iyi seneler

29 Aralık 2015 Salı
sene muhasebesi falan yapmak bana göre değil. tek bildiğim blogu yazdığımdan bu yana instagram faktöründen dolayı en az yazı yazdığım senenin bu sene olduğu; başka da  bir değerlendirme gelmiyor aklıma. çok gezdim mi? yooo bir bolonya, firenzi, bir izmir / tire / kos bir xanthi aklıma geliyor. eh oldukça az. okudum mu, evet, okudum. en son ''babam aşkale'ye gitmedi'' adlı romanı okudum zaver biberyan'in kaleminden; oldukça yürek burkan bir roman. arada şiir okudum yorgo seferis / mithistorima, sonra yine roman ahmet ümit / elveda güzel vatanım... 
en koşa koşa aldığım (anımsadığım) tespih ağacının gölgesinde, oldu. sevdim. harper lee keşke 2 kitapla kalmasaydı. 

handan niye yemek yazmıyor kaç gündür; handan yemek yiyor mu ki yazsın:)) dün akşam kereviz ondan önceki gün patates salatası yedim yahu! iş yerinde bütün gün sunta benzeri bisküviler yediğimi yazmayayım isterseniz. ama dün akşam evde kalmış son ayva, son yeşil elma ve pazardan aldığım kütür kütür kereviz ile pişirdiğim zeytinyağlı hakikaten enfes olmuştu. 

güven asa sızma kullandım; bir portakal bir de yarım mandalina suyu ile pişirdim ayvalı elmalı kerevizi. sonuç: süper. başka su koymadım, kısık ateşte pişirdim, kerevizin kokusu gelince altını kapatıp dinlendirdim; ılık ılık tadına bakarken üzerine tulum peyniri kırıkladım:))) 

patates salatasına da 3 küçük patates iki yumurta ile başladım; soğan koymadım:( bol roka ve yeşil zeytinle tatlandırdım; bunda monteida sızma kullandım; her iki zeytinyağı da çok lezzetli. sonrası bol limon, az hardal, biraz ezine ile damağına göre ilerle işte. 

*** 

tarih değişince çok şey değişecekmiş algısı yaratılıyor; farkındayız vs.de işte bir şeye de tutunacak insanoğlu; alışveriş olur, sinema olur, okumak olur, gezmek olur, olur da olur herkes kendince meşrebince hayalince bir / bir kaç şeyle tutunuyor hayata. 

benimki de yemek / kitap / gezi. 

gerçi zeynep'in demesine göre 2016 çook değişik olacakmış; bekliyorum bakalım değişiklikleri, olunca kutlarız:) 

daha çok okuyacağım, daha çok gezeceğim, daha çok yemek yiyip kilo almayacağım bir sene istiyorum; sağlıkla / aşkla / parayla 

herkes için de bunları diliyorum 

hadi bakalım 

iyi seneler 

elveda güzel vatanım

23 Aralık 2015 Çarşamba
sonunu söylemeyeceğim kitabın, merak etmeyin. dün gece okuyup bitirdim ahmet ümit'in son romanı elveda güzel vatanım'ı. ittihat terakki, osmanlı, selanik, istanbul, paşalar, aşk, pera palas oteli...bunlardan herhangi biri ya da bir kaçı ilginizi çekiyorsa; kitapta hepsi var diyeyim kısadan. ben mesela röportajlarında ahmet ümit'in pera palas, o zamanki mönüler, istanbul var diye okuyunca koşa koşa gidip aldım romanı; ittihat ve terakki çok umurumda değildi açıkçası. okudukça kitabı ittihat ve terakki'yi de merak etmeye başladım; açtım başka kaynaklardan okudum nedir ne değildir diye hatta enver ve talat paşaların fotoğraflarına bile baktım; bunu da kitabın başarı hanesine yazabiliriz sanırım.

bir aşk hikayesinin üzerine kurmuş romanı ahmet ümit; iyi de yapmış. zaman zaman karakterleri bugünün kalıplarıyla konuştursa da ben sevdim bu tarih esintili romanı. 

baş karakter şehsuvar sami; beni zaman zaman düşündüklerini söylemediği ya da gerçeği sakladığı için kızdıran bir karakter. daha fazlasını mesela 60 yaşını ve arka planını o zamanki türkiyenin şehsuvar sami'nin şahsında okumak isterdim.  

ester; güzeller güzeli bir kadın. bittabi şehsuvar sami'nin aşkı. 

paşalar paşalar paşalar...  serdengeçti, zabitler ve fedailer; itiraf edeyim kitabın son 100-150 sayfasında bir ara kim / kimdir takip edemeyecek hale geldim ara ara. o zamanlarda kitabı bırakıp bir kahve demledim, zihnimi biraz dinlendirdim sonra yeniden devam ettim. kitap 550 sayfa:) ondan. 

