kelime oyunu; bir yarışmanın handan'ca hali; kimseler yazmadan ben yazayım:)

26 Mayıs 2017 Cuma
neresinden başlayıp nasıl anlatacağım bilmiyorum ama klavye tıkırdamaya başladı. son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim; üçüncü oldum. sizinle birlikte izlerken ( henüz ben de izlemedim) çok şey yazıp söyleriz ama ben size öncesini anlatayım. 

kelime hazinem geniştir:) bunu da söyledim daha yarışma başlarken. bunu koyun cebe, sonra istediğiniz kadar gülersiniz. tanışma, makyaj faslından sonra başladık yarışmaya. üçüncü koltuktaydım; sıra bana geldi. gittim işte yukarıda gördüğünüz koltuğa oturdum. kalbim güm güm atıyor; belli etmediğimi söyledi ali ihsan ben sonrasında ama bence kibarlığından; sanıyorum gözüne ışık tutulmuş tavşan gibiydim. birinci soru ikinci soru fakat ben neden ve nasıl koşullandığımı bilmiyorum soruyu görüyorum bilip bilmediğim değil o anda düşündüğüm sadece butona basmak! butona takılmış kafam! ona basıyorum. bir harf al değil mi?! yok, harf falan almadan soru ve ali ihsan beyin konuşmalarıyla ben nasılsa biliyorum, nasıl bildiğimi de anımsamıyorum. sonra o an geldi. 


evet, yukarıdaki gibi beynimin bomboş kaldığı o an. yok, aklıma gelmiyor bi'şey. butona da basmışım; harf alamıyorum ekran bana ben ekrana bakıyorum. BOŞLUK. 

sözcüğü bilemedim; izleyince göreceksiniz nasıl ve  hangi sözcükte takıldığımı. 

yarışma bitti o an bakışımı ben bile gördüm; ben daha soru var falan sanıyordum! yok, bitmiş. 

kamera önünde bir insan değilim tamam ama bu hal nasıl bir haldir anlamadım gitti. topluluk önünde konuşabilen bir insanım; mahkemeye çıkmışlığım, ifade vermişliğim vs. bir sürü konuşma deneyimim var. ama yok arkadaş orada kaldım öyle. son soruyu hiç bilemedim zaten saçmaladım da saçmaladım. 

sonra ali ihsan bey de zaten ''handan hanım çok iyiydi ama yarışmayı bilmiyormuş'' dedi. butona basmadan harf alsam, ''boşboğaz'' sözcüğünün hepsini alacak kredim de zamanım da vardı. olmadı. ne butonmuş arkadaş! esir aldı beni:) 

eğlendim mi, çok eğlendim.kazanabildim mi, yok kazanamadım. 

bir daha yarışırsam daha sakin olurum:) 

ben bir daha yarışmak istiyorum yav! 

ay ay ay en başta da ay ben test çözdüm, kelime hazinem akademisyen düzeyindeymiş bile dedim ya istediğiniz kadar eğlenebilirsiniz bu söylemimle. 

sonra attım kendimi piola'ya; 


türkiye pazarına yeni girmiş bir makarna tattırdı mine hanım bana; makarnayı beğendim. iki de bira yuvarladım. sonra eve gelip bu yazıyı yazdım. 

piola güzel mekan; makarna leziz bira buz gibi; sohbet yemek ve yarışmaydı tabii ki. 

teşekkürler; ali ihsan bey, devrim bey, piola'nın ve bence aslında şehrin en cool işletmecisi gürkan bey, barmen ozan, serviste ersan, ayhan ve uğur ve tabii ki şef ihsan beye, begüm hanıma... ve rakiplerime. 







