kavgada söylenmez! nur çintay a. kimi kastetti? medyanın en kötüleri

23 Temmuz 2017 Pazar
medya turu  medya turu diyorum instagramda özellikle hafta sonu, sonra hiç bir şey yazmadan kapatıp bilgisayarı sokağa/pazara çıkıyorum; eskiden atışmaları yazar, bundan da büyük bir zevk alır bazan da ben sataşırdım insanlara:) biraz büyüdüm sanırım. ama dün sabah nur çintay aköz'ün yazısını okurken -evet, medya turu dediysem gerçekten medya turu sabah'ı bile okuyorum- gözlerim yuvalarından fırladı! bakın şu cümlelere;

''Ülkenin en ünlü kadın gazetecisinin Instagram'da alenen marka reklamı yapmadığı ender anlarda, dekolteye abandığı Harika Avcı pozlarıyla, abazan erkek takipçilerinin poşete girmelik yorumlarını da yayınlamaktan çekinmediği zamanlardayız.'' nur çintay aköz / sabah gazetesi / 22 temmuz 2017 


ay kavgada söylenmez bu laflar! instagramda reklam yapmıyorum diyor ayşe arman ama bence yapıyor yapmasa niye sabahın köründe hem de fotoğrafçıyla beraber bir spor mağazasına gitsin? karşılaşmıştık o sabah ayşe arman o mağazayı ararken; o gün baktım sayfasına evet girdiği spor ayakkabısı mağazasının fotoğrafları ve övgüsü vardı. da mesela bu değil mesele nur çintay neden şimdi bu kadar saldırgan bir yazı yazdı. ayşe arman her zaman dekolte giydi hep m.emel.er ortadaydı, ''jüri üyeliğini para için kabul ettim.'' diye de yazan alışverişi de dekolteyi de seven biri. aslında eskisi kadar seviş.me temalı yazılar da yazmıyor varsa yoksa bol bol filtreli fotoğraflar, o kadar iri bile değil kendinden bahsedip iriyim  iriyim diye hayıflandığı. instagramda yorum meselesine gelince '' yorumları yayınlamaktan çekinmediği''  tam olarak doğru bir ifade değil, kadın gazeteci üstelik yazılarının reklamını yapıyor; ne yapsın hesabını mı kilitlesin!? tabii ki yoruma açık bir hesap ve cinsel imalı ve içerikli yorumlar ayşe arman'ın suçu değil, olsa olsa memleketin genel sorunu. ha bir de harika avcı meselesi var ki o bu toplara girer mi bilmem ama sanmam ne uğraşacak  nur çintay ile. amaa ayşe arman bugün sessiz kalsa da bu yazının altında kalmaz nur çintay'ı kelime kelime döver bence. zamanında mine kırıkkanat için yazdığı yazıyı anımsayan var mı aranızda? hah işte ondan daha sert bir yazı bekliyorum çünkü nur çintay zayıf bir kalem. ayşe, onu sözcük sözcük cümle cümle döver. 

medya turunun pek tadı yok bu zamanlarda, varsa yoksa alaçatı çeşme bodrum yaz tatil dedikoduları, yahu ''bikinili yakalandı'' tarzı bir dedikodu olabilir mi? olmasın, olmaz. 

bir başka kötü ise  cengiz semercioğlu'nun harun kolçak için yazdığı hadsiz, gereksiz yazıydı. adam öldü; batıda şöyleymiş böyleymiş diye bir de baştan gardını almış güya, twitter verdi dersini sağ olsun. kötü bir kalem semercioğlu; gücün güçlünün yanında. eh bu da kötü bir kalem olması için yeter bir sebep. geçelim. 

esin övet var bir de zayıf ve kötü bir kalem olarak cengiz semercioğlu ile yarışacak; şiddet gören bir mankenin şiddet görünce annesinin evine sığındı, gibi yerini yurdunu belli edecek bir yazı yazmıştı bir zamanlar, twitter'da tepki verince ben engellemişti tabii ki e ne diyecek kadın, ya ben altı üstü dedikodu yazarıyım, ne bekliyorsunuz ki diyemeyeceğine göre. 

medya kötü; ahbap çavuş ilişkisi almış başını gitmiş. kimi köşe yazarları cümlenin sonunu getiremiyor; yazılarını başkalarının yazdığı isimlerden bahsetmişti  medya sektörünün içindeki bir ekşi sözlük yazarı yıllar önce. 

çok uzadı bu yazı, hadi ben semt pazarına gideyim de enginar alayım, bol sızmada pişireyim. 


arnavutluk; tiran, durres ve elbasan notları

3 Temmuz 2017 Pazartesi

üsküpe bir bakış atıp yola çıkalım. 
*** 

öyküler devam edecek, baştan onu söyleyeyim sonra tiran yazısı ile bu seyahat notlarına sanırım ve umarım bir son verip yeni rota için hazırlıklara başlayayım. 