benim gibi tarih bilginiz zayıf ise bölük pörçük anımsatıyor size roman; aaa evet bu yavuz ve midilli evet evet diye diye okuyorsunuz romanı. 

yeter bence kitaba dair düşüncelerim; ben sevdim bu romanı. uzun bir yolculukta iyi bir yol arkadaşı olur ama geri getirmeyin, ağır çünkü; okuyun, okuduğunuz coğrafyada bırakın bir banka olmadı kahveye ya da kaldığınız otele bir başkası okusun. 

günaydın 
kahve? 

istanbul notları

18 Aralık 2015 Cuma
xanthi dedik yunana gittik geldik sanki istanbulda hiç gezmedik gibi istanbul notlarını ihmal ettik. etmeyelim:) istanbulu sevelim, gezelim, görelim ve tabii paylaşalım. 

iki hafta kadar önce iş çıkışı yılbaşı havasını solumak nerede ne var ne yok diye görmek için önce akmerkez sonra kanyon avmleri gezdim;  taksim meydanı malum yine ve yeniden inşaat olduğundan şehrin bu tarafında geziyorum son zamanlarda. akmerkez bildiğiniz gibiydi esas şakacıktan kar yağdırmış kanyon en çok yeni yılı hissettiren yerdi. alışveriş derseniz h&m deki kasa kuyruğunu saymazsak hatırı sayılır bir alışveriş göremedim ben. h&m fiyatlarının uygunluğu ile her daim kasasında kuyruk olan bir mağaza; son zamanlarda mango bile junior vakko gibi davrandığından... 

kanyonda da macrocenter, tchibo gibi favori mağazalarımı dolaştıktan sonra bir kahve içmek için numnum da aldım soluğu. kronotrop biliyorsunuz artık mehmet gürs'ün yani doğal olarak her mehmet gürs mekanında kronotrop var. önce espresso sonra cortado içtim. espresso ve filtre kahve zaten benim damak tadıma uyan klasik kahveler. cortado bir kış günü kocaman bir dilim pasta ile içeceğim bir kahve olarak yer etti damağımda. bara kurulup ister kahve için ister bira isterseniz de tolga'nın size hazırlayacağı içkiyi yudumlayın. ben bir gün bira&köfte için gideceğim. bu ara sanırım bir mönü değişikliğine gidecekler ama sanmam ki köfte kalksın mönüden. yalnız laf aramızda cumartesi günleri kreş formatında kanyon numnum;=) çocuğunu kapan geliyor, benim gibi çocuklarla arası pek iyi olmayan biriyseniz hafta içi gidin derim.  

*** 

avmleri boşver handan bize şehirden haber ver! bir kitap panayırı var bu hafta sonu: 

bu hafta sonu aras ve istos yayınevleri 200 ü aşkın kitap ile bir panayırı düzenliyor; 
beyoğlu panayia isodion kilisesinin avlusunda 
kilise nerede? hacopulo pasajının yanında 

kitapları indirimli alacağımız gibi yazarlarla tanışma imkanımız da olacak sanırım. 

*** 

başka ne var şehirde; açılacağını aylar öncesinden sevgili cahide ve tamer ile sohbetimizden bildiğim, açılış gününden de haberdar olduğum ama gidemediğim perispri kumbaracı var istanbulda gün geçmiyor ki mekan açılmasın kabilinden;
perispri balat'ın kardeşi, perispri kumbaracı 
kumbaracı yokuşu no: 36  da bir gidip bakmak bir içkilerini içmek gerek. dekorasyon konusunda ben yazmayayım ama sürprizli olduğunu söyleyeyim. gitmesem de biliyorum:) 

leb i derya'nın karşısı gibi az biraz yürüyün yokuştan aşağı, göreceksiniz mekanı. 

*** 

hava buz gibi. evde beyaz şarap ile risotto yaparken kahveme yolculuk ganimeti jim beam ekleyip içimi ısıtıyorum:)  

*** 

haftaya memet güreli'nin sergisinin açılışı var. evin sanat galerisinde 

*** 

aklıma gelenler bunlar. 

hadi bir kahve daha 

iskeçe yani xanthi için hap bilgi notları

11 Aralık 2015 Cuma
xanthi'de musluk suyu içiliyor. suya para vermeyin. ben döndüğümden beri istanbulda da  suyu musluktan içiyorum, ölmem değil mi?:))) 

her yere yürüyerek gidebilirsiniz. 

