yazı özledik (mi)

25 Şubat 2017 Cumartesi
erdek sahili 

bir yaz ne çok zaman geçirmiştim erdek sahilinde 
mantara benzeyen kapıdağ yarımadasını motosikletle dolaşmış, köy köy, balık balık, çay .çay molalar vermiş sonra gece erdek merkezde yorgunluktan devrilip uyumuştum. 10 seneyi buluyor bu anlattıklarım; şimdi gidersem aynı erdek'i bulabileceğimden şüpheliyim. aynı şekilde yine 10-12 sene önce gezdiğim bir hafta kalıp kaş/kalkan/islamlar köyü hattına da bir daha gitmediğim gibi. site dolmuş diyorlar dağ taş. kalsın aklımda öyle eskisi gibi. şimdi mudanyanın bir köyünde  olan bahçe evimiz işte o bozulan yerlerin eski hali gibi, bodrumun 30 sene öncesi gibi işte. sabah köy kahvesinde türk kahvemizi içip yürüyüş yaparken herkesle selamlaştığım hala çay bahçesi olan ve evet çay bahçesinde bira servisi olan bir köyde evimiz. sahil köyü özleyince oraya gidiyorum. baharı güzel olur. bu ara bir mudanya bileti almalı.

kim bilir neye şaşırıyorum
ayvalık burası 

hala murathan mungan'dan harita metod defteri, okuyorum. ben tanımıyordum bu kadar mungan'ı bu kitabı okumadan önce; evet mardin evet avukat baba ama annesine dair ayrıntıları bilmiyordum; enteresan bir hayatı olmuş mungan'ın ve evet yine ben haklıyım; ilginç bir hayatınız yoksa sanatçı / yazar olamazsınız. memurdan yazar olur mu hiç? olmaz:)) 

mardin, yemekler, kuru patlıcan dolması, külümçe denilen ekmek, tandır, acur bunlar bana hiç yabancı olmayan tatlar çünkü bizim evimizde dolma hemen hemen haftada bir pişer ve evet yine kaburga dolması senede en az iki defa! tabii ki 3 günlük bir süreci bulabiliyor kaburga dolması ya da hadi hızlıca iki gün. bir ara annemin tariflerini kayıt altına almalıyım. 

yağmur yağacakmış bugün; başlamadan çıksam bir kahvaltı yapsam ama nerede? 
bir de yeni kitap alsam 
sokakta dolaşsam biraz 

haftaya bir yunanistan seyahati düşünüyorum. özledim yahu! serez ve drama geçiyor aklımdan; drama iki saat dolaştığım ama serez hiç görmediğim bir şehir. tabii ki onlardan sonra dedeağaç ama bu kez köyde kalacağım. 

yazı özledim diye başladım bu yazı çıktı elimden 
günaydın ahali 


haftalık rapor

19 Şubat 2017 Pazar

yine yeniden 

yeni bi'şeylerin peşinde geçti bir hafta daha. bu yeni şeyden sonra bahsedeceğim. dursun burada. 

*** 
iyi gelenler; 

yazı özledik mi? 
* spor yapmak; 20 dakika yürüdükten sonra bir 20 dakika daha yürürseniz bütün sıkıntılarınız uçuyor, kafanız netleşiyor, ıslık çala çala güne devam ediyorsunuz. 

* mandalina aromalı sabun; bodrumdan geldi, duş jeli gibi kullandım; mandalina kokmak güzel:) 

* murathan mungan; harita metod defteri, uzun süredir kitaplıkta bekliyordu beni; her kitabın zamanı vardır, diyenlerdenim; zamanı geldi açtım '' tatlar, renkler, kokular '' ve '' mardin dolması '' bölümlerini peş peşe okudum; bir yaz mevsiminde gittiğim mardin, midyat, estel geldi aklıma. şehir, yemek, kitap, kahve.. hepsi ve dahası bir kitapta. 