şef paul da costa greaves ile atölye, rioba çayları, şef masaları ve kitaplar

24 Mayıs 2017 Çarşamba
eski bir fotoğraf ile başlayayım yazıya 
mekan white mill 
cihangir 

*** 

ne yazacaktım ben? ah anımsadım; metro market gastronometro bünyesinde leziz bir tadım / workshop / atölyeye katıldım; önce onu yazacağım. 

damağımızı geliştirmek için ne yapmalıyız, sorusunu sirha'da da şeflere sormuş ve birbirine benzer yanıtları almıştım; elbette ortak yanıt, daha çok tadım. bu anlamda  telefonum çalıp şef paul da costa greaves ile bir atölyeye katılmak ister misiniz, diye davet gelince ilknur hanım, hiç ikiletmeden metro güneşli'ye gittim. 

önce bir havuçlu üzümlü kek, sonrasında erüst tarım'ın mikro filizlerini de kullanarak bir tuzlu tabak hazırladı şef paul da costa, üzümlü keki fazlasıyla beğenen ben tuzlu tabak için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. zira çok birbirine karışmış tatları sevmiyorum; daha soft ve baskın ve  en fazla bir iki malzeme ile yapılan leziz tabaklar her zaman favorim. ama  bu mikro filizlerin mutfak tezgahımda olması ve minicik nane, su teresi vs. elimin altında bahçedeymişim gibi bir çok otun bulunması hoşuma gidecek bir şey. bir ara erüst tarımın internet sayfasını detaylı incelemeliyim. yenilebilir çiçekler benimle eve kadar geldi; evet, dün akşamki vodka bardaklarını süsleyen onlardı. hatta dilimizi elektriklendiren elektrik çiçeğini de bardağa sürdüm. 

tadım  ve atölyeler en sevdiğim şeyler. bunun için uzaklara bile gidebiliyorum istanbulda hiç üşenmeden. metro her zaman olduğu gibi konuksever ve şefler çok yardımcı.  

gastronometro'dayken bir başka tadımını yaptığım şey ise çay oldu. rioba çaylarından ingiliz olanını tattım aslında biraz daha zamanım olsa bir kaç çeşidini daha tadardım ama en favorim olan ingiliz çayını tattım ve oradan ayrıldım. 

rioba çayları instagram sayfası; riboaturkiye 
bi bakın derim. keza gastronometro sayfasını da takibe alın ama aç karnına pek bakmayın. 

kek, kahve, tuzlu tabaktan bir lokma, çay... sonra handan kilo alıyor:) akşama spora marş marş 

*** 

çantamda yeni bir kitap var; namaste / özcan yurdalan. nepal hindistan gezi notları, diyor alt başlık. özcan yurdalan benim uzaktan tanıdığım bir fotoğrafçı / gezgin. bakalım neler yazmış. 

*** 

bahar geldi geçiyor. hala gezmeye nereye gitsem karar veremediğimden bilet almış değilim. bir işaret bekliyorum. 

*** 

şef masaları, kitaplar, geziler, yeni rotalar... hadi ben okumaya tatmaya keşfetmeye 

festivaller bitti, istiklal caddesi de! şef tabakları var bir de

21 Mayıs 2017 Pazar
yok yok kimi bloglarda gördüğüm, biten kozmetik ürünlerimi yazmayacağım. biten festival, biten istiklal, biten kitaplar.. böyle bir yazı dönüp duruyor kafamda dünden bu yana. 

istanbulun her yeri festival oldu bilmem farkında mısınız, ben de çok farkında olduğumdan değil instagram ve twitterda fazlasıyla pr cı takip ettiğimden biliyorum. festivallerin çoğu öbür seneyi göremeden ( cappadox ikiledi büyük şansla ) yok olup gidiyor. niye? e çünkü iki dürüm döner bir dj kabini ile çimlerin üstünde müzik dinlemeye para vermiyor kimse ya da bu sene veren seneye gelmiyor bir daha. ne verdi ki festival sana? hiç. 

en son barışarock benim de gittiğim festival. ki onun da son senesiydi bunu da deklere etmişlerdi. yalnız gelmeme rağmen festival alanında arkadaşlarımla karşılaşmış ve gayet güzel bir gün geçirmiştim. festivalin bir kültürü vardı çünkü; siyaseten birbirine yakın insanlar geliyordu barışarock'a. festival kültürü de böyle bir şey zaten, biraz çadır bolca bira ( tuvalet sorunu olmayan festival iyidir) ve tabii ki müzik müzik müzik. ulaşılabilir fiyatlarda olması gereken bir organizasyon. barışarock için giriş parası vermiş miydim, anımsamıyorum. vermişsem bile öyle  küçük bir meblağmış ki, anımsamıyorum bile. 