kasaplar çarşısında ( ilk dükkan )  yorgo ve gülsüm ile tanışırsanız size çok yardımcı olurlar. hem görün bakın kasaplar çarşısı nasıl temiz nasıl kokusuz ve fiyatlar nasıl ucuz. ağlamak isteyeceksiniz burada pirzolaya verdiğimiz para ile orayı karşılaştırınca. 

kasaplar çarşısının bitişinde irene'nin çalıştığı - belki işletmecisi bilmiyorum- lokantaya oturun; tavuk çevriliyor, kanat çevriliyor, köfte var. ne dilerseniz sipariş edin; sırtınızı yaslayın, internete de bağlanın; keyfinize bakın. çoğu mekanın internet şifresi telefon numarası, bunu unutmayın. 

yerel biralarından için. benim favorim beptina gibi yazılışı olan yunanlıların ''vergina'' diye telaffuz ettiği gümülcine birası. meyhanede 1.5 euro! keyfinize bakın. 

retsina için. hangi çeşidini bulursanız görürseniz hiç fark etmez! 

lukaniko bir çeşit sucuk. evet içinde bir miktar domuz eti var. bunu belirteyim. kaygılarınız varsa buna dair, yemezsiniz; köfteler ise süt danası; gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz. 

sigara pahalı. ya giderken gümrüksüz sahadan alın ya da herkesin yaptığı gibi tütün alıp sarmasını öğrenin. ya da içmeyin yav! 

taverna müzikli yer değil. lokanta ya da meyhane ama müzikli değil. ona göre:) 

xanthi'de club var ama ben çok ama çok uykucu olduğumdan gidemedim. siz gidin bakın nasıl. 

iskeçe / istanbul; 25 euro otobüs bileti. günde iki sefer var kamil koç'ta; sabah ve gece. gece yolculuğu yorucu; tam uyuyorsunuz yunan pasaport kontrolü hadi onu geçtiniz bu kez türkiye sınır pasaport kontrolü. sabah 10 sularında bir servis var. o daha iyi uyu uyan olmaz. 

kahve için. içebiliyorsanız / üşümüyorsanız  buzlu kahvelerinden için. ben yaz olsa içerdim ama bu mevsimde yok anacım. dondum zaten, dağ montum olmasa sokağa bile çıkamazdım. ama yorgo ve marika alışık; çocuklar bile kırmızı kırmızı yanaklarla meydanda koşup oynuyor; o soğukta! 

istanbul iskeçe; 70 lira civarı. yani 25 euronun karşılığı. rahat olun. kimse kimseye kazık atmıyor bu topraklarda:) 

şimdi giderseniz bolca tarçınlı noel kurabiyelerinden yiyin. gelirken de getirin. 

eski tütün fabrikasını gezin. hala tütün kokan yerleri göreceksiniz. 

kendinizi güvende hissedin. 

ortalama 50 euro gidiş dönüş bilet parasından başka hostele gecelik 15 avro verirseniz mesela 3 gece 45 avro olsa; 100 avro yol ve hostel desek, günlük yeme içme kapasitenize göre bir bütçe çıkarın. bira 2 euro, kahve 1.5 euro, köfte porsiyon 5.5 euro gibi... ben lukaniko yedim bir akşam iki tane, yanında da patates ve soğan 3 euro ödedim büfeye. işte fiyatlar bu minvalde. günde 20 avro ortalama ile gezersiniz. masraflarınızı azaltmak isterseniz markete gidin, mezelerden yaptırın, bira alın oturun meydanda yiyip için. süper ekonomik. 

karnaval ve festival var xanthi'de; ayrı ayrı zamanlarda. o zaman otel ya da hostelde yerinizi önceden ayırtın; dediklerine göre sokaklarında yürüyecek yer olmuyormuş, ona göre. 

kavala yakın, bir gününüzü kavalaya ayırabilirsiniz. eski kavala yazılarımı bulursanız orada ayrıntılı bilgiler var. 

bilmem ki aklıma gelen bir şey olursa bir xanthi yazısı daha çıkar mı elimden... 

geziyle keşifle seyahatle kalın 

sıcağı sıcağına iskeçe notları xanthi de diyebilirsiniz


sıcağı sıcağına aklımda / damağımda  kalanları unutmadan yazayım. iskeçe yaklaşık 100 bin nüfuslu küçük bir şehir; bir oldtown denilen eski şehir bir de çarşının olduğu merkez var. bütün şehri yürüyerek gezdim ben; belki deniz kenarına inmek için belediye otobüsü veya taksi tercih edilebilir ama şehir yetti bana deniz kenarına yazın geldiğimde oradan adaya gideceğimden bu ziyaretimde inmedim. 

