yine yazıya yine yollara yine sözcüklere ve dostlara sığınma zamanı.
önce dişlerim bursaya gitmemi zorunlu hale getirdi; neden derseniz; diş hekimim 20 yıllık güvendiğim; eli hafif, yaptığı tedaviden her daim memnun kaldığım bir arkadaşım. kalktım gittim bursaya. sorunum çözüldü, son bir ayda alamadığım tadı almaya başladım bir şey içerken yerken. diş hekimi arkadaşı olmalı insanın; onu bilir onu söylerim ben. teşekkürler ali.
bursa benim uzun yıllar yaşadığım ve çalıştığım bir şehir; keşiften ziyade mahalle kahvesinde nasıl kahve içtiğimi bilen çocukların '' abla hoş geldin'' diye karşılayıp kahvemi yaptığı, selam vere vere dolaştığım, kebapçıda yaaa patlıcanlı yok mu, diye sorup her seferinde adanaya fit olduğum onu beklerken bir lahmacunu paylaşıp, memo ile buluşup bazan yurt dışı sağlık sigortalarımın birikmiş borçlarını uzo ile ödediğim:) bu sefer para çıkarınca çantamdan memo'nun uzo yok demek ki, dediği, kağan parfümeriye uğrayıp ''kızlar bana fiyatı makul günlük kullanımda canımı sıkmayacak s.utyen.ler verin'' deyip üç sutye.ni denemeden çantama attığım, her köşesinde çayımı kahvemi içtiğim tanıdıklığın ve dostluğun bütün getirilerini yaşadığım bir coğrafya. yine de bursa favorilerimi gidecekler için yazayım;
* kağan parfümeri; tepeden tırnağa kozmetik ve iç giyim alışverişinizi yapabileceğiniz istanbulda bir muadili olmayan bir mağaza. zaman zaman nişan alışverişine gelmiş genç kadınlarla karşılaşıp gülümsetebilen bir yer. bu hikayeyi sonra yazacağım. zira hem çok eğlenceli hem de çok çok bizim topraklardaki bir kere evlenicem ben yeaaa kızlarına dair bir komik hikaye.
acemoğlu pide kebap salonu; olur da yolunuz hürriyet semtine düşerse, sorun bulun; oturun adana urfa lahmacun ne seviyorsanız doyasıya yiyin, sonra hesabı öderken gülümseyin ve bana teşekkür etmeseniz de olur.
mudanya cuma halk pazarı; montania otelden bir yürüyüş tutturun, zaten pazar arabalı insanları görecek ve pazara ulaşacaksınız. istanbula nazaran yarı yarıya fiyatlarını hatta daha ucuzunu görünce ağlamak serbest! taşıyabiliyorsanız ne istiyorsanız alın.
ülkü pastahanesi; kağan parfümerinin bitişiği; nalbantoğlu yani heykel'in bir paraleli bu cadde. kime sorsanız gösterir. pastaneye girin tatlı tuzlu canınız ne istiyorsa alın. yine teşekkür etmeseniz de olur.
sonra ver elini istanbul; dönerken uzun zamandır karaköy funk aklımdaydı; şef bora bozankaya ile nihayet tanışıp sektöre dair konuşup nefis kahvelerinden içip tekrar gelmek üzere oradan ayrılırken elbette the bosnjak mutfak'a uğramamam olası değildi. her daim köfte sever biri olarak buranın börek ve mantılarına da bayılıyorum. etiler şubesi içkili karaköy içkisiz haberiniz olsun. sonra vay ben bilmiyordum vay okumadım:) istemem. karaköy çok mekan çok birbirinin benzeri mekan; ben tanıdığım bildiğim yerlerden pek şaşmasam da funk benim için keşif. ve evet, şef bu işi seven ve bilen biri, biraz da reklama ağırlık verirse ve insanlar tanırsa daha iyi olacak.
en klasikler;
bebek bar: günün hangi saati ve ne içecek olursam olayım bebek'te isem gittiğim yer benim için. kahve, bira, şarap... klasik, kaliteli. manzarası için ne desem eksik kalacak. gün akşama evrilirken esmer ile kurulduk önce bara sonra bahçeye.
çıkınca hemen taksi durağının yanında midyeci var; ferhat. ben bir kaç midye yedim tabii ayak üstü hemen daha da yerdim de esmer yarın spora gideceksin, diye hafiften uyarınca... durdum:)
aslıhan pasajı; sahaf bir onlar kaldı sanırım. ne zaman oradan geçsem uğrar, tezgahlardan bir kitap olsun almaya çalışırım. bu kez de boş çıkmadım. 2 liraya bir kitap aldım! daha ne olsun.
çiçek pasajı; ,içmesem de bir şey yemesem de selam vere vere geçiyorum artık, üstelik turistik olduğundan enteresan karşılaşmalar da yaşıyorum. siz bir bira için, olmadı bi tek rakı. bana bakmayın ben tam o anda çıkmış olurum pasajdan:))))
işte böyle. pazarlar, kitaplar kahveler... şu sıralar sevgili mina'nın almanyadan getirdiği filtre kahveyi demliyorum. orta sertlikte bir kahve almış sevgili mina bana. teşekkürler mina.
aaa unutuyordum!
rojen pastahanesi; bir göçmen pastanesi; milinka, börek, minik peynirli poaçalar ve bulgaristan menşeili kurabiyeler. bu da hürriyet semtinde. kaçırmayın. ben iki kutu kahveli kurabiye attım çantama. biri mina'ya diğeri kime kısmet olacak bakalım.
son bir haber; instagramdan takip ettiğim ( aslında blogdan da takip ediyormuşum ama aynı kişi olduğunu çok sonra fark ettim) nowacraft, çok güzel çantalar yapıyor. bugün, bana, beni tanıdığı kadarıyla istanbul/martılar ve diğer tarafını şeklini modelini ona bıraktığım bir çanta da ben kullanmak istediğimi yazdım; sevgili nowa biraz düşüneceğini ve bir çanta tasarlayacağını yazdı bana karşılık olarak. böyle sürprizli benim temel nüvelerini verip gerisini sanatçıya / tasarımcıya bıraktığım ürünleri seviyorum. bir zamanlar da bir ressama bir hikaye anlatıp ( yaşadığım) bir kart çizmesini istemiştim. o da bana bir sulu boya tablo yapmıştı, görünce şaşırınca ben, anlattığım hikayenin ritminin onu çok etkilediğini ve kart değil de bu tablo sayılabilecek sulu boyayı yaptığını söylemişti. hala duvarda asılı duruyor; birine hediye idi aslında ama sanırım kıyamadım ve kendime sakladım bu sulu boya tabloyu!
keşifle ve güvenle kalın.