şimdi bakıyorum hep sokak yiyecekleri festivali var; niye? e en ucuz onların hammaddeleri de ondan  ve tabii ki bundan dolayı yüksek kar oranına sahipler. uzun süreden beri sakatat yemeyi bırakmış biri olarak artık gitme sebebim yok sokak yiyecekleri festivallerine. tabii ki bir de deli bilet paraları! yahu arkadaşım çimenin üstüne oturup müzik dinleyeceğim, içeri su bile almıyorsun; her şey ücretli biraya para vereceğim suya para vereceğim sonra  bir de bilet parası! festivale mi geliyoruz keriz silkelemeye mi? 

bir de aslında hiç bir şey olup aman da aman filanca sebzenin yatağında tiftilmiş bilmem ne eti, diye bir tabak hayvanın boynundan vs. sosa bulanmış ne olduğunu anlayamadığım tabaklar eksilerek bitsin, istiyorum. tiftilmiş et = hayvanın boyun vs kısmından elde edilen parça olmayacak et  demektir, aklınızı başınıza alın. tiftilmiş ''et'' e dünyanın parasını vermeyin. bir sorun bakim niye karşınıza löp, tike, kuşbaşı vs gibi ne olduğunu belli edecek etin ve hayvanın neresi olduğunu  anlayacağınız tabaklar çıkarmıyor karşınıza, kimi mekanlar. yooo isim verdiremezsiniz bana, marine bile etmeden  çiğ çiğ yer o abiler / ablalar beni:))) 

bu arada boyun eti lezzetlidir. zaten en lezzetli et her zaman kemiğe en yakın kısımdır. bunları biliyorum. bakınız kasap köfte, esasında etlerin üzerinden son kalan kırıntıların kazınmasıyla elde etilen et/kıymadan yapıldığı için çok lezzetlidir. benim yukarıda anlatmak istediğim bu etin çok çok pahalıya satılması ve esasında tiftilmiş denerek ne olduğunun gizlenmesi. boyun, kaburga üstü vs. etler tiftilir ve elbette leziz tabaklar elde edilir. benim yediğim en lezzetli tiftilmiş et lipsi adasında kalkan balığından yapılma meze idi. allahım bu yazıyı yazarken şu an bile o marine edilmiş tiftilmiş kalkan etini anımsadım. süperdi süper ama ne kadardı minik bir tabağı? 4 ya da 5 euro. hadi bakalım şimdi kıyaslayın:) 

istiklal caddesi bitti. ben gitmiyorum, benim arkadaşlarım da gitmiyor; eski taaa kenarda ağaç olan zamanları, vakkonun olduğu zamanları anımsayan son nesiliz biz:) şimdi beni çeken bi'şey kalmadı istiklal caddesinde, bazan bir özlemle gidiyor, yürüyor sonra ne çabuk unutuyorsun handan, al işte böyle beton, ruhsuz bir yer işte. hadi semtine, deyip keşmekeşiyle ünlü semtime dönüyorum. 

kağıthaneyi keşfediyorum demiştim;  trabzon park sık gittiğim lokantalardan; geçen gün zeytinyağlı bir tabak istedim; 12 lira fiyatı ile  fiyat kalite endeksi yüksek bir tabak olarak gözüme girdi, yedim, az birazını arkadaşımla paylaştım ama çok geldi akşama yemek yemedim. mıhlamaları da güzel, ben az yağlı olsun diyorum. siz tereyağına ekmek banarım diyorsanız, hiç az yağlı olsun demeden verin siparişinizi. kağıthane meydanda trabzon park. tuvaletleri temiz. servis düzgün. 