iskeçe gezisi benim için biraz erken yılbaşı kutlaması idi. uzun yürüyüşler uzun yemek molaları ve hakikaten uzun uykular uyudum. uyudum demişken bu şehirde bir çok küçük avrupa şehrinde olmayan hostel var, hem de geceliği 15 euro! üstelik sabah kahve de bu ücrete dahi. ve dahası tertemiz, bir yıllık henüz, nefis kahve, iyi müzik ve duşa sahip bir hostel. işletmeci epeyi gezmiş görmüş küba'ya kadar gitmiş bir bey. happy living hostel cafe bar old town girişinde sayılır. aklınızda olsun. 

iskeçe yani xanthi'de kötü kahve içmek diye bir olasılık yok. her yer nefis kahve yapıyor ve benim daha gittiğim ilk saatte tanıştığım meral biz burada kahve ile yaşıyoruz, diyecek kadar çok kahve tüketiliyor ve seviliyor. o yüzden her yerde çok iyi kahveleri 1, 1.5 euro gibi fiyatlara içebiliyorsunuz. tabii bu take away kahve fiyatı; oturup içince iki katına çıkabiliyor fiyat. 

otobüsle gitmek fiyat olarak vs uygun ama yorucu; servis 1 saat önceden esenlere götürüyor; esenlerde bir saat geçirmek hakikaten sıkıntılı. sonra iki pasaport kontrolü vs derken 7 saat sürüyor xanthi'ye yolculuk. sonrası sora sora buluyorsunuz yolunuzu:) benim gibi hiç hazırlık yapmadan giderseniz önce bir karnımı doyurayım deyip oturduğunuz küçücük tavernada türk gençlerle karşılaşınca ayarlanabiliyor her şey; hosteli buldu hemen meral; sonrasında da leziz kahveler ikram etti bana; buradan bir kez daha teşekkürler sevgili meral. 

iskeçe çok güvenli bir şehir. insanları kibar ve uygar. zaten dil sorunu yaşamıyorsunuz en az ingilizce bilen bile bizim lise ingilizcesinden daha iyi ingilizce konuşuyor:) e türkler de var. daha ne olsun. 

ben ilk gün deniz ürünlerine vurdum bünyeyi. sonra kasaplar çarşısını keşfedince de ete köfteye. hepsi inanılmaz lezzetli. tabii en favorim her zaman lukaniko; her yerde lukaniko ve patates ve de soğan yedim:)))) son bulduğum esnaf meyhanesinde de meze ve yine lukaniko ile xanthi'ye veda ettim. 

xanthi'ye giderseniz; önce en tepeye çıkın; orada alexandra cafede bir espresso ile şehre tepeden bakın. sonra oradan sallan yuvarlan döne dolaşa aşağı inerken eski evlerin güzelliğini görün. şehir içinde bir ana cadde var; şu an noel için ışıklandırılmış ve müzik yayını yapılıyor. o sokağı ve paralel sokaklarını sonra komotini yolundaki derenin de geçtiği sokağı nihayetinde merkezdeki bütün sokakları hiç acele etmeden yürüyün yürüyün yürüyün. kahve molası verin, yemek yiyin arada bir bira için ( 1.5 ya da 2 euro ) alın bir kitap gidin hostelin cafesine okuyun, uyuyun, dinlenin; sonra gelin istanbula ve sorun yumağının içine düşün. ben yunanda bir sene gezsem yorulmam. 

alışveriş olarak kahve alabilirsiniz, çok leziz hamur işleri var kurabiye alabilirsiniz, kıyafet pek tavsiye etmiyorum çünkü çok pahalı; terkosta 5 lira olan tişörtler orada 5 euro. 

yunan güzel. insanları rahat ve uygar dahası güvenilir. ıraklı bir genç, ilk geldiği zamanlar dil bilmediğinden esnafın ona para üstünü verirken anlaması ve aklında soru işareti kalmaması için yavaş yavaş saydığını anlatıyordu ve daha bunun gibi nice örnekler. 

şimdilik bu kadar. hepsinin fotoğrafı instagram sayfamda var. 

