aklıma ilk gelenler bunlar. zaman zaman sörfle başka başka sayfalara gitsem de esas çerçevem bu. 

*** 

gelelim bağışıklığım için yaptıklarıma. 
* her sabah bir taşköprü sarımsağı yutuyorum. hasta olsam da olmasam da bunu yapıyorum. 
* yine her sabah bir kaşık organik sızma zeytinyağı içiyorum. 
* alışverişimi en az katkısız koruyucusuz güvenilir marka ve mevsim ürünlerinden yapmaya çalışıyorum. 
ve en önemlisi sorun odaklı değil çözüm odaklı bir insan olup kafamı rahat tutmaya çalışıyorum. iç sesi çok konuşan hatta hiç susmayan bir insandım yavaş yavaş o konuşmaları da azalttım. çünkü, faydası yok. 
az insan öz insan. az kibarlık maksimum rahatlık. kibarlık derken sürekli insanlarla ufak tefek konuşmalar yapmak yoruyor beni, az iletişim en iyisi. günaydın / günaydın, bitti. gerek yok aslında hiç bir ortak yönümüz olmasına gerek olmayan iş arkadaşlarımızla sürekli iletişimde olmaya. işimizi yapıp dağılalım. sürekli cin ali fişleri gibi bilmem kim beaayyy hadi yemeğe, bilmem kim hanım çay içalım mııııı, çok az şeye bu kadar sinirleniyorum! yav arkadaş ne zaman böyle cin ali fişleri gibi konuşmaya başladınız. bilmem kim hanımmmm yemeğe gidelim mi? // aaa saat 12 mi oldu, hadi gidelim. he canım saat 12 oldu ama bunu dile getirmeden anlayamazsın, değil mi? 
en sinir olanı en sona sakladım. 
bilmem kim bey/hanım/ müdür seni aradı. 
aaa beni mi aradı müdür?
neresini anlamadın? 

bak yukarıdakini yazarken sinir oldum. işte bu konuşmalar beni yoruyor. bunları yapmayın. 

*** 

hijyen önerilerim; 
* giysilerinizi işten gelince doğru makinaya
* evde temizlikte kullandığımız bezleri ben çoğu zaman atıyorum. aylık temizlikten sonra bir de onları yıkayıp kurutmak atmaktan daha ekonomik olmadığı için. ama atmazsanız da 60 derecede yıkayın bir daha temizliğe kadar. 
* kolonyalı mendi alırken merdiven altı üretim olmamasına dikkat edin. 1-2 lira daha pahalı ama en azından bilinen bir markadan alın. 
* her sabah duş alın. zinde olursunuz. uyanamadınız alamadınız işe gittiniz, akşam gelince alın. duş alın. 
* banyoda çöp kutusu olayına ben karşıyım. olan çöpü ve atıkları hemen poşetleyip atmak en iyisi. bunun için ben evde ince küçük çöp torbalarından bulunduruyorum. mutfakta bile uzun süre çöp tutmuyorum. merdivenleri silen ve çöpleri alan çalışana bu ara biraz sıkça çöp almasını tavsiye ettim. gece uyumadan bütün çöpleri kapıya koyuyorum. 
* sirke; en ucuzunu alın. sebze ve meyveleri bekletin. 
*** 

işte böyle. kendinize ve yakınlarınıza dikkat edin. sevdiğiniz müzikleri dinleyip leziz yemekler pişirin. sokakta bişey kalmadı aklımızı çelen:) ha istanbul ha köy dedim dün anneme. güldü, ne güzel dinlenin işte, dedi. 

varsa  yıllık izniniz alın. bolca su soda için. akşamları bir kadeh şarap iyi gelir yemeğin yanında. iki parmak viski iki buz da ha keza. ha gayret bu günler de geçer, neleri atlatmadık. 

günaydın 


korona günlükleri ( 5 )

17 Mart 2020 Salı
dün rekor sayıda insan okumuş, blogu; 235 kişi:) bu zamanda bu sayıyı tutturmak, müthiş. herkes bloglar öldü derken. 

*** 

şu anda sütlü şekerli filtre kahve içiyorum. neden? çünkü film izlerken gördüm canım istedi:) 

günün filmi; the hunt for red october 

henüz 30 dakika izledim, bir denizaltı öyküsü, diyebilirim hani var ya kitabı bir cümlede anlat. olay rusyada geçiyor, esprisi. işte onun gibi film denizaltında geçiyor:)))) kesin bilgi. 

bugün kahvaltıda kaşar peynirli tost vardı. bir de taze nane yaprakları ve siyah zeytin. 

öğle ve akşama ise menüde kuzu gerdan haşlama ve makarna var. dün akşamdan sızma zeytinyağı, karabiber taneleri, tuz ve pul biber ile marine ettiğim kuzu gerdanları üstlerini geçecek kadar kaynar su ekleyip 1 saat pişirdim. sonra makarna attım içine iki avuç tencerenin, 10 dakika kadar da onlar pişti. kapattım altını. bir tencerede iki yemek:) kuzu gerdanlar bir saatte pişiyor. yanına nane, domates ve soğan ile salata yaptım. 

günde bir kez çıkıyorum evden. biraz yürümek temiz hava almak için. evi de sıkça havalandırıyorum ki zaten benim çamaşır kuruttuğum odanın kelebek camı hep açık. bi fırtınada kapatmıştım. soğuk günlerde o odanın kapısını kapatıyorum, evi soğutmasın diye ama cam hep açık. 

az önce çıktım sokağa, marketten süt ve dondurma alıp geldim. dondurma insana mutluluk veren bir yiyecek. bazan öğle yemeği niyetine bile yiyorum ben. 

işte böyle. canım sıkılmıyor ama garip bir ruh halindeyim. mesela bu yaz tatile bir yere gidemeyeceğiz, gibi. köy evi yetecek sanırım. yaza kadar toparlanır mı durum onu da bilmiyoruz. 

hadi bakalım 
günaydın 
iyilikle kalın 




korona günlükleri ( 4)

16 Mart 2020 Pazartesi
evet, zor olsa da yazacağım. bugün 4. gün; cuma cumartesi pazar pazartesi 

*** 

step by  step yani adım adım hissettiğim, öngördüğüm adımlar atılıyor. sabah, günlüğün 3.5 yazısını yazdıktan sonra şöyle bir çıktım dolaşmaya. malum, bünye spora alışmış, en azından yürümem gerek. 

mecidiyeköy meydana kadar çıktım. rossmanndan şampuan, sıkça değiştirmek için bir kaç  diş fırçası, sıkça kremlemek için el kremi vs. derken bir torba alışveriş yaptım. oradan gayrettepeye geçerken elimdekileri tanıdık bir ocak başına bıraktım. evimin salonu gibi rahat ettiğim piola'ya uğradım. keyifsizlerdi. bir espresso içtim. bu zamanları hep beraber atlatacağız, deyip çıktım ama canım da epeyi sıkıldı. 

lokantalar ilk etkilenen yerler; insanlar ya evden çalışıyor ya da dışarıda yemektense evinden getiriyor. 

sonra alışverişimi şok marketten su vs. alıp tamamladım. 

kafamda deli sorular. karantina başlarsa - başlamadan annemi buraya getirmeliyim- ne yaparım diye çözüm yolları ürettim. 

şarap içip film izledim. bir yandan da sosyal medyadan bütün gelişmeleri takip ettim, ediyorum. 

evde yeterli su, temizlik malzemesi, temel gıda var. 

arkadaşlarımı arayıp sohbet ettim. siz de arayın. tanışmadığınız ama instagramdan takip edip yakınlık hissettiğiniz insanları bile bir mesajla olsa bile arayın, sorun. çok farklı değil yüz yüze tanışmakla; bu da yeni bir yakınlık kurma şekli. tabii ki samimiyeti abartmamak ve görgü sınırları içinde. 

zor günler geçiriyoruz, sakin kalarak daha az zararla geçirmenin yollarını hep beraber bulacağız. 

iyilikle kalın. 

korona günlükleri 3,5

günaydın. niye 3,5; çünkü henüz sabah çok erken, gün içinde ne yaptım ne ettim yeni bir yazı daha atabilirim. gelelim bu sabaha. 

5 gün yıllık izin aldım. tabii ki yine erkenden uyandım. saat 9.19 şu anda ve ben duş almış, kahve demlemiş az biraz gazetelere bakmış bir halde oturuyorum. 

vaka sayısı yükseldi. bara pavyona kapatma kararı geldi ki; kahveler kapanmadıktan sonra bunun tek başına işe yarayacağını düşünmemekle birlikte hızlıca ulan şu içkili yerleri bir kapatalım, diye alındığı da çok belli. pavyon meselesine akşamdan beri gülüyorum:) 

bugün köfte var menüde. buzlukta hazır köfte vardı onu çıkardım. yine yoğurt yine salata tabii ki yanında. 

kahvaltıda tulum peynirli domatesli tost, yeşil ve siyah zeytin, kahve. evde bolca bitki çayı var. dün elma çayı yaptım ama çok sevmedim açıkçası. benim kendi yaptığım elma, tarçın, karanfil karışımlı çay çok daha güzel oluyor. ama bu poşet çayları da bitireyim bari, evdeyken. 

dün gece patriot's day adlı filmi izledim. 2013 boston patlamasını anlatıyor film. yalnız ben bu patlamayı hiç anımsamıyorum. sully filminin konu aldığı uçağı hudson nehrine indiren pilotu ve olayı 2009 da olmasına rağmen anımsıyorum ama bu boston patlamasını, yok. enteresan bir hafızam var. 

neyse, geleyim filme. ben beğendim filmi; polisin beceriksizliğini açık açık gösteren sahnelerde de off ya bu kadar da olmaz, diye söylenirken buldum kendimi. bir de bu teknolojide bulunamayacak suçlu olmadığını anladım. çünkü her yer kamera her yer görüntü. yeter ki bulmak isteyin. 

iki saati geçen zamanına karşın hiç sıkılmadan, izledim filmi. tavsiye ederim. 

*** 

bugün biraz twitterda bolca bahsi geçen online müze ve konser sayfalarda dolanmayı düşünüyorum. 

hadi bakalım, iyi haftalar 
dikkat edin kendinize 



korona günlükleri ( 3)

15 Mart 2020 Pazar
 sessiz sakin bir pazar sabahından, günaydın. dün organik tavuk pişirmiştim. önce kısaca onun tarifini vereyim. 

ben migrostan aldım, organik tavuğu. sızma zeytinyağı, ki buraya da kısa bir parantez açayım;  bu ara kristal organik sızma kullanıyorum, tadına bayıldım, bir süre bunu kullanacağım çünkü bir kaç şişe almıştım. hah sızma zeytinyağı, taze kekik, sarımsak, pul biber, tuz, tane karabiber ile marine ettim. 200 derecede bir saat pişirdim. tepsiye bir kaç patates ve kiraz domates de koydum. onlar da tavuğu kurumasını engelledi. gayet leziz ve kolay bir yemek oldu. 

*** 

dün the valhalla murders adlı diziyi izledim. 8 bölüm dizi, izlanda'da geçiyor. ilk başta biraz izlanda görürüm diye başladım, açıkçası. sonra konu sardı izlemeye devam ettim ama anacım bu nordiklerin polisiyeleri bize göre gayet basit. ben ikinci bölümde cinayetlerin neden işlendiğini çözdüm. ve evet, yanılmadım. sonra çeşitli uzatmalarla dizi 8 bölüm sürdü ama 4 bölüm bile olsa yetermiş yani. manzaralar harika. çok farklı bir coğrafya izlanda ve insanı bizim alışamayacağımız kadar soğuk. kimse kimseyi kapıya kadar uğurlamıyor bile. dedektiflerin yaşamları ve hikayeleri hep havada kaldı, dizide. sadece birinde gerçekten şaşıracaksınız. ben şaşırdım ya da öyle diyeyim. 

böyle boş günlerde izlenir. ama daha iyi polisiyeler izledim, o başka. 

*** 

bugün menüde ne var? 

roka salatası
tavuklu soğuk sandviç 
yoğurt 

*** 

eataly'den sebze sosu almıştık, esmer ile klasik zorlu turumuzu yaparken. klasik de şu; happy moon's da o tatlı yiyor, panna cottalarına bayılıyor ki ben panna cotta'yı tatlıdan bile saymam:) ben içkimi içiyorum. sonra eatlay'den artık günümüze göre ekşi mayalı ekmekten tutun da kahveye şaraba ya da soslara uzanan bir alışveriş yapıyoruz. hah işte o soslardan biriyle kuru fasulye pişirmiştim. diğeri dolapta duruyor. ne yapsam, diye düşünüyorum. 

*** 

evde her bölüm arası kalkıp ufak tefek işler yapıyorum. kolonyalı mendil tüketimim had safhada. bir kaç paket daha alayım. bugün bir de şef'i görmeye gitmeyi düşünüyorum. çok özlüyorum oğluşu ya bildiğiniz gibi değil. 

*** 

radyo eksen dinleyip medya turu yapıyorum. türkiyedeki vaka sayısı henüz resmi rakamlarda 5. umarım artmaz, deyip bu tatsız sayı mevzunu kapatıyorum. 

*** 

pazara çıkmak mı çıkmamak mı açıkçası karar veremediğim bir konu. bir çok insanın dokunduğu sebze meyveyi almak pek doğru değil gibi. metro gibi büyük bir markete gitmek daha mı doğru olur, emin olamadım. 

*** 

bugünü bir başka bir dizi ya da film bulup onu izlerken arada çamaşır asarak evin orasını burasını silerek geçireyim. 

*** 

evden çalışmak nasıl bir şey bilmiyorum ben, bildiğim şu ki bu hafta çalışmamayı aslında biraz da emekli olunca her daim seyahate gidemeyeceğime göre evde olmayı tecrübe edeceğim. bakayım  nasıl olacak. evde okunmamış kitaplarım, internette izleyebileceğim onlarca binlerce film dizi var ama bunlarla hayat geçmeyeceğini tabii ki biliyorum. emekli olunca açmayı düşündüğüm galeri ( sanat) için okumalar yapayım, en iyisi. genç sanatçıların üretimleri ile başlamayı düşünüyorum. hadi bakalım. makina durdu, çamaşırları asayım. 

*** 

iyi pazarlar 

korona günlükleri ( 2)

14 Mart 2020 Cumartesi
dün akşam yazıyı yazıp bloga attıktan sonra kardeşim aradı. çikolatanı getireyim, deyince hemen gel, dedim:))) kocaman bir çikolata ve daha bir kaç hediye ile geldi. yakın zamanda seyahatten dönmüşlerdi. sarılmayı bırak tokalaşmadık bile:(  

*** 

dün gece lost girls adlı filmi izledim. adından da anlaşılacağı üzere kayıp bir kızın hikayesini anlatıyor. filmi değerli kılan gerçek hayattan olması. 1.32 dakika film. içiniz sıkılıyor izlerken kadınlar adına, insanlık adına. kayıp olgusu başlı başına insanın en zor başa çıktığı olgu, zira. bir insana ne olduğunu bilmemeniz kadar yıpratıcı bir duygu yok. bildiğimiz bir durum ve duygu için alışmak, baş etmek gibi yaşamsal savunmalar geliştirebiliyoruz, geliştirmek zorunda kalıyoruz. ancak, kayıp çok zor bir durum. filmi izleyin, kayıp insanların peşinden koşan insanlara bakış açınızın değişeceğine inanıyorum. 

*** 

bu sabah şok markete su, maden suyu vs. almaya gittiğimde kasiyerin eldiven taktığını gördüm. başka, mesela mağazanın dezenfekte edilmesi gibi bir önlemin alınıp alınmadığını sorduğumda ''hayır'' yanıtını aldım. marketlerin biraz daha dikkatli olması gerekiyor. buradan seslenmiş olayım. 

*** 

kahvaltımı çoğu zaman olduğu gibi evde yaptım. roka, tulum peyniri, ceviz, çay, pide, zeytin, sızma ile klasik ve leziz bir kahvaltı yaptım. akşamdan marine ettiğim organik tavuğu soğan, sarımsak ve patates eşliğinde fırına atıp, koltuğuma kuruldum. şimdi film ya da dizi izleyeceğim. 