kemal tahir okumaya devam ederken remzi kitabevinin her seferinde başka bir kendi yayınlarını koydukları indirimli kitaplarından aldım. tatil kitabı. öyle kafa yormayacak oku bırak yine gel oku bir kitap olsun diyordum, 7.90 lık fiyatı ile hemen aldırdı kendini sağolsun. henüz bir tek satır okumadığımdan bir şey demeyeyim. 

tatilde nereye mi gideceğim? bilmiyorum. 

girit geçiyor aklımdan, ancak ulaşım meşakkatli. ya marmaris-rodos-girit ya da istanbul atina uçak- atina girit uçak ya da gemi. daha tek ulaşımlı bin in bir yere gitme olasılığım çok daha yüksek. arkadaşlarımın çoğu bu üç günlük tatilde yurt dışında; marakeşte olan da var kosta olan da amsterdam da olan da.. hele bi dönsün millet, bakalım. 

ben üç gündür spor, kahvaltı kendi semtimden çıkmadan alışveriş sonra evde sallan yuvarlan film izle şeklinde  geçiriyorum. dinlendim. spotlight izledim; izlemediyseniz tavsiye ederim. bizim gasteci tayfasına da izletmek gerek. sağlam film. 

başka? vallaha rodos'tan sızma geldi onu tadacağım. yazarım unutmazsam. mutfak enginar, kuzu, kahvaltı ekseninde gidiyor. aynı koltukta oturup kahve kitap medya turu yapıp yandaki kanepede de uyuyorum:))) emekli olsam da bunları yapacağım. mahler dinliyorum, aaa ev yapımı bira var; bir arkadaşım yapıyor  bana da gelirken getiriyor. pek leziz biralar içiyoruz. 

çok uzadı bu yazı. günaydın ahali 





ticarileşen hıdrellez ve daha başka şeyler

6 Mayıs 2017 Cumartesi
hıdrellez ticarileşti diye konuya girsem, oo handan, günaydın, dersiniz biliyorum ve elbette haklısınız. daha istanbulda yaşamıyorken ahırkapıda hıdrellez kutlamış ve ahırkapı roman orkestrasını ilk kez orada dinlemiş ve çok eğlenceli bir gece geçirmiştim. sonra işte tam da o seneden  sonra biletli olunca elimi ayağımı çekmiştim o civardan ama armada otel her daim favorim olmaya devam etmişti. kalmasam bile terasına kahvaltıya gidiyordum. zaten ahırkapı roman orkestrasının sahne aldığı (otoparkta yapılmıştı o ilk müzikli gece) bu biletsiz eğlenceyi armada otel düzenlemiş ya da başka bileşenlerle ortak kotarmışlardı hafızam beni yanılmıyorsa. biz bir tescilli güzel ve gazeteci bir de fotoğrafçı ile sonradan samatyada yerini anımsayamadığım bir asmalı meyhanede meze ve balıkla geceye başlamıştık. sonrası kimsenin kimseye bilet satmadığı ya da bir şey satmaya çalışmadığı gayet güzel bir gece geçirmiştik. gelelim bugüne; dün işten çıkınca esmerim yok dese  de ben önce markete uğrayıp soğuk sandviç için peynir, domates ve biber ve içecek alıp maçka parkına gittim. buluştuk. macroya uğrayan maçka parkında alıyordu soluğu. yaaa herkesin poşeti macro bizimki değil, diye espri bile yaptım yakınımızda birasını yudumlayan gençlere. onlar da başka marketten alışveriş yapamıyoruz, diye espriye espri yolladılar. güzeldi maçka parkı; bir iki saati minicik köpekleri severek çimlerde yayılarak geçirdikten sonra müziğe doğru yürüdük. işte eleştirim tam da bu noktada: niye o kadar arabesk tınıları dinledik biz? neden o kadar arabesk? bir ara caz çalıyordu ne güzel grubun biri, roman mı yoksa roman dilini mi taklit ettiğini anlamadığım sunucu daha oynak bi'şeyler çalmaları için uyardı grubu. işte ondan sonrası kulağım hep arabesk duydu sanki. organizasyon güzeldi ama bu kadar arabesk tınısı fazla geldi bana. güzel olan bilet satılmamasıydı bir ara biletli organizasyonun broşürlerini dağıtan çocuklar dolaştı, nazikçe almayı reddettim ama arzu kibarlığından hayır diyemeyerek, aldı. ben kıra gitmeye / piknik yapmaya para verilmesine karşıyım. yerel yönetimler ne için var allasen?! iki karış çimende oturup dinlenemiyorsam. müziğin arabesk ağırlıklı olmasının dışında bir taşkınlık olmaması, başkanın orada olması vs gibi olumlu yönleri ile yine de şişli belediyesi iyi bir iş çıkardı dün  gece. geçen sene neredeydim anımsamıyorum. eski yazıları silmenin böyle bir eksisi var işte. çok mekan kapandı, çok mekan el değiştirdi benim çoğu yazım sonradan okuyunca hoşuma gitmedi derken sildim gitti.  