21 temmuz doğum günüm; kendime ne hediye alsam diye düşünüyorum. 

gelelim tiran notlarına; ben üsküp tiran arasını özel araç ile katettim; çın çın kahkahalarım ve bol sohbet ile yaptığımız yolculukta, iki saatte bir sesim soluğum biraz kesilince, muhteşem rehberimiz araba kullanırken hafif arkasına dönüp ''handan hanım, sesiniz çıkmıyor; kahve mi yemek mi?'' diye sorunca kahkahayı basıp ne istiyorsam onu söylüyordum. biraz benim isteklerime göre şekillendi gezi diyebilirim. 
ilk durak durres 


arnavutluk'un sahil kasabası ve liman şehri; karşısı trieste 
ve durres'te bir italyan  esintisi var. pizzalar, italyan restoranlar, kahveler kahveler kahveler... bir de bu minik oyuncakları satan tezgahlar; bizim evde var bir tane bunların meraklısı:) bir fred çakmaktaş kaptım ona. sonra gelsin trileçeler espressolar çifter çifter. 

rehberimiz arnavut olunca hiç düşünmedik ay nerede ne yiyeceğiz nerede ne içeceğiz diye. 

tiran meydan
geç saatte tiran meydana vardık; biraz dans ettik bir festival vardı konser bitmişti ama meydan kalabalıktı. 

akşam yemeğini kruje kasabasında yemiştik çünkü. tiranda konakladık, sabah yine 3 yıldızlı otelimizde nefis kahveler içip yola düştük. elbasan gezdiğimiz kasabalar içinde en sıcak olandı. kendimizi nispeten serin olan kale içine atıp buzlu portakal sularıyla serinledik. küçük bir kasaba elbasan, yok elbasan tava yemedik. o sıcakta yemek hiç cazip gelmedi. 

tiran 

dönüş yolu 
ohrid gölü arkadaki 
makedonya - albania sınırı 

kısa kısa; 
makedonya yalnız gezilebilir. tiran için aynı şeyi diyemeyeceğim; trafik fena, dil faktörü zorlayabilir. ama makendonya süper rahat. her ikisi de çok ekonomik ülkeler. kahve, yemek, otel, rahat rahat konaklayıp çılgın yemekler yiyebilirsiniz. daha önce bahsetmiştim fiyatlardan, tekrara girmeyeyim. 
balkanlarda ben bir gün hariç hep et, börek, trileçe, kuru fasulye yedim. etleri, sütleri çok leziz ve fiyatlar inanılmaz ekonomik. italyan restoranlar da öyle. yani balkanlarda yiyin için gezin anacım. 

hadi günaydın, ben yeni bir rota düşüneyim; nereye gitsem? 


karşılaşmalar, yaz aşkları, kış aşkları, flört kıvılcımları; öyküleri

1 Temmuz 2017 Cumartesi
 kaç  zamandır kısa kısa karşılaşmalar/uçuşan aşklar/yaz aşkları, öyküleri yazmak istiyordu  canım; bazan bir cümle bazan bir kaç gün yaz aşkları ya da kış soğuğunda içinizi ısıtan bir anlık flört kıvılcımlarının havada uçuştuğu zamanlar...  vira bismilah deyip başlayayım. 

*** 

sen de söyleme 

kadın, adamı tam olarak gördüğü zamanı anımsıyor ama adamın onu tam olarak ne zaman gördüğünü kestiremiyordu. konuşmaya başladıklarında sormuştu ama tam bir yanıt alamamıştı; belli ki adam da bu uzun boylu güzel kadını ilk ne zaman gördüğünün çok peşine düşmemişti. görmüştü işte. adam bir an için kadının koluna dokunmuş, onu ertesi gün buz evde yemeğe davet etmişti.  geleceğim, demişti kadın ve kendine güvenli adımlarla (ki sonra adam en çok bunu sevdiğini söylemişti) sıcak kahveden çıkıp soğuk sokağa atmıştı kendini, biraz da sıklaşan soluğunu düzene koymak için. buz evde yemeklerini yemiş, adam anlatmış kadın dinlemişti. günler geçmiş ayrılık vakti gelmişti. kadın da adam da bunun kısa bir kış aşkı olduğunun farkında, duygusallık girdabına girmeden en olası ayrılıklardan birini yaşamak üzere gideceklerini biliyor ama yine de o anda  arada sırada açılıp kapanan dudakları söylesem mi söylemesem mi ikileminde çırpınıp dururken; 

kadın; ''başkasıyla sevişirsen bana söyleme, olur mu?'' dedi birdenbire ve aslında bunu düşündüğünün bile farkında olmadığını söylerken anladı. adamın klasik olması gereken bir yanıt ya da ''söylemem'' gibi bir şey demesini beklerken, 

adam:'' sen de söyleme!...'' dedi. 

*** 

devam edecek