istanbul'da ne var ne yok? hacı abdullah zorlu'da, suvla kanyon'da

20 Nisan 2016 Çarşamba
dün bir kitap okuyup iki de mekan gezerek kendimce çok verimli bir gün geçirdiğimi düşündüm; oysa  bir günde 3 - 5 mekan gezdiğim zamanlarda oldu. ortalama bir gündü yani benim için. 

önce taa seneler öncesinden tanıştığım erdem'in mezeleri güzel / bir beyaz yakalının itirafları kitabını biraz bakayım diye oturduğum koltuktan çıt çıt okuyup bitirip kalktığımda, kitabı okuduğum yer bir kapitalizm kalesi, kitapçı da bir zincir kitapçı olduğundan gülümsedim. eh dedim ancak bu kadar ironi olurdu. erdem, yolu iş hayatından, internet sitelerinden, spor salonlarından geçmiş herhangi birinin gözleyebileceği olayları toparlamış, anlatmış. eğlenceli çıtır çıtır okunacak bir kitap. hepimizin etrafında ''toplantı yapıyor / size mail atıyor olacağım '' diyen tipler var. onu bırak ben spor salonuna yazıldım, ben! eski yazılardan bununla nasıl dalga geçtiğimi bulabilir gözüme sokabilirsiniz:) yürüyecek yer mi var, yok. 

eh madem kitabı kitapçıda okudum, şimdi biraz avm turlayayım dedim ama yok, acıkmıştım eve gidip bütün otları sızmada çevirip üstüne yumurta kırma fikrinden hacı abdullah'ın açıldığını görünce ışık hızıyla vazgeçtim. 

daha önce de yazmıştım ben hacı abdullah 'ı; bu kez zorlu'dalar; hacı abdullah bey yine işinin başında, kısa bir hal hatır faslından sonra şöyle bir baktım tezgaha; kuru fasulye orada:) hem de çömlekte, hiç tereddüt etmeden bir tabağı mideye indirdim. kocaman bir bardak nar suyunu da tam çıkarken elime tutuşturuverdi işletme müdürü; herkesin sorduğu soruyu ben de sordum elbette; bu civarda beyaz yakalı çok, öğle yemeğinde onlara göre bir düzenleme yapacak mısınız? diye, zaman gösterecek bunu anladığım kadarıyla çünkü fiyatlar beyaz yakalı için pahalı bence, çünkü öğle yemeği için orta kademe beyaz yakalılara verilen rakamları biliyorum. 

hacı abdullah lokantası yine lezzetli yine kuru lokum formunda yine işin başında hacı abdullah bey, şaşırtmayan güven veren bir kuruluş. belki tek farkı beyoğlundakinden çalışanların daha genç olması, beyoğlunda abi abi çalışanlar ve sanırım yıllardır oradalar. yan masamda bir amca haşhaş tatlısı yiyordu, aklımdan geçti ama handannn spora gidiyorsun ne tatlısı deyip evde süte bisküvi bandırdm gece:))) 

bir yeni mekan da kanyon'da; suvla kanyon. şarap menüsü henüz çıkmamıştı daha çok yeniler çünkü diğer içki ve atıştırmalık menülerine bir göz atıp mekanı dolaştım. kanyon evlerinin balkonları ile karşılıklı bu teras; benim gibi yer yön duygusu olmayan biriyseniz önce sinemayı ve  sonra oradan mekana çıkan asansörü bulmakta zorluk çekebilirsiniz, çekinmeyin sorun. ben  öyle yaptım, şanslıyım ki sorduğum gençler suvla çalışanıymış, onlarla çıktım yukarıya, ki ben zaten kanyon'da ya da bırak kanyonu profilo avm'de kaybolabilen biriyim, üst kata çık oradan bir de sinema asansörü ile çık vs. zor bir lokasyon benim için suvla deyip beyaz yakalıların lokasyonunu da kullanmış olayım:) 


evet, şehirde benim dolaştıklarım bunlar; iki mekan, bir kitap. cuma'ya nereye kaçsam, deyip bitireyim yazıyı 



mudanya gezi rehberi, kalami, trilye, mudanya sahili

19 Nisan 2016 Salı
 hafta sonu mudanya civarında dolandım durdum, biliyorsunuz. mudanyaya ulaşım gayet kolay; kabataş'a gidiyorsunuz; şehir hatları iskelesinin yanı budo iskelesi, oradan büfeden su meyve suyu dergi ikmalinizi yapıp simitçiden de simitleri kapıp 25 liraya bir bilet alıp gemiye biniyorsunuz; yaklaşık 2 saatlik bir yolculuğun sonunda mudanya'dasınız. 