*** 

istanbul ile herhangi bir sineması tiyatrosu galerisi vs. ve vb. sosyalleşecek yeri olmayan her yer eşitlendi.  mail kutum mola mailleri ile doldu. film festivali ertelendi, arter bir süre kapattı kapılarını, konserler galalar vs vs vs nisana kadar ertelendi; dışarı çıkmak için bir sebep kalmadığı gibi manası da yok. sakin olup evimizde kendi kendimize yetip bu süreci atlatmalıyız. 

*** 

kendime yarattığım işler;
* gardrop düzenleme; hazır bahar gelmişken bir elden geçireyim. tertemiz mis gibi olsun gardrobum:) 

* kitaplığı düzenleme; bak bu da mühim. 

* evi yavaş yavaş elden geçireyim. yollukları yıkamakla başladım. bu seyahat olmadan geçireceğim yıllık izni eve ayırayım. 

aklıma başka iş  gelmiyor. bol bol uyuyup telefonda arkadaşlarımla sohbet edeyim:) 

hafta içi mesai saatinde yine de kısa bir yolculuk yaparak köye gitsem... çok sorun olmaz sanırım. budo gemileri dezenfekte etmiştir / ediyordur değil mi? dur arayıp sorayım. 

günaydın herkese 

hadi ben film izlemeye 




korona günlüğü & karantina denemeleri (1)

13 Mart 2020 Cuma
çin orası burası şurası italya derken, korona kapımıza dayandı! 

bu hafta başında gelecek hafta okulların tatil olacağını, vaka sayısının artacağını falan  öngördüm. az değil 30 yıldır devlette çalışıyorum. bu sabah daha çantamı kolumdan çıkarmadan, gelecek hafta için izin aldım. evde stok sağlam.  eve geldim. orayı burayı kolonyalı mendille silip viskimi açtım. sanırım uzun yıllardan sonra ilk defa bir seyahat planım olmadan yıllık izin alıyorum. hiç bir planım, yok. evdeyim. 

*** 

kendimce aldığım önlemleri paylaşayım; kuaföre gitmeyeceğim bu ay. manikür pedikür vs. yaptırmayacağım. tırnaklarımı kestim. saçlarımın da biraz beyazının görünmesi hiiç umurumda değil. 

evde sürekli kolonyalı mendillerle temizlik yapıyor, çamaşır ve bulaşık makinasını sıkça çalıştırıyorum. zaten uzun zamandır işten eve geldiğimde üstümü başımı çıkarıp makinaya atıyordum. şimdi sadece değiştirdiğim eskiden 30 derecede yıkarken şimdi hassasları 40 diğerlerini 60 derecede yıkıyorum. 

dışarıda pek yemek yememeye çalışıyorum, deniz ürünlerine bir süre ara verdim. hamsi ve istavrit hariç:) onlar bizim denizlerden. ithal ürünlere mola. 

evde zaten yıllardır sıvı sabun kullanıyordum. devam. 

açık bir şey almıyorum. 

gelelim psikolojiye; garip bir his. yurt dışı şu an say ki yasak. zaten yasak da hani mühim bir şey varsa izin alınabilir de şu an için yok. e bodrum vs. için de  hava limanına gitmek gerek. evde oturacağım. evde kitap okuyup, dizi, film izleyip ve tabii ki bolca yemek pişirip yiyip içip uyuyacağım. bir hafta sonra umarım çok kilo almış olmam. spor salonuna da ara verdim çünkü. orası da öğlen uğradığımda ek yeni tedbirler almış olsa da, uzun yürüyüşler yapacağım açık havada kapalı salona gitmeyeceğim bir süre. 

sanırım gördüğümüz ilk salgın bu. kuş gribinde falan ne yaptık, hiç anımsamıyorum. demek ki sadece tavuk yemeyerek çok da hayatımıza bir etkisi olmadan geçmiş o zamanlar. 

evdeyim. siz ne yapıyorsunuz, bi yazın bakalım. 

bu yazılar karantina ( ki umarım olmaz) denemeleri diye gidecek. gitmesin.