yemek üzerine

28 Temmuz 2020 Salı
Çoktandır yemek üzerine yazmıyordum, zorunlu olan hiç bir şey zevk vermediği için geçen beş ayda zorunluluktan yaptığım yemekleri yazmak istemedi canım pek. Ama son günlerde keyfim yerine geldi, zevkle yemek yapıyorum ve dışarıya da çıkmaya başladım. İlk gittiğimiz yer doğum günü yemeğim için boğaz kıyısında bir mekandı. Yok onu yazmayacağım herkes öğrensin istemiyorum şaka yahu bir kamu kurumunun tesisi herkes rahat edemez içki de yok zaten, boş verin:)

Dün ilk kez tatlı patates pişirdim. İlk defa yedim ben bu tatlı patates denen şeyi ama adı patates değil de kestanenin amca oğlu da olabilirmiş:) Migros kasap reyonundan bir parça dinlendirilmiş yağı mermer gibi ete yayılmış bir parça aldım.
Tavaya sızma zeytinyağı koyup bir kaç dal biberiye ekledim aromasını vermesi için. Tava kızınca eti mühürledim. Ateşi kısıp tek patatesi yıkayıp soydum ve ince dilimler halinde etin etrafına dizdim. Sonra sarımsak, bolca. Kısık ateşte et orta pişinceye kadar patatesler de pişti, ocağı kapatıp bi 10 ek dinlendirdim. Yanında soğan salatası ile zevkle yedim;)))

Gelelim yeni pizzacı keşfime. Beşiktaş'ta ufak bir işim vardı, onu hallettim çarşıya doğru yürürken tam da öğle yemeği zamanı eee canım kaç gündür pizza istiyordu aaaa dilim pizza var tezgahta! Durdum, dilimler güzel görünüyor, fiyat makul. Bir dilim 6.5 olalala ver bakim oradan bi dilim sucuklu peynirli, aaaa bu küçük çörekler ne? Sarımsaklı ekmek, ay ay ay ondan da bi tane
Derken iki dilim pizza bir ekmeği götürmüştüm.
Hamuru ince, malzeme kesinlikle ortalamanın üzerinde, iyi pizza.
Willion pizza.
Bugün Akdeniz pizzasını denedik.
Bırakın iki kişiyi üç kişiyi bile doyuracak boyutta! Fiyat kalite performansı yüksek. Tavsiye ederim.

İşte böyle son günlerin lezzet duraklarında mutfağım ve Beşiktaş var.




bu kaçıncı ev?

26 Temmuz 2020 Pazar
ev ile ilişkiniz nasıldır? hiç bir eşyasını atamayan biriktiricilerden misiniz yoksa benim gibi eskiyi fazlayı kullanılmayanı hemen çöpe koyan aidiyet duygusu olmayanlardan mı? 

sabah,  yıllar sonra ilk defa bir koltuk takımı aldım, 

diye ev ile ilişkimi gözden geçirirken hem başlık çıktı ortaya hem de eve dair iki satır yazı. 

ailemden ayrı yaşadığım ilk ev, üç  bekar kadın olarak aynı anda üçümüzün ayağa kalkamadığı! bir odada üç yatak ve ortada masanın olduğu sarıkamış ellerinde kısa bir süre kaldığım ev. sonrasında o şartları! hiç sevmediğimden iki parça eşyamı bir at arabasına ( ahahahha valllahi lan) bir oda, banyosu odanın içinde, ev sahibi teyzenin gelin geldiği, neyse ki tuvaleti de içeride bir ev bulup taşınmıştım, at arabasıyla! sene 90'da ahahahhahaha o evde bir televizyon almıştım. sonra taşınırken yatağı vs bir arkadaşıma vermiş, televizyonu ve kıyafetlerimi toplamda 5 kutu eşyayı kargoyla tayinimin çıktığı kasabaya yollamış ben ailemin yanına gitmiştim.  

sonra bir de mudanya'da ev kurdum ben yıllar sonra. yine çok az eşya ile, kocaman salonda kitapları hep duvar kenarına beşerli onarlı üst üste koymuş kitaplık bile almamıştım. 

bu evdeki kitaplık zaten by esmer marifeti. o aldı ölçüleri, yaptırdı getirdi, sağ olsun. 

