Bir İstanbul Klasiği; Hamdi Restaurant

9 Şubat 2022 Çarşamba

 yemek yemek için dışarı çıktığınız zaman mekandan ne beklersiniz? tabii ki en başta iyi yemek, değil mi? sonra, temizlik, sonra iyi bir hizmet; güler yüzlü, aşırıya kaçmayan, dozunda  bir samimiyet ve en sonunda  yedikleriniz için verdiğiniz paranın karşılığını almış duygusuyla mutlu mesut evinize dönmek. 

dışarı çıkmayı, 

kafam müzikten şişmeden yemeğimi keyifle yiyip eve dönmeyi seviyorum. eller havaya ve/veya türkçe pop çalan yerler hiç bana göre değil. ben, sohbet ederken karşımdakini duyabilmeyi, deniz kenarındaysam martıları varsa vapur düdüğünü duyabilmeyi istiyorum.  haftasonu çıkmamanın bir sebebi de bu. kalabalıktan çok hoşlanmıyorum. 

neredeyse 10 yıl oluyor istanbulda yaşamaya başlayalı. bu 10 yılda bir kaç mekanda müdavim mertebesine ulaştım:) biri  bugün yemek yiyip ayrıldığımda, keyifle ıslık çala çala kıvanç'ı oynatırken söylediğim ''lingo lingo şişeler, rakı mı içtin sen bensiz, eataly mi gittin habersiz:))))'' şarkısını söyleyip köprüyü yürüyerek geçip taksimde de bir tur atıp hatta çantama iki de yeni kitap koyup eve gelmemi sağlayan Hamdi Restaurant. 

kebabın yanında şarap içmeyi seviyorum. terasta, manzarayı gören ön masalar turist dolu, en arka masaya geçip oturuyorum, çünkü ben turist değilim:) çünkü buradan da manzara şahane görünüyor aslında. ilk gidişimde ben de terası tercih etmiş ve hakikaten seyrine doyum olmayan haliç'i izleyerek sanırım o gün bütün kebaplardan tatmıştım. bugün hepsinden olmasa da yine hatırı sayılır bir kebap tabağına yok demedim. 

peynir sevdamı bilmeyen kalmadı. başlangıç için peynir, gavurdağı ve nizip'ten gelen zeytin gayet güzel. minik sıcak ekmek de geliyor.  o sırada şef gelip uzun zamandır uğramadığımı sitem ederek söyleyince, geldiğimi ama alt katta hızlıca bira lahmacun yapıp yazlığa gittiğimi söylüyorum. daha sık gelin, diyor. bence de. 

sonra lahmacun istiyorum. çıtır çıtır onu da zevkle yedikten sonra, kebap seçimini şefe bırakıyorum. 
ve olalala! şef, fıstıklı kebaptan tut şişe kadar güzel bir tabak hazırlamış. pideler üstlerinde peynir ile fırınlanmış. kırmızı şarapla keyfine vara vara yavaş yavaş kebabımı da yiyorum. 

ben iştahlı bir insanım. sevdiğim yiyecekleri yerken de pek sınır koymam kendime. sonra çok yürürüm o akşam yemek yemem bir yolunu bulurum o kaçamağı eritmenin:)  

Hamdi Restaurant yılların işletmesi. 1960'ların sonunda gelmiş Hamdi Bey istanbul'a;  tezgahta başladığı meslek yaşamı şimdi beş katlı, onlarca çalışanlı büyük bir işletme. her daim kendisinin ve oğlunun işin başında olmaları sanırım bu başarıda en büyük etken. işletme müdürleri de sizi her zaman dinleyen, okuyan, gezen, yazan, yemekten anlayan insanlar. kendilerini çok öne çıkarmasalar da ben biliyorum. 

tatlılarına ayrıca bayılıyorum! kapanışı her zaman olduğu gibi hamdi spesiyal ile yapacakken bir de şöbiyet deneyin diyorlar. ne demek, zevkle! ama yok benim favorim hala spesiyal. 






en başta yazdıklarıma dönecek olursam; tertemiz bir işletme hamdi restaurant. yok salonun temizliğinden bahsetmiyorum, tuvaletlerin temizliği kriterdir bir işletme için. yoksa salon her yerde ışıl ışıl. her daim tertemiz ve sürekli temizleniyor tuvaletler. çalışanlar işlerinde iyi ve servisi gayet düzgün. kebap severler için özellikle yenidünya zamanı falan cennet gibi oluyor:) vallaha bak bir deneyin baharda. evet, yediniz içtiniz e kalkarken eşinize dostunuza hediye almak isterseniz hamdi ikindi kahkesi var.  itiraf edeyim bu yazıyı yazarken bir tane kurabiye kıtırdattım:))))) espresso yanına çayın yanına sütün yanına... yemek yemek çok güzel şey ya! 

bu kuzular çantamda benimle eve geldi. aslında bu kahkeler benimle mudanyalara yazlığa bile gittiler. çok gezdiler benimle, çok. 