* bebek bar; bir kahve ya da içki ne içerseniz veyahut ne yerseniz belli bir standardın üzerinde olacağına emin olabileceğiniz istanbulun klasikleri dediğim mekanlardan. ben barı seviyorum yalnız gidince; gerçi esmeri de sürüklediğim var barına ama sonra yine balkona çıkıp bebek koyuna karşı yudumlamıştık içkilerimizi. yalnız olunca ama bar  vazgeçilmez. içeriden aynadan bebek koyunu izlemek, içkimi yudumlamak, dergi gazete karıştırmak bebek bar'da hoşuma giden şeyler. 

* taps; taa atiye sokaktaki taps'i anımsıyorum. şimdi bebek'te; uzun yıllardır bebekte; bütün kalabalığı arkanızda bırakıp üst katta manzaraya hakim bira içer, nefis atıştırmalıklardan yer, güzel vakit geçirirsiniz. 

yeniliklerle dolu olsun yaşamınız 

hadi bakalım önce spora oradan pazara oradan da kanepeye:) 

günaydın 



işletmeler sıkıntıyı nasıl aşacak? bir haftada 3 kitap; hepsi bir yazıda

12 Şubat 2017 Pazar
eski bir fotoğraf 

bir haftada birbirinden bu kadar farklı üç kitap okunabilirdi ancak; biri aslı erdoğan'ın bir kez daha kitabı, diğeri şarık tara anlatıyor, öteki ilhan eksen'in kebabistanbul. bir sebebi var mı? yok elbette; sadece ilkini bir nişantaşı alışverişinde kitabevinde görüp aldım.
 şarık tara'nın yakın türkiye tarihi diyebileceğim kitabını, envai kahve'de otururken kitaplıkta görüp okumaya başladım, elimden bırakamayınca eve götürüp götüremeyeceğimi sordum, elbette götürebilirsiniz, dediler attım çantama, dün gece bitirdim, yarın götürüp kitaplığa geri koyacağım. envai kahve için iki satır yazmak isterim; iş yerime çok yakın bir kahveci; saatlerce oturup çayınızı kahvenizi içebileceğiniz, mütevazı küçük bir kahve. fiyatlar makul, müzik iyi. envai mutfakta da salata ve günün yemekleri çıkıyor; kahve kısmına da servis yapılıyor e daha ne olsun. 

şarık tara'nın nehir söyleşi ya da biyoğrafi diyebileceğim kitabını çiğdem tüzün, hazırlamış. onu da yazmadan geçmeyeyim; emeğe saygı. 


gayrettepe bence istanbulun en bilinmeyen ama en yaşanılır semtlerinden biri, bilinmeyen derken kendimden bahsediyorum; burada çalışmaya başlamadan önce bilmiyordum ben gayrettepe'yi. az ama öz lokantası olan bir semt; hüsrev var, piola var, bir iki pasajda tuhafiye var hala yün ve düğme alabileceğiniz sonra pasajlarda esnaf lokantaları var. az ama öz bir semt biraz gizli nişantaşı gibi. butik nişantaşı, diyelim. 

aslı erdoğan ise benim artık tarih olan radikal gazetesinden tanıdığım sonra kitaplarını okuduğum özel bir yazar. eski radikal'den bize kalanlar, dersem çok doğru olur. kimler geldi kimler geçti radikal gazetesinden; eski hali epeyi iyiydi. artık yeni hali de yok ya neyse. 

ilhan eksen'in rakı mezeleri vardı bir zaman kitaplığımda ama sanırım bir ara taşınırken sahafa sattığım kitaplar arasında elimden çıkardım, tariflerin çoğunu bildiğimden yani çok bilinen tarifler olduğundan elimden çıkarmış olmalıyım. kebabistanbul ise istanbul yeme içme kültürünün kebaba evrilmesini anlatan, biraz kebap tarihinden bahseden, mutfağı kebap üzerine olan bir kaç işletmecinin görüşlerine de yer vermiş bir kaç saatte okunacak bir kitap. tabii ki kalkıp koşa koşa bir kebapçıya gidilip kebap siparişi verebilir insan, okuduktan sonra. 