*** 

bir de haber vereyim, kaçayım. gooogoook blogda yılbaşı hediyesi çekilişi var. ayrıntılar için; 


hadi bakalım 
geziyle kalın 



güven asa naturel sızma

4 Aralık 2015 Cuma
şu an ben;
erken hasat soğuk sıkım pırlanta cam şişe kullanıyorum. 

güven asa markası ile bu sene sirha istanbul fuarında tanıştım; erhan erşen bey tesislerini, helal sertifikalarını, işletmelerinin özellik ve kapasitelerini anlattı ama ben bütün bunları uzun uzun yazmayacağım; internet adreslerini verip yunanistan için çanta hazırlamaya gideceğim. çanta hazırlama dediysem; boş çanta ile gidip feta, sızma ve kahve ile dolu bir çanta ile döneceğimden elzem ihtiyaçlarımı koyacağım bir sırt çantasını hazırlamaktan bahsediyorum. 
ne diyordum; 

güven asa  ve benim kullandığım erken hasat pırlanta cam şişe için tık tık 
inceleyin, tadın sonra üşenmezseniz bana da yazın görüşlerinizi yazmasanız da olur. 

Siparişleriniz İçin: 444 69 62 veya 0530 519 95 54 'i aramanız yeterli.  


işte böyle, her fuarda bir başka üretici ile tanışmak da blog yazmanın bir başka güzel tarafı. 



*** 

handan, kaçar 


yemek üzerine okumayı seviyorsanız, bu yazı size

1 Aralık 2015 Salı
yemek ile ucundan kıyısından bir ilginiz okumak ile alakanız var mı? soruların en az birine bile evet yanıtı verdiyseniz bu kitap tavsiyemi aklınızın bir tarafına yazın. benim gibi şanslıysanız hazır yılbaşı da yaklaşırken hediye gelebilir kitaplar, tabii alacak kişileri yönlendirirseniz; benim kitaplar fuar zamanından, ancak geçti elime. 

dün akşam risotto yaptım biliyorsunuz; sızma ve tereyağında çevirdiğim bol soğan ve sarımsaklara pirinci eklediğimde yan ocakta tavuk suyu kaynıyordu. sonrası işte bir kepçe tavuk suyu, bir yudum şarap, aa dur risottoya da şarap eklenecekti:) şeklinde ara ara tuz kontrolü yaparak deniz tuzu ve karabiber ekleyip tavuğu da ekleyerek pişirdiğim koca bir tencere risotto ile baş başa kalınca arkadaşlarım düştü aklıma. koydum tencereye risottoyu üstüne kitapları bir de güven asa deneme boy sızmayı düştüm yola. yol dediğime bakmayın, 10 dakika. 

ben şarabımı yudumlayıp bana aldıkları kitaplara bakarken onlar çok leziz olmuş bu handannn diye risottoyu yemekteydiler. herkes mutluydu. 

*** 


sevim gökyıldız 
sanatçı sofraları 
hem okuyorum hem de notları alıyorum. mesela colette şampanyayı çok seviyormuş. aynı colette kendi hazırladığı sofralarda uzun saatler geçirmekten çok keyif alırmış ve 
''biraz büyücülük bilmiyorsanız, mutfağa hiç girmeyin.'' dermiş. 

gece karıştırdım biraz kitabı; şimdi not ala ala okuyorum; mesela proust hiç ekmek yemezmiş. biraz colette biraz da proust'a mı benziyorum:))? 

bunun yanında bir de deniz gürsoy / balık mezeleri kitabını almış sevgili arkadaşlarım; bir teşekkür de buradan. yemek okuyup yemek yapmak sonra bir sofrada paylaşmak pek güzel. bir gün de rakı masası kuralım deniz gürsoy okurken. 

yazarlar pek düşkünlermiş yemeğe; görünen o ki bir odaya kapanıp saatlerce yazmanın sonucunda gezmeye ya da başka uğraşlara vakit harcamaktansa en iyi ikili olan sohbet ve yemeği dahil etmişler yaşamlarına; iyi de etmişler. 

daha önce de yazdım; iyi yemek bende kafa yapıyor:))) vallaha bak iyi bir karides yediğim zaman bir şey içmeme gerek yok; keyifleniyorum. keza iyi bir kuzu pirzola 

tam yemek vakti yazdıklarıma bak ya! sustum. 

sevim gökyıldız 
sanatçı sofraları 
yemek sanat 
oğlak / yemek / kültür 
175 sayfa 

sirha istanbul, #sirhaistanbul , le cordon bleu

27 Kasım 2015 Cuma

sevgi dalım ile nasıl keyifli sohbet ediyoruz 

baştan başlayayım; yine bir sirha zamanı ve ben yine hoplaya zıplaya yağmur altında harbiyeye ulaşıp iki senedir beni davet eden gastronomi dergisi yazarı cüneyt ( söz) beye içimden teşekkür ede ede girdim. e bundan sonrası bir lezzet fırtınası ama tabii kahvemi yudumlarken henüz le cordon bleu istanbul'un davetinden haberim yoktu. le cordon bleu koordinatörü ile karşılaştığımızda hal hatır sorma faslından sonra aç mısınız, sorusuna çok değilim ama diye yanıt versem de yemeğe davet edince, kırmadım; ve çok lezzetli bir yemek yedim. öncelikle teşekkürler. şimdi tekrar yazıya dönelim. 