demem o ki benim eşya ile ilişkim bildiğin nefret ilişkisi! sevmiyorum eşyayı hele fazla eşyayı, hiç! ama bu koltuk takımı şarttı. sizi değil kendimi ikna etmeye çalışıyorum. bir maaş verdim lan ben takıma!:)))) eşya bu kadar pahalı olmamalı. aylardır rahat ve spor bir takım arıyordum, nihayet o gün doğum günümden bir gün önce bunu gördüm, işte bu handan dedim ve hesabımın sınırlarını zorlayarak da olsa aldım. çünkü efendim bu huysuz ve yaşlı blog yazarınız kredi kartı da kullanmıyor. ya yaaa 

bu kaçıncı ev, handan? son beş senedir oturduğum bu ev ile beraber 8 ila 10 evde geçmiş yaşamım 17 yaşından sonra. 30 senede 10 ev, ortalama üç seneye bir ev. 

ev ile aidiyet  paylaşamamazlık, terk edememezlik ilişkisi kurmuyorum ben. büyük manalar da yüklemiyorum. rahat olmalı, aydınlık olmalı, kahve yapabilecek, ayağımı uzatıp kitap okunabilecek ve rahat uyunacak konforu olmalı, yeterli. yarın hadi manzarası daha güzel teraslı bir başka eve deseler hay hay der ev taşıma şirketlerinden birini arar taşınırım. mahalleyi seviyorum, o başka mevzu bahis o değil şimdi. 

siyah, antrasit ağırlıkta bir ev oldu, masa sandalye de yine mudo ve çok beğenerek aldığım bir takım. kullanırken çok iyi ama taşınacak olsam cam olması sorun yaratacak. kim bilir belki buradan taşınırken çok daha zengin olurum da hiçç eskileri götürmem hatta evde bile yaşamam bir otelin suitinde yaşarım:)))) neden olmasın. 

eviniz rahat olsun, içkinizi rahat için, kahvaltınızı rahat yapın. hayalimdeki ev; sırtını dağlara yüzünü denize vermiş bir ev. ispanyanın bir köyünde de olur akyaka'da da ikisini de çok seviyorum ve keyifle yaşarım her iki coğrafyada da. 

ev konusu bu kadar. size son izlediklerimi yazıp,kaçayım. 

hustlers: jennifer lopez oynuyor. gerçek yaşamdan. yalnız film için tek cümle görüş belirtip kaçacağım. jennifer lopez filmden güzel. 

the tree of blood: ursula corbero oynuyor. tanıdık başka yüzler de var. pazar günü çok dikkat gerektirmeyen çıtır çıtır bir ispanyol filmi. 

işte böyle, haaa en mühim şeyi en sona bıraktım. arkadaşlar, tekstil işine giriyorum. ahahhahahaha kimi köşecilerin ağzını büze büze yani yazıda yazıyı büze büze ''sektörün büyük oyuncuları'' diye yazdığı gibi şaka lan şaka öyle değil, emekli olucam ben ya artık, elbise satmaya başlayacağım. kendimde severek  giydiğim uçuş uçuş, çiçekli elbiselerden buldum, kendime, canan'a, yeliz'e aldım hatta anneme de. beğenen olunca onlara da satacağım. instagram adresimi bilen şanslı arkadaşlarım ilk elbiseyi bu sabah çektiğim videoda gördüler. sonra giydikçe çekip paylaşacağım. sektörün büyük oyuncuları ahahahahah korksun benden ahahahahhaa 

çok cıvıdım ben hadi kaçtım 

elbise ciddi, beğenenlere elden teslim ederim profilo avm'de. 

iyi pazarlar 

48 yaş, çalışma hayatı ve sıkılan handan

18 Temmuz 2020 Cumartesi
17 yaşında başladığım iş hayatından artık nefret etmeye başladım! 30. sene! ulan  30 sene önce doğanlar büyüdü belki öldü belki evlendi, 30 yıl önce evlenenlerin çoğu boşandı ikinci tura döndü bir çoğu ben hala çalışıyorum. seneye temmuz ayında emekli olmaya hak kazanıyorum ve fakat o kadar sabredebileceğimi sanmıyorum. her ay biraz daha dişimi çıkayım diye geçiyor. fiziksel koşulları çok kötü bir binada ( tavanı akan bir oda ve sürekli rutubet kokusu ve uçuşan boyalar eşliğinde ) bir odada 6 kişi çalışıyoruz. bilgisayarım yok, masam eski püskü bişey. daha fazla yazmayayım. 

*** 

21 temmuz 47 bitiyor 48 başlıyor. 2020 den nefret ettim, yaşