bizde michelin rehberi gibi bir rehber çıkmaz!

28 Kasım 2017 Salı

dünden bu yana kafamdan ''bizden mişlen /michelin  rehberi gibi bir rehber çıkmaz'' diye bir cümle geçip duruyor. niye? niye olacak en son incili gastronomi rehberini incelerken hiç sürpriz olmadığını görünce içinde, diğerlerinden bir farkı dahi olmadığını, az çok gazete okuyan birinin mekanların en azından yarısı hakkında zaten vedat milor, mehmet yaşin ve ali rıza kardüz (güngör uras) yazılarıyla vakıf olabileceğini görür de ondan.
 rehberi ben 



 sıradan buldum, demekle yetineyim; üstelik arkalarında karaca ve hürriyet gibi güçlü şirketler varken bu tarz bir toplama metni ben almam mesela. peki neden bizde bilinen, reklamı olan, şefleri ünlü, gazete eklerine konu olmuş, ünlü blogger ve instagram fenomenlerinin reklamını çokça yaptıkları yerlerin dışında bir yer girmiyor bu rehberlere? sorunun yanıtı burada işte. bizde gizli müfettişlik olmuyor / olamıyor.

 incili gastronomi rehberi, köpürtülen / övülen, verilen bütün röportajlarda (müge akgün ayşe arman'a röp. vermişti) ''biz gizli müfettişler ile çalıştık'' gibi bir cümle etmişti ama açın bakın instagramı ve rehber üzerinden dönen  tartışmaları, müfettişlerin neredeyse ayakkabı numaralarına kadar var! hani gizliydi? soru retorik tabii ki, dursun burada. 

biz ''bişey'' olmayı seven bir toplumuz; hiç tanımadığımız insanları tanıyormuş gibi yapmayı, bir kere merhaba dediğimiz insanlar için ''yakın dostum'' demeyi seviyoruz. ortadoğulu olmamızın bir sonucu bu, en azından ben buna bağlıyorum. işte bu yüzden sektörle en alakasız insanlar dahi damak tadıma uydu / uymadı, hoşuma gitti / gitmedi üzerinden ''değerlendirme'' yapıyor instagramda, bloglarda; işletmeler de bu coğrafyanın işletmeleri, yöneticiler de çam kovuğundan çıkmadı, buranın insanları; fotoğraf çeken, not alan insanlar hemen dikkatlerini çekiyor. sonrası malum; 
neden çekiyorsunuz / bloga yazacağım 
neden çekiyorsunuz / instagramda paylaşacağım 
siz kimsiniz? ben handanın_kaleminden 
ve böyle uzayıp giden konuşmalar. kimse gizlenemez bizde. hele bir de böyle bir  rehberde ''müfettiş'' olacak! 

şöyle konuşmalar olası; 
neden çekiyorsunuz / abicim-hanfendi-beyefendi ya kimse bilmesin ama biz gazete mekanların toplandığı bir rehber hazırlıyor. aman ha aramızda ben de sizi beğeniyordum zaten.... 

ooo hoşgeldiniz! 
ve sonrası mutfağa haber uçurmaca, eşe dosta biz rehberde çıkacağız ha diye haber vermece vs vs vs 

herkesin görünür olmak için çabaladığı zamanlardan geçiyoruz; görünür olmak demek yırtmak demek çünkü; para kazanmak demek, mekan kapısından çevrilmemek, magazin haberlerine çıkmak, davetler davetler davetler ve tabii ki davetlerin paraya çevrilmesi. böyle bir döngü; yüzün göründükçe çağrılıyor, çağrıldıkça kapında koli koli hediye ve tanıtımlar, biletler, yılbaşı sepetleri ve yeni davetler.  hiç bir şey olmazsa hesap ödememekten gelen bir artı değer; yiyorsun içiyorsun ama paylaşımının çok insana ulaşacağını bilen işletmeci ve/veya sahibi sen hesap istesen dahi olur mu abicim/ablacım ikramımız olsun, deyip uğurluyor. n'oldu; para vermedin, paylaşım da yaptın; reelde cebine nakit girmedi ama bir sonraki yemeğin parası  da çıkmayacak. tanındın çünkü. 

işte böyle incili gastronomi rehberi de çıktığı zaman pek bir ses getirmedi ama radarlara arda türkmen'in eleştirisi ile girdi. kısaca; arda türkmen mekanı hakkında yazılanları eksik ve hatalı bulmuş; tek tek düzeltmiş. müge akgün ise özrü kabahatinden büyük bir savunma tarzı ile ''asistanlar bilgileri telefonla aldılar / menü de zaten sıkça değişiyor. biz ne zaman yazsak değişecekti zaten '' gibi bir şeyler yazmış yanıt olarak ki hiç tatmin edici değil. ah be müge akgün koskoca hürriyet ve karaca var arkanızda, asistanların telefonla bilgi alması ne demek yahu! gönder asistanı yemeği yesin, mekana baksın, mekana hesabını ödesin, faturayı rehbere kessin, diyesim geldi okuyunca. sonra ben bunu demeyeyim de yazayım dedim. bahsi geçen tartışmayı arda türkmen'in instagram  hesabında okuyabilirsiniz. 

işte böyle, bırakın gizli müfettişi  asistanların telefonla bilgi alması ile kotarılmış bir basılı şey var şu an  kitapçılarda. ne kadar rehber siz karar verin artık. ben fikrimi en başta yazdım. bu yazı çok uzadı. son bir şey yazıp ikinci kahvemi içmeye kaçayım. 

ben hislerimle ilerliyorum; mekanı esnafa ''siz nerede yiyip içiyorsunuz'' diye soruyorum; son zamanlarda kendime pazar turları uydurdum:)) her cumartesi ya da pazar hatta hafta içi istanbulun farklı semtlerinde pazar geziyorum, alışveriş yapıyor semtin lokantasını soruyorum. dışarıda ise daha kolay; nerede en yaşlılar yemek yiyor ona bakıyorum. yanıltmadı daha tonton amcalar beni; ne rodosta ne de granada da. rodosta bugüne kadar yediğim en leziz çizkeki yedim o tonton amcalar sayesinde ve granada da yaptığım bol peynirli sızmalı kızarmış ekmek ve jamonlu kahvaltılarda hiç yanılmadı beni yerel, genç kahvaltı yapıp işe giden insanlar. ah ahhh jamon dedim de yahu jamon olan menüsünde bir yer var mı bildiğiniz, bir yazsanız ne güzel olur. telefonla sormayın ama ha!:)))) 

ayyyyyyy 

seyahat edin, yemek yiyin, aşık olun. 

günaydın 




marinaleda'ya bir daha!

23 Kasım 2017 Perşembe
geçen sene yılbaşı yemeğini marinaleda'da yemiştim. bu sene de aynısını yapmak istiyorum. çünkü o köyü ve endülüs ispanyasını çok sevdim ben. 

ocak ayında marinaleda ve madrid seyahatinden sonra iskeçe, semadirek, makedonya, arnavutluk, bodrum, tekirdağ ve sıkça mudanya olmak üzere 10 u geçen seyahat ile geçmiş 2017. daha aralık var ama bu sene bu sıralar yeni bir seyahat için deliriyorum desem yeri. seyahat virüs gibi bir şey zaten bir kere girdiği zaman bünyeye artık çıkarıp atması zor. zaman zaman kendimi fazla değil 2 yıl sonra istediğin yere istediğin zaman gidebileceksin, diye avutmaya / kandırmaya çalışıyorum ama ıhh olmuyor şimdi gitmek istiyor canım. bana hediye bilet alın, lütfen. 

*** 
bu sıralar aynı anda bir kaç kitap okuyorum yine; biri, 

''aslında'' ercan kesal'ın hepsi olmasa da kimi röportajlarının bir araya getirildiği bir metin. kesal'i tanımak için iyi bir seçim. şu sıralar kesal, çukur adlı dizide idris koçovalı karakterini canlandırıyor. tanıdığın birini dizide izlemek enteresan bir duygu; zaman zaman ercan bey kendi diline dönmeyip,   koçovalı karakterini zaman zaman çok didaktik oynamaktan çıkarabildiği gün çok daha iyi olacak. ancak dizi sinema gibi değil, kesal ve aslında bütün oyuncu dünyası sinemada daha çok hazırlanacak vakti buluyor, dizi ise her hafta bir film uzunluğunda olduğundan çok büyük beklentiye girmemek gerekiyor oyunculuk adına. 
 dizi başarılı mı derseniz; dizi izlemeyen ben izliyorum, daha ne olsun! 

diğer kitaplar  genel olarak son çıkanlar, tarihi romanlar ve yemek / seyahat kitapları. 

*** 

yemekler yemekler yemekler... gezmek yemek ve okumak en sevdiğim şeyler defalarca yazdığım üzere. 2018 de daha çok seyahat daha çok sofra daha çok sevgi istiyorum:) 

günaydın 

kanlıca mantarı nasıl pişirilir? ben nasıl pişirdim?

10 Kasım 2017 Cuma
şiştt toplanın bakayım, bu alırken bişeye benzemeyen pişirince lezzetinden keşke çok alsaydım dedirten kanlıca mantarını nasıl yaptığımı yazacağım. 


mantarlar sırt çantamda eve geldiğimde tok olmama rağmen tadını merak ettiğimden hemen sirkeli suya koydum mantarları. kimse bana mantar yıkanmaz, demesin lütfen;  yıkanır. 

iki kere değiştim suyunu, sonra bir kere de akar suyun altında yıkadım. tavayı ocağa koyup biraz ısıttım o arada bir kaç tane mantarı kurulayıp tavaya koydum. üstlerine deniz tuzu atıp pişirmeye bıraktım. pişirmek dediysem 4-5 dk suyunu salıp çekmeye başladı o süre içinde ve çevirdim mantarları çevirince üstlerine 2 kaşık sızma zeytinyağı gezdirdim. 3-4 dakika da sızma ile çıtırdadılar. kapattım ocağı. bunları sıcak sıcak tabağa aldım yedik. güzeldi. 

diğer yarısını ise bir çok tarifte okuduğum gibi tereyağı ekleyerek biraz da baharat karabiber, ipek pul biber ve ev yapımı pul biber takviyesiyle yine aynı yöntemle, suyunu salıp bırakıncaya kadar sadece tuz sonrasında baharatlar, tereyağı - küçük bir parça- ve en son bir tatlı kaşığı krem peynir koydum tavanın ortasına. hepsi eridi dağıldı, kapattım tavanın altını, üstüne de bir kapak kapattım, dinlendi. az önce soğuk soğuk yedim, olmaz böyle bir lezzet! akşam yediğimiz ılık zeytinyağlıdan çok daha leziz bişey olmuştu tereyağı ve baharat ve de labne peyniri eklemesi ile. işte bu yüzden yazdım bu yazıyı. 

pazara çıkın, kanlıca mantarını satan tezgah varsa biraz sohbet edip  kendisi toplamışsa nereden topladığını kendisi toplamamışsa kimden aldığını bu işi bilip bilmediğini bi öğrenin bakim. sonra da girin mutfağa sızma / tereyağı / baharat / peynir  eşliğinde leziz bir yemek yapın yanına bir de ya soğuk bira ya da bir kadeh beyaz şarap açın. hadi bakim sonra da... ay onu da mı ben söyleyeyim size. 

***


tekirdağ lezzet durakları, ayhan ocakbaşı ve dahası

7 Kasım 2017 Salı
bir kaç sene önce 
saçlarım yine kısaydı 

neler oldu? 

kitap hediyeleri bu sabah yola çıktı. instagramda, en son okuduklarımdan ''beni asla bırakma'' kitabını hediye ettim. 
bir kitap da en eski bloggerlardan özge için yola çıktı; umarım kitaplığında yoktur bu öykü kitabı. 

*** 

tekirdağ gezisi yaptık pazar günü: ben sabah herkesten önce uyanıp her zamanki gibi kahve demleyip medya turu yaptım. sonra ver elini tekirdağ. daha önce merkezi ve şarköye kadar sahilini gezmiştim tekirdağın ama olsun gezmenin sayısı olur mu allasen! 


bilmediğim sokaklardan yürüye yürüye sosyal tesisleri buldum önce; ancak pazar günü kapalılarmış; sadece otel müşterilerine hizmet veriyorlarmış. halbuki bahçe ne güzeldi...  devam ettim yürümeye ve macar anı evi / müzesi sokağında buldum kendimi. anı evini gezmedim ama biraz daha yürüyünce tekirdağın iyi meyhanelerinden birini keşfettim; bodrum59 cavcav'ın yeri; tam bir esnaf meyhanesi. tekirdağda yaşayan ve oralı arkadaşım ''10 numara mekan'' dedi, ben böyle bir yer keşfettim oturuyorum, diye mesaj atınca. giderseniz macar anı evi sonrasında aşağı doğru yürürken solda. kaçırmayın. 

köfte yedik, şar pastahanesinden peynir helvası ve dünyanın kurabiyesini aldık, tekira avm de en son  dinlenmek için kitapçıda bu ayın dergilerini okudum ve evet bizim çocuklar çok ağlıyor ya! neden bilmiyorum ama avaz avaz içlerini çeke çeke ağlayan onlarca çocuk vardı etrafta... 

*** 

ara ara böyle kitap hediyeleri vereceğim. maksat okusun herkes; paylaşalım. 

bir de zoi'nin bloguna bir göz atın; blog ve yılbaşı etkinliği için tık tık 

***

kesinlikle zayıflamam gerekiyor. spor yetmiyor bu ara gitmiyorum zaten; fırsat bulamıyorum. haftaya yulaf ve yulaf ve yulaf:))) başka yolu kalmadı.  


*** 

tekirdağda bir de ocakbaşına gittik; ayhan ocakbaşı: mezeleri, ortamı, etlerin lezzeti ve istediğimiz gibi pişirmeleri ile istanbulda bile zor bulacağımız bir kalitede bir mekan. sahibi ayhan bey ile de tanıştık. gayet kibar bir beyefendi. 4 kişi içki ve et+meze ödediğimiz hesap 280 tl!  bir daha gideceğiz o kesin. hiç mi eleştirilecek bir yanı yoktu handan, derseniz var derim; etler pişirilmeden biraz tuz atılmalı. sonradan attığımız tuz yeterince lezzet vermiyor. 



aklımda kalanlar bunlar geçen haftaya dair. 

yeni seyahat ve rotalara hazırlık yapmaya gidiyorum ben