sevgi dalım bana servis yapan ve menüyü anlatan le cordon bleu öğrencilerindendi; menünün şarap eşleşmesini kayra yapmıştı ve esasen menünün kendisi de özenli bir çalışmadan çıkmıştı.
bakınız instagram; handanin_kaleminden

 her şey çok güzeldi. bu güzel çocuklar yemek yapmaya gönül vermiş ve pırıl pırıl halleriyle her şeyi eksiksiz ve anında yapmak için etrafı rahatsız etmeden gözlemliyorlardı. yemeklerden daha çok sevdiğim bir şey olduysa bu da bu güzel çocukların işlerini bu kadar sevmeleriydi. 

yıldız anasonlu, havuç soslu ıstakoz 
 kayra allure sauvignon blanc, 2014 
nefisti, nefis 

ve ben tatsız bir telefon konuşması yaparken başlangıç çıtır salyangoz; sarımsak ve maydanoz ile olan tabağın fotoğrafını çekmeyi unutup bir lokmada yedim!:) yine olsa yine bir lokmada yerim:))) 

ana yemek 2 farklı usulde pişmiş, provence aromalı kuzu eti & kayra versus viognier, 2013 tü 

kapanış tatlı ise fındık kremalı ''choux'' hamuru & kayra leona bloom, 2014 ile yine nefisti. 

yemek sektörü bu gençlerle çok başka yerlere gelecek ve ben 50 lilerimde çok daha iyi yemekler yiyeceğim bu coğrafyada; ona inanıyorum. 

çocuklara ve öğretmenlerine teşekkür edip, sirha'yı gezmeye devam ettim. 

*** 

sirha'dan esprili bir anekdot ile bu yazıyı sonlandırayım ama bir kaç yazı daha olur sirha istanbul'dan. 

hayfene standında bir ara ben, aylin öney tan, refika birgül ve yine yemeğe gönül vermiş bir kaç kişi sohbet ederken ikram edilmek istenilen limonlu sodaya önce ben sonra da refika birgül sadesi varsa içebileceğimi belirtince limonlu sodalar ortada kaldı:) böyle bir topluluktan kimse nin böyle aromalı bir içeceği içmeyeceği gerçeği hepimizi gülümsetti. 

***

sirha istanbul'da bu sene zeytinyağı üreticilerinin ve üçüncü dalga kahvecilerin ataklarını gördüm ben; bir kaç deneme boyu sızma evde duruyor. denedikçe yazarım olmadı instagram yaparım. 

aklıma gelen sirha notları bunlar. 

devam edecek 




ocakbaşı karşılaştırmaları

20 Kasım 2015 Cuma
 ailece et ve kebap seviyoruz ve en lezzetli etleri de evimizde yiyoruz aslında ama yine de istanbulda ocakbaşına kurulup bir kadeh rakı ile keyif yapmaktan da kaçınmıyoruz sonuçtan zaman zaman memnun kalmasakta. 

son zamanlarda sıkça ocakbaşında oturunca bir ocakbaşı karşılaştırması yazmak farz oldu. sevenler okusun, vegan ve vejetaryenler sayfayı usulca kapatsın:) 

bir ocakbaşında beni mutlu eden şeyler sogan, sumaklı soğan ve diğer aslında etin yanında çok yemek istemediğim garnitürlerin taze olması, mesela ezme salatanın o anda yapılması pidenin / lavaş ekmeğin ince olması içine koyduğum etin tadını bastırmaması ve bittabi iyi servis, iyi et ve şaşırtmayacak hesap.  

geçen hafta vedat milor'da görüp buraya gidilir diye aklımıza yazdığımız yirmibir kebap mesela bizi ziyadesiyle hayal kırıklığına uğrattı. miniminnacık kayık tahtalarda kemikli denen kuzu etinin ne yazık ki hiç bir lezzeti yoktu. adana idare ederdi, tabaklarda soğan yoktu zaten küçücük olan masalarda tuzluk bile yoktu. yağlı ekmek dedikleri baharatlı ekmek hiç gelmedi. aman ağzımızın tadı bozulmasın deyip, şaka yav tabii ki bütün bu eleştirileri önce masamızla ilgilenen servis elemanına sonrasında mekan sahibine ilettik. aldığımız; yağlı ekmekler meze söylerseniz geliyor / aaa unutulmuş yağlı ekmekler gibi farklı yanıtları bir tarafa bırakalım, soğanın hiç olmamasını istanbullunun yememesine bağlayıp tabaktan çıkartan mekana sadece bir müşteri bile yiyorsa bence tabaklarda soğanlı olmalı diye yanıt verdim. demem o ki vedat milor çok iyi servis almış olabilir ama biz verdiğimiz hesabın karşılığını pek alamadığımızı gördük. müşterilerin adını alıyorlarmış bir daha gidince işte bileceklermiş ne yediğimizi vs ama ben bir daha gelmem, deyip uzatmadı mevzuyu kardeşim. 

