korona haftası z zaporu

22 Mart 2020 Pazar
yıllık iznim bitti, yarın işe gideceğim. en son ne zaman yıllık izin alıp evde oturdum, anımsamıyorum. demek ki yıllar yıllar olmuş. 

bir haftada şunu öğrendim bunu öğrendim falan demeyeceğim. ben zaten seyahatlere yalnız çıkan, buna bayılan biriyim.  oğluşu özledim en çok, dün evden çıkıp sabah nispeten kalabalık basmadan, taksiyle gittim oğluşun yanına. çantamda güzel bir mamayla. attım sandalyeyi güneşin altına, bahçede oynadık mamasını yedi suyunu içti o da mutluydu ben de. sonra tıngır mıngır otobüse binip eve döndüm. üstüm başım hep pati iziydi, oğluş hala sevinince üstüme atlıyor, çünkü, hemen her şeyi makinaya atıp duşa girdim. 

tartılmaya korkuyorum ama yarın sabah çok düğmeli elbisemi giyeceğim; kapanmazsa düğmeler alarm zilleri çalacak kendimi sadece yoğurda teslim edeceğim. çünkü, çok çerez çok çikolata  

can sıkıntısı moda oldu, twitterda; oysa can sıkılacak ne var anlamıyorum. hepimizin 
( twitter kullanan kitleyi diyorum) evinde internet bağlantısı, ufak da olsa bir kitaplık ve elimizde telefonlar var. bu, dünya avucumuzda demek yahu! niye neden sıkılıyorsunuz!? 

uyku düzenime hep dikkat eden biriyim ben ki zaten saat 10 da uykum gelir. uyudum, sabah erkenden uyandım ( şu an saat 7.56) kahve demledim, medya turu yaptım. sonra iki insan görmek için sokağa çıktım, hemen hemen her gün bir kez çıktım. yemek yaptım, bol bol ev sildim, makina çalıştırıp makina boşalttım. gardrop bile düzenledim. 5 sene kıyafet almazsam yetecek kadar kıyafetim olduğunu gördüm. sadece iyi bir eşofmana ihtiyacım var. sağlıklı dokumadan güzel bir şey almalıyım. 

dışarıdaki insanlar meselesine hiç gitmek istemiyorum. yaşlıların canı sıkılıyor evde, ne yapsın insanlar?! bu memlekette insanların hobisi yok, hobi demek para demek e çoğu emekli insanlar emekli maaşlarını biliyorsunuz. böyle zincirleme gidiyor işte, adayı anımsamıyorum ama yıllardır yaşlı deyince aklımdan silinmeyen bir anı var. o yaz beş yunan adasını gezdiğim için hangisi olduğunu anımsamıyorum bir yazda bu kadar çok gezince böyle şeyler olabiliyor. bir parkta oturmuş etrafı izliyordum; bir ara baktım parka epeyi yaşlı 70 civarı bir grup insan geldi. sırt çantalarını açtılar boya malzemelerini çıkarıp ,şövalelerini kurup resim yapmaya başladılar. gittim bakkaldan bir bira alıp onları izlemeye devam ettim. öyle sakin öyle neşeli öyle geleceğe dair kafamı ışıkla doldurdular ki... öyle yaşlanmak gerek işte. yoksa bütün hayatı kahve olan dedeye evden çıkma dersen okkalı bir küfreder, sonra sonrasını bilemem valla. ha bir de tabii ki ihtiyaçları için çıkmaya mecbur yaşlılar var. market ihtiyacını, banka işini halledecek yalnız yaşayan insan. bir de biliyorsunuz güvenmez yaşlılar kimseye, ulan benim annem bile her ay mutlaka defterini işletmeye gider bankaya, anne gitmene gerek yok, banka sen aksini söylemedikçe o işlemi devam ettirir, diyorum. el yanıt '' ya unutursa?!'' ya işte böyle. 

kendinize yetmeyi, evde zaman zaman geçirmeyi öğrenin. güzel bir şey bu. 
en çok dinlendiğim şeyi yazayım; ayaklarım dinlendi, ayaklarım. topuklu botların üzerinde salınmak iyi hoş ama bir hafta giymeyince oh be dünya varmış, dedim. 

günaydın 
kendinizle kalın 

2 comments:

  1. Gamze Esra Ersöz dedi ki...:

    Bu sıkılma olayını ben de anlamıyorum. 10 gündür evden burnumun ucunu dahi çıkarmadım ama sıklmadım ki ben sürekli dışarda olan biriyim. İlla yapacak bişi oluyor. Sıkılmak da bence tembel işi.

  1. Handan dedi ki...:

    vallaha ben hiç çıkmamayı doğru bulmuyorum. bir markete kadar gitmeyi, gidip oğluşu sevip gelmeyi, ya da sokakta yürümeyi ihmal etmemeli. yoksa başka hastalıklar yakamıza yapışır
    çık biraz, korunaklı çık gamze