şimdi açıkçası mudanya merkezin bu ara tadı tuzu yok; neden derseniz sahil yenileme çalışması var, zaten daracık bir yol kalmış çalışma alanının dışında diğer taraf plakalarla kapalı. sahilde oyalanmayın bir paralel iç sokakta mudanyanın içlerine doğru bir yürüyüş tutturun; kalabalık zaten göreceksiniz. bildiğiniz ufak bir kasaba mudanya bir çok benzeri var bu coğrafyada bakınız urla bakınız şarköy vb. 

askerlik şubesi tarafına kadar yürüdüyseniz burada  bir kahve var zaten erkek yoğunluğundan göreceksiniz, orada bir güzel çay için, reis'in tezgahında ot kök sızma zeytin ne varsa keyfiniz ne isterse onu alın, karşı sokakta da bayrak ekmek fırını var. ben ne çeşit varsa alıyorum ekmek; bağ evinde atıyoruz buzluğa fazlasını. 

acıktınız ya da susadınız; tamam, işte şimdi kalami balık restaurantı sorun yakın bulunduğunuz yere, aşağı doğru yürüyün, tabelalarını göreceksiniz deniz kenarında mavi sandalyeleri gördünüz mü? işte, orası. 

https://www.instagram.com/p/BEOnyWKrKN9/?taken-by=handanin_kaleminden  bu adrese bakın instagramda 

kalami eski bir ev, denizin üstünde masa yapmışlar bu sene. tam öğle biralık; hava limonata mezeler taze, fiyatlar makul. dalga sesleri, şanslıysanız yunus aileleri hoplayıp zıplayabilir bile biraz açıkta. oturun, keyfinize bakın. 

aracınız varsa mudanya sahilini gezmek daha kolay ama yoksa da sorun değil; trilye'nin yarım saatte bir minibüsü var. kalami'den kalktınız, yukarı doğru yürüyün minibüsler ana yoldan geçiyor. trilye yazana atın kendinizi. trilye'den önce kumyaka var orada da inip iki saatte bütün köyü, kilise kalıntılarını gezip sahildeki kahvede çay kahve içebilirsiniz. ben kumyaka'yı pas geçip trilyede aldım soluğu. sahil çay bahçelerinden birine kurulup karnınızı doyurabilir, bira içebilir ya da balık lokantalarından birinde şarap & balık / rakı & balık yapabilirsiniz. fiyatlar istanbuldan pek farklı değil ona göre. köy deyip uygundur diye düşünmeyin. ama yine de bir tık hadi istanbuldan makul diyeyim. 

mudanyada da trilye de pansiyon / otel / butik otel var. gitmeden biraz bakarsanız yer durumuna iyi olur. çünkü bu aralara kumyaka'da dizi çekiliyormuş, e dizi ekibi vs derken kaç yatak var ki zaten dolu olabilir yakın oteller. 

o sahil boyunda nefis manzaralardan, zeytinliklerden geçeceksiniz. fotoğraf makinanızı alın yanınıza. 

zeytin, zeytinyağı alışverişi yapabilir, bu sıralar trilyede ot mezeleri yiyebilirsiniz. bakmayın siz alaçatı'nın bu kadar meşhur ve pahalı oluşuna; trilyenin elinden tutan yok, yoksa alaçatıdan fazlası var -plaj- eksiği yok. 

ben kahve içmeye kaçıyorum 
bahar rotalarınıza mudanyayı alın, merkezden değil ama köylerden memnun kalacağınızı tahmin ediyorum. giderken beni ararsanız daha gizli bilgiler verebilirim:)))

baharla kalın 
aşık olun 

eleos, yeşilköy; istanbul keşifleri

11 Nisan 2016 Pazartesi
bazan sabah uyanıyorum ve aklımdan bir semt ismi geçiyor.  hislerimin peşinden gidip o semte gidiyor ve mutlaka çok mutlu dönüyorum; hislerime güveniyorum. 