*** 
iyi bir kebapçı ilk gittiğinizde de onuncu gittiğinizde de iyi servis ve tutarlı bir servis vermelidir. ayrıca tv de ne söyleniyorsa o olmalı mekanda. ben çok kalabalık mekanlarda sırt sırta oturmayı sevmiyorum mesela insanlarla. mekanların bir masa daha sıkıştırıp aslında burası ne kadar dolu hissini verdiğini öğreneli yıllar oldu:) bu anlamda mesela durak siirt büryan çok başarılı; biz fatih kadınlar pazarına sık giden bir aileyiz; ilk gidişimizde sur ocakbaşı'nı deneyimleyip etlerin ve pilavın kuruluğunu çok lezzetli bulmayıp durak'ı keşfettik ve şimdi hiç aramadan başka bir yer durak siirt büryanda oturuyor hem ortaya hem herkese kebap sipariş ediyor mutlu mesut ayrılıyoruz oradan. durak'ta içki yok.  masa aralıkları kabullenilebilir; yani yan masa kalkarken aman masamız dağılacak korkusu yaşamıyorum:) etler leziz, bir soğan sever olarak soslu soğanlarına bayılıyor bazan yaptırıp eve bile getiriyorum. 

*** 

gelelim son keşfim zübeyir ocakbaşı'na; çok kalabalık olmayan masamız köşede olsa da az biraz sıkılsam da bu köşeye sıkışmışlık hissinden son anda rezervasyon olunca böyle olmuş ve neyse ki mekanın tavanı yüksek, havalandırması iyi kebap kokmuyor ortam. biz 3. kattaydık sanırım. zübeyir senelerin mekanı, mezeler 9-10 lira arası etler 25-35 arası. gavurdağına daha az nar ekşisi koyulabilirdi, patlıcan mezeleri güzel güzel de patlıcanların tadı yok; adamlar ne yapsın! tereyağlı peynirli patlıcan diğer köz patlıcan her ikisi de yazın çok daha lezzetli olur sanırım. etlerden pirzolası çok leziz ve lokum kıvamındayken ah o kadar pişirilip kurutulmasa dahası o çentikler atılmasa kuzu kaburgalara çok daha iyi olacakken pirzolanın yanında kaburgalar eh işte kaldı. bir mekanın yüzü elbette servis elemanları; bizim masamızla ilgilenen delikanlı gayet iyi götürürken bütün akşamı yan masadaki gruba biraz atarlı bir şekilde etin servis şeklini anlatan garson iyi ki bizim masamıza bakmıyor diye içimden geçirmedim değil. eh ben de pek sakin biri sayılmam:) 

zübeyir ocakbaşı eleştirilecek bir iki noktası olmasına rağmen beyoğlu civarında hele öğle rakısı içecekseniz rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir yer. bak peynirlerini unutmadan yazayım; yağlı güzel bir peynirdi servis edilen ve biber ve domates közleme de bir kayıkta bolca vardı masada. bunlardan kaçınan ocakbaşı müşteriyi üzüyor. 

bir not daha zübeyir için; hiç bir mezesi ve eti rahatsız etmedi beni. yani yağı da yoğurdu da kesinlikle ortalamanın üstünde mükemmelin bir iki  tık altında. ki kendi standartlarıma göre bile fazla yedim ben zübeyir'de buna rağmen hiç rahatsız olmadım. hesap ne handan derseniz; kişi başı 100 kağıdı gözden çıkarın derim ben iyi bir rakı akşamı için.

daha önce gittiğim ve yazdığım ali ocakbaşı ise her daim memnun ayrıldığım bir mekan. eski yazılarda var, tekrara girmeyeyim. 

fakat yıllar önce şu an adını bile anımsayamadığım amasyada kurulduğumuz bir ocakbaşı geliyor aklıma; tezgahta ne varsa söyleyip hepsini yediğimiz salatanın o anda yapıldığı ve tertemiz minik dükkan istanbulda olsa var ya!... 

işte böyle 

ocakbaşında etler az pişecek, salatalar o anda yapılacak, mekan havadar olacak, eh biraz da fiyatlar makul olursa ne ala. 

bir dahaki lezzet yazısı için ben bir balat meyhane yapayım:) 




ne yapıyorum?