çok güzel bir uzun yemekti. hava güneşli, haliç ışıltılı, keyfim yerindeydi. herkese teşekkür edip köprüde kalabalığa karıştım. istiklal caddesine çıktım, yky den iki yeni kitap attım çantama. biri berger, ben seçtim, diğeri yky çalışanlarından burak'ın tavsiyesi; kervansaray francis / picabia. okuduktan sonra onlar hakkında da yazarım. bu ara çok yazarım:) 

hamdi restarant tahmis caddesi kalçın sokak no:11 eminönü /istanbul 


iyi yemek mutlu eder. iyi bir aşk iyi bir yemek ile birleşirse uçurur! deyip kaçıyorum.  




çok çok pera ve ernest bar, şehre ünlü bir barmen gelmiş:)

4 Şubat 2022 Cuma

 biraz istabuldan bahsedeyim size.  kış kar soğuk... ama dışarı çıkmak istiyor canım; çünkü sıkılmak:) 

geçen hafta akm'yi gezdim. bir itiraf, ben eski akm'yi gezmemiştim., o yüzden kıyaslama yapamayacağım. bu yeni halinde tasarım mağazası, bir kütüphane, bir kitapçı, kitapçının içinde bir yeni nesil kahveci, çok amaçlı sergi salonları bir de zincir kahveci var. kahve dünyası. tasarım mağazasında her şey çok güzel ve bittabi çok pahalı. sergi salonları ferahfeza özellikle hafta içi gezmenin faydaları çok insanla karşılaşmadan rahat rahat gezmek gibi. 

akm'den sonra istiklal caddesini boydan boya yürüyüp yapı kredi yayınlarından bir kitap atıyorum çantama. oradan aşağıya sallana sallana yürüyüp gezerken çok çok pera takılıyor gözüme ve evet ya şehrin en ünlü barmeni buradaydı, okumuştum diye anımsıyor ve hoop içeri giriyorum. fatih bey içeride oturuyor, görüyorum, şehrin en ünlü barmenine merhaba demek için geldim diye giriyorum lafa:) haber veriyorlar, geliyor fatih bey ( akerdem) ve sohbete başlıyoruz. servisin henüz açılmamış olması benim şansım, uzun uzun sohbet ediyoruz. esprssoları yuvarlıyor, bardan, içkiden, istanbuldan, mekanlardan her şeyden konuşuyoruz fatih bey ile. klasik hangover sorumu daha soramadan ''yok'' diyor, hangover olmamanın ya da kısa sürede atlatmanın yolu yok.  ben kendi yöntemlerimi söylüyorum, sabah duş, limonlu ılık su, sert bir espresso. hepsine evet diyor. ama hiç biri sihirli değil:) diye ekleyerek. 

sohbet ederken hemen hemen bütün ekip ile tanıştırıyor fatih bey beni. çok genç bir ekip, müdüründen mimarına bardaön  hazırlıkları yapan gençlerden diğer çalışanlara hepsi çok genç. fatih bey hepsinin abisi. çok hoşsohbet bir bey fatih bey, rakı kokteyli üzerine kitabı var bir arkadaşıyla ortak yazdığı. bir ara sahaflarda bakayım belki bulabilirim. 

çok çok pera iki ayrı bölümden oluşan tepebaşı'nda bir mekan. rezervasyonsuz gitmeyin derim. şu sıralar cuma akşamları caz müzik var. iyi bir kokteyl içeyim derseniz bir şans verin. aaa barın adını unutacaktım neredeyse! ernest bar. hikayesini de fatih bey anlatır belki size:) 

***

bir gün gezip iki üç gün evde dinleniyorum. çünkü çoğunlukla yürüyerek geziyor ve bir günde gerçekten çok yoruyorum kendimi. sonra ev pijama yumuşak çoraplar ve sabahlığıma sarınıp kitap kahve derken dinleniyor şarj oluyor hadi yeni rota neresi diye kendi kendime soruyorum. 

bir sonraki rota kapalıçarşı oldu. ama onu bir sonraki yazıya ayırdım. çünkü şimdi kahve içip basit bir dizi izleyeceğim.