cumartesi sabahı yeşilköy diye uyandım. çok hafif bir kahvaltı hazırlayıp kendime çıktım evden. harbiye'ye kadar yürüyüp yeşilköy otobüslerine binerken sporu da çıkardım aradan diye seviniyordum. yeşilköy yıllar önceden de bir kaç kez gittiğim bir semt; o zamanlar twit instagram falan yoktu; balıkçı hasan'ın hasan abisi henüz yaşıyordu ve biz nefis dil balıkları yiyorduk. şimdi adını unuttum ama çınar otel'in içinde bir restoranda nefis deniz ürünleri yediğimi anımsıyorum. neyse bu eskisi ben şimdi size cumartesi gününün yeşilköy'ünü anlatayım. 

hava limonata gibi, nefis; önce bir tur atıyorum, mekanlar henüz boş ve aslında bizde çok öğle rakısı / birası yapan yok; varsa yoksa akşam. oysa ne keyiflidir öğle içkileri; iki tek fazla değil sonra ister öğle uykusuna uyu ister gezmeye devam et. 

biraz dolaştıktan sonra balıkçılar sokağındaki eski ev restaurantta bir başka masanın da olması iyi servis başlamış, ızgara yanmıştır artık deyip oturdum. ot yemek istemiyordu canım hiç salataya ota bakmadan kalamar ve ahtapot ızgara söyledim. buz gibi de  bira. kalamar da ahtapotta iyi ızgara edilmişti ah bir de soya sosunu az ya da hiç kullanmasalar... ekmekler kızarmış, masaya su servisi hemen yapılıyor, servis elemanı ilgili. bize isli uskumru ikram ediyor. bir bira oluyor iki bira. kahveler eh işte. fiyatlar makul. 

*** 

çarşıda biraz daha turladıktan sonra eleos'un mavi beyaz davetkar ışıklı haline daha fazla karşı koyamıyorum; karnım tok ama kahve içerim, nora hanım ile sohbet ederken bir ara ''şelale'' diyor, ne olduğunu anlamıyorum, sohbete devam ediyoruz; yemeklerden, mekanlardan, adalardan, istanbuldan... bir tabak tatlı geliyor ki işte şelale o! dondurma ve sufle ay ay ay!... dondurmaları yutuyor çikolatayı ona eşlik ettiriyor damağımda bayram havası estiriyorum. eleos telefonları hiç susmuyor ama yer yok bu akşama; önceden aramanızda fayda var ondan yazıyorum bu ayrıntıyı. tatlıdan sonra akşam yoğunlaşacak işleri ile onları baş başa bırakıp ben taksim'e doğru yelken açıyorum. 

*** 

taksim bildiğiniz gibi. tanıdık bir mekana oturup etrafı izliyorum. bir cumartesi günü daha böyle bitiyor. pazar günü önce pazar, sonra enginar, aaa bir de et marine ettim ki onu yazmam gerek; 

kuzu kol aldım ve evet o spor salonunda izlediğim biberiye ile marine tarifini anlattım; eti istediğim gibi açtı kasap, içine ince çizikler attı ki marine iyice işlesin. 
ayva dilimleri, bolca güven asa naturel soğuk sıkım sızma, ucuzcular baharat'tan biftek baharatı, bol biberiye, tuz ve karabiber ile marine ettim eti. sonra iyice ısıttığım tencerede önce mühürledim sonra da mum ateşinde pişirdim. en son bir avuç sarımsak, bir patates bir de enginar attım tencereye 10 dk da onlarla pişirip kapattım altını. anlatılmaz bir lezzet oldu. 

*** 


baharı kaçırmayın 

spor salonu maceraları, para nasıl biriktirilir?

7 Nisan 2016 Perşembe
alakasız iki konu var başlıkta; ikisini de yazacağım. 

öce spor salonu konusuna açıklık getireyim; istanbul neye ha-yır dediysem bana yaptırmakta bir bir hem de!:) eskiden para verilip spor mu yapılırmış / kısa mesafeye taksiye mi binilirmiş gibi sürü sepet dalga geçtiğim her şeyi bir bir yapıyorum... tıpış tıpış gidip spor salonuna yazılıyor ha bir de taksi ne yaa yürürüm ben, diyorum ya şimdi sabahları ya çokk sıcak hadi  taksi ya da ayy buz gibi hava hadi taksi, diyen yine benim. 