armada otel ise hıdrellezi bu sene terasında (bu gece) kutlayacak. instagram sayfalarını takip ederek başka organizasyonlarını da takip edebilirsiniz. 

*** 

şimdi konuyu çok başka bir noktaya taşıyacağım. fotoğraflardan ilk başak fark etti ufak bir estetik operasyon geçirdim; ancak sonuçtan çokta memnun kalmadım. çok ayrıntısına girmek istemiyorum ancak bir iki önerim olacak: birincisi mediest adlı şişli'de mukim attila alp adlı estetik uzmanını ben seçtim, siz seçmeyin. ciddiyim, attila alp iyi bir hekim değil, zaten yaptığı işi kendisi de çok beğenmedi ki paramın bir kısmını iade etti. ben hala hepsini iade etmesi gerektiğini düşünüyorum. ikinci konu hangi estetik uzmanı olursa olsun muayehanede operasyon yapmasına evet demeyin. mutlaka anlaşmalı olduğu iyi bir hastanede op. geçirmek için ısrar edin. olmazsa da yok deyin. çünkü, hastaneye bir ücret ödememek için bu yolu deniyorlar. yani iş hep paraya çıkıyor. son söz; benim burnumda ve göz kapaklarımda ufak bir sorun vardı bunun için müdahale etti doktor ancak siz bir sağlık sorununuz yoksa vücut bütünlüğünüzü bozmayın, bıçak altına yatmayın. ben operasyondan sonra hızla iyileşmek için bir nev i detoks yaptım; sıfır alkol, sıfır sigara ile başladığım bu detoksu dün gece bir tanecik bira ve biraz abur cubur ile deldim yoksa son bir ayı enginar, sızma zeytinyağı, fındık, badem, ceviz  ve bol yeşillik ile geçirerek arındım, iyileştim. 

uzak durulacaklar: mediest ve dr. attila alp. aklınızın bir tarafına yazın.  

*** 

kemal tahir okuyordum. ilk sayfalarda dili biraz kuru gelse de özellikle türkali'nin türkçesinden sonra anlayamasam da tahir'i sonra alıştım ve dahası kimi betimlemelerini çok sevdim. esir şehrin insanları üçlemenin ilk kitabı; diğerlerini de alıp okuyacağım. yorgun savaşçı yine kemal tahir'in; kütüphaneden aldım geldim. bugün hava kapalı ben boğaza inerim diyordum ama görünen o ki kahve/kanepe/kemal tahir daha iyi olacak. güneş yoksa boğaziçinin keyfi de yok benim için. 

*** 

ne uzun oldu bu yazı. günaydın. kitapla, yemekle, seyahat ile ve elbette aşkla yaşayın.