hava soğuk, eve gelip sıcak bir şeyler yapmanın en kolay yolu, kısık ateşte et / tavuk pişirmek tabii bu soğukta canım bol acılı baharatlı şeyler de istiyor; eti ki genelde kuzu kaburga oluyor bu, kısık ateşe koyuyorum, o pişerken sarımsak, patates, zencefil, bir iki havuç ne varsa dolapta doğrayıp üstüne ekliyorum bir yarım saat daha pişirip altını kapatıyorum bol karabiber az biraz sızma zeytinyağı ve tereyağı ekliyorum tabii son yarım saatte. mis gibi bir tencere yemek oluyor. bazan tavuk yapıyorum aynı şekilde ve geçen akşam üstüne bir avuç erişte attım tavukların bir de cevizli ezme gözüme takıldı hoop ondan da bir kaşık. nefisti nefis. 

iletişim üzerine bir iki satır yazmak istiyorum. eğer biriyle randevunuzu son anda siz iptal etmişseniz, yenisi için siz aramalısınız karşı tarafı; doğrusu budur. ama tam bunu yazarken bir dize geçiyor aklımdan; 

'' ah, kimsenin vakti yok 
durup ince şeyleri anlamaya'' gülten akın / ilkyaz 

işte şiir böyle bir şey; iki dizede anlatıyor paragraflarca anlatacağımı. 

bir de ben vatsap denen naneden gerçekten nefret ediyorum! hele hele o mavi tıkı görünmez yapanlardan! ki çoğunu engelliyorum! iletişim iki taraflıdır, ergenler gibi yok görmedim, yok okumadım tavrı bende gerçekten o kişi ile iletişimimi kesmeye kadar götürecek bir rahatsızlık yaratıyor. yazarak anlaşmak kimi durumlarda gerekli olabiliyor ama lütfen yazdığımızı okuduğunuzu bilelim, mühim mevzularda açıp konuşalım bıt bıt yazmaya çabalamayalım, kişi müsait değilse de sonra iletişim kuralım. bir de çok hızlı yazabilenlerin sen yanıtı verene değin 55 cümle yazıp bir de paniklemesi yok mu, iyi misin orada mısın, diye. deliriyorum. iletişimi kesiyorum. 

şehir tatsız. işletmeler dışarı çıkın diye medyadan vs. çağrı yapıyor da e tamam biz çıkalım da siz ne yapacaksınız, hep bizden bekliyorsunuz dediğim zaman da e yapacaklar - mış- yanıtı alıyorum; yahu siz değil misiniz dünden kalan kuru ekmeği kızartıp karşıma koyan ( mekanın adını yazmayacağım, işletmeciyi arayıp durumu anlattım, ben yokken böyle sorunlar olabiliyor, deyince hiç uzatmadım, gelin telafi edelim, tekliflerine de ''hayır'' deyip, bir daha gitmedim) sonra da bir ahtapot bacağı bir de tek rakıya 55 lira hesap alan! ayıp yahu ayıp kuru ekmeği servis ettiniz! neyse, bir daha gitmedim, kendimce cezalandırdım mekanı. 

aa italya ispanya istanbul bir tabakta, gecesini unutmadan yazayım; beyoğlu üzerine artık tekrar etmeyeceğim yazdıklarımı ve düşündüklerimi; son kalan şarküterilerden kuru et ve lakerda alıp jamon ve şarap ile bir sofra kurduk; şarküteriler sıkıntıda; kaç kişi kaldı allasen tarama bilen ve yiyen? ah güzel istanbul, deyip 40 lı yaşlarda eskiye özlem duyanların arasına katılmış olmama üzüleyim mi sevineyim mi bilemeyip bu yazıyı burada noktalayıp kahvaltı hazırlayayım. 

günaydın