şimdi bu spor konusu içimi yakan bir konu; evimin olduğu semtte yürüyecek bir yerim yok, evde spor yapmak ıhh zor iş eee handan'ın gıdısı çıktı dahası o beyaz keten elbise olmuyor, kaç para verdim ben ona!? düşün düşün sonra baktım olacak değil barbunlar, enginarlar, kuzu kaburgalar da hayatımda olsun ama kilo da almayayım... gittim yazıldım spor salonuna, parasını da peşin ödedim. dün açılışı yaptım. spor çantama bir eşofman (tayttan nefret ediyorum ben) üstüne yakasını kesip kendi rahatıma uydurduğum bir tişört, spor ayakkabı, yedek çorap ve su koyduğum çantayı attım sırtıma iş yerinden çıkınca doğru salona. ilk gün yağ ölçümü yapacaklardı eğer ben 4 saat öncesinden bir şey yememiş olsaydım; yoğurt yedim ben yaaa, yoğurt yemekten sayılır mı, desem de sayılır deyip gülümsedi hoca:) neyse, yağ ölçümü olmadı madem e ben bi giriş yapayım dedim. salonu gezdik; sonra ben ne istediğimi anlattım hocaya o da bana ilk gün için basit bir program yaptı hemen;  önce 20 dakika yürüdüm 4. seviyede sonra vallaha adını bilmediğim bir şeyde 15 dakika dalgalandım:))) en son 15 dakika bisiklet çevirdim, ve evet zorlanmadan yaptım bütün bunları. 

gittiğim salon temiz düzgün bir salon; çalışan çocuklar kibar, dolaplar, duşlar vs temiz. havuz var. yani bir spor salonunda olması gerekenler var; ultra lüks değil, gayet iyi.  

şimdi 3 aylık bir dönemde bakalım istediğim sonuçlara ne kadar ulaşacağım. ilk etapta vermem gereken 6 kilo var. tekrar 38 bedene inmem için bu şart. dün ve bugün yoğurt, zeytinyağlı kereviz, bolca peynir ve bugün dayanamayıp bir dondurma yiyerek geçti:))) açım ulan! 

macera olarak çok büyük olmasa da mavi gömlekli birini çalışan sanıp şampuan sormam, gülümsetti herkesi; tabii ki kusura bakmayın mavi gömleği görünce demesem daha iyi olacaktı. kadıncağız bir daha giymez o gömleği ve evet duşlarda şampuan ve duş jeli varmış zaten. 

*** 

bu para biriktirme konusunu geçen bir iki blogda ve twitte gördüm; ya siz nasıl para biriktiriyorsunuz, aklım almıyor diye. vallaha istanbula biriktirmek zor, biliyorum ama imkansız değil. 

- hafta içi sabahları o saçma sapan kahvaltılara ödediğiniz paranın yarısına evde nefis sandviçler hazırlayıp kar edebilirsiniz. bunu deneyin. 

- az kıyafet öz kıyafet. biz nasıl biriktiriyoruz? 15 tane pantolon yok benim gardrobumda, yoksa nereye gidiyorsun budaya peşteye:)? 

- pazara çıkın, pazara. hem marketlerin ışığı altında suyu çekilmiş sebzeleri almaktan kurtulursunuz hem pazarda mevsimin sebze meyvesini alırsınız hem de kar edersiniz. 

- az için:) 

- kafelerde bir makarnaya 35 kaat vermeyin 

- ev partileri yapın 

e biriktirdik ne yapcaz handan, ay çıkın gezin ne bileyim ben bir arsa alın köyün birinde denize yukarıdan bakan hani kaçış hayali kuruyorsunuz ya yapın oraya sazdan bir ev... tamam tamam biriktirince canınız ne istiyor da yapamıyorsanız pahalı diye, onu yapın. 