17 Kasım 2015 Salı
yakın yerleri gezip çıtır çerez kitaplar okuyor bol bol uyuyor ve dinleniyorum. 

yakın yer dediğim kocaeli; kahvemi alıp hızlıca aşağı inip arabaya bindiğimde kocaeli'nde yıllardır beni önce blogdan sonra instagramdan takip eden bir arkadaşımla (takipçimle demek bana komik geliyor) karşılaşacağımı elbette bilmiyordum. şehrin deniz kenarı tarafında gezmeyi tercih ettiğimden yolda içtiğim kahve de az geldiğinden çay kahve peşine düştüm önce. aslı börek tomurcuklu çayı ile gayet güzel bir seçimdi sabah sabah. çayı hüpletmiş mutlu mesut deniz kenarına yürürken ''handanın kaleminden!'' diyen sesi duydum ve açıkçası ilk bir kaç saniye olayı algılamayı çalıştım:) evet, tamam bu sabah kocaelinde ne yapılır ne edilir diye mesajlaştığım ama daha önce yüz yüze tanışmadığım sevgili z. idi. sarıldık. sonra, uzun bir sohbet... 

kocaeli benim daha önce de bir kaç kez geldiğim ancak hiç biri turistik gezi olmayan tatsız deprem yardım ve arkadaşımı ziyaret gezileri olduğundan aklımda şehre dair pek bir şey kalmamış; şehirlerin merkezini de bulamıyorum ben körfezde nedense; zaten olmayan yön duyum burada iyice uçuyor o koca üst geçit üstü kapatılmış tren yolu vs. hep şaşkınlıkla bakakaldığım yerler oluyor ve evet anımsıyorum ki ben yıllar öce seka kapatılmasın diye de gelmiştim bu şehre; ve seka bir park şimdi. üzülüyorum. 

sahilde gemi lokantalar var fakat saat erken çocuklar tembellikte. yürüyüp dinlenip geri dönüyorum başladığım yere. giderken arkadaşım antik kapı'da gönül rahatlığıyla yemek yiyebileceğimi söylemişti; giriyorum düğün salonu gibi bir salon çarpıyor gözüme; yok canım öğle yemeği için fazla şatafatlı; karşılaştığım görevliyle kafe gibi bir yeri yok mu buranın, diye soruyorum o da beni alakart restorana yönlendirince pes edip çıkıyorum lalezar restorana. e acıktım da zaten. fiyatları görünce ağlamak istiyorum blog! salatalar 4-5 lira köfte 12.5 kuzu pirzola 25 falan 
daha dün gece istanbulda kuş kadar adanaya 25 lira yazan ve masada soğan bile olmayan yirmibir kebap geliyor aklıma... hem kötü hem zayıf servise ödediğimiz 110 lirayla burada.. neyse 

bir maden suyu bir de köfte söylüyorum ama yanında pilav istemediğimi belirtiyorum. bardağa hemen su konuyor, etrafı inceliyorum; şık sayılır, masalar birbirinden uzak, rahat rahat sohbet edebilirsiniz arka masa ile sırt sırta değilsiniz:) köfte geliyor. ortalamanın üzerinde. ekmekler güzel, bir otele yaptırıyorlarmış kızartıp yanına bir de zeytinyağı getirseniz, diyecek oluyorum e varmış o uygulama ama kaldırmışlar. maliyet, diye geçiriyorum içimden. karnım doyuyor. kahvemi de içtikten sonra 14 lira hesabı ödeyip:) kocaelinden ayrılıyorum. istikamet bursa. 

*** 

ne okuyorum? en son alper canıgüz okudum; alper kamu diye bir karakter yaratmış canıgüz; kitap çıtır çerez ve bolca klişeye yaslamış sırtını. yolculukta falan okuyun gitsin, denk gelirseniz. okumazsanız da bir şey olmaz. 

*** 

contemporary istanbul; bu sanat fuarını gezdim blog. ve gördüm ki modern sanat bir yanıyla çok kışkırtıcı bir yanıyla da çok anlaşılmaz. kısıtlı bir zamanda gezdiğim için ay şunu da göreyim ay bunda ne demek istemiş acaba sanatçı diye diye dolandım durdum. tabii ki çok anlaşılır işler de vardı. kısaca gezdikçe fikir beyan etmek daha da kolaylaşıyor modern sanat üzerine. budur yani gez gez gez. 

*** 

bursa için yeni bir söz yok; bol yemek bol balık bol kahve ile geçti günler. 

*** 

istanbul