roxy, bahar rotaları, istanbul bahar sofraları, rüzgar aşıkları ve dahası

5 Nisan 2016 Salı
roxy benim gençliğimin mekanı; 

geçen gün cahit berkay'ın 50. sanat yılına davetiye gelince hiç beklemeden konser arkadaşım esmeri aradım; istiklal'de buluşalım diye kararlaştırdık. buluştukta, önce simon'un barına uğrayıp hem lafladık hem de uzun zamandır sokak yiyeceklerinden mahrum bıraktığımız bünyeyi ikişer ıslakla ödüllendirdik. terkos pasajına henüz istediğim elbiseler düşmese de bir tişört kaptım. eh artık konsere doğru harekete geçtik; dürümcü hasan usta'da fatih ile selamlaşınca bir çay içelim derken künefe söylemiş bulduk kendimizi; bol fıstıklı. nefis kaçak çayları yudumlayıp künefeyi de mideye indirince roxy için hazırdık artık. 

dürümcü hasan usta o civarda konser öncesi kebap yemek isteyenler için ideal bir adres. fatih 3. kuşak, hasan usta dedesi; babasıyla birlikte  duruyor işin başında. ister dürüm ister porsiyon nasılsa konserde hoplayıp zıplayacaksınız yiyin gitsin:) biz öyle yaptık. 

dürümcü hasan usta iletişim; 0 212 244 59 53 

*** 

hafta sonu yakın yerler diye attık kendimizi bandırma'ya; 2 saatlik bir yolculuktan sonra iner inmez balık hali ile karşılaşınca hiç uzatmadan balıkçıları dolaşıp gözüme kestirdiğim barbunlardan bir kiloyu hemen yandaki pişiriciye teslim etti balıkçı bizi de istanbuldan yeğenler geldi, diye:) balıklar çok kurumasın usta, salatanın da soğanı bol olsun dediğimde siz çok acıkmışsınız deyip, ekmeği salatayı hızlıca koydular masaya. bir kilo barbun 30 lira, iki kişi pişirme + servis ücreti 15 lira. 45 liraya ziyafet çektik mi, çektik. barbunlar beklediğim kadar lezzetli çıkmasa da..  temizlenmiş karideslerimizi alıp ayrıldık balıkçıdan. bandırma orta büyüklükte bir kasaba; liman yanında sıra sıra balıkçılar ve küçük masalı aldığınız balığı pişirip servis eden lokantalar var; içki yok buralarda.  

bandırma gezisinde kemalpaşa tatlısı, höşmerim, ekşi mayalı köy ekmeği ve çeşit çeşit peynirler ile ziyafet çekebilirsiniz kendinize. meydanda kayhan ipek peynircilik var, oradan ekşi mayalı ekmek ve keçi peyniri alıp istanbula taşıdım hiç üşenmeden; dün akşam kızarttığım bir dilim ekmeğin üzerine zeytinyağı döküp çiğ enginar salatası ile yedim, nefisti nefis. keçi peynirinin kilosu 33 lira. bandırma peynir konusunda zengin, biliyorsunuz. damak tadınıza uygun bir peynir bulursunuz mutlaka. 

tatlıcı ise biraz daha çarşının iç kısımlarında; camında ''ürünlerimizde glikoz şurubu kullanılmamaktadır'' yazısı var. zaten hemen dikkatinizi çeker, oraya kurulun karşıdaki çay ocağından çaylar içip tatlılar yiyip yine yolluk yarımşar kilo sardırıp şehrinize dönün. 

erdek'e gitmeyecekseniz bandırma'yı bir günde gezip bitirirsiniz. rüzgarlı bir kasaba, ben geldiğimden beri öksürüyorum. gece bir ara uyuyamayınca öksürükten, macaristandan taşıdığım likör geldi aklıma; hani şu rahiplerin yaptığı kırk ot karışımı olan likör; adını unuttum; başucumda duruyordu bir yudum içtim yaktı kavurdu boğazımı ama öksürüğü de kesti, uyudum. teşekkürler, rahip amcalar. 

*** 

istanbul bildiğiniz gibi, kalabalık gergin ve bu yaz zor geçecek diyen insanlar. işletmeler menüleri 90 civarına çekmeye başladılar; gün içinde bir çok mekanın menüsü düşüyor taymlaynıma oradan biliyorum. ne ödeyeceğinizi biliyor sürprizlerle karşılaşmıyorsunuz. 

armada otel'in bahar menüsü hoşuma gitti; siz de bir inceleyin; '' istanbul bahar sofraları '' belki bir çarşamba karşılaşırız orada 

armada otel için tık tık 

*** 

aklıma gelenler bunlar, 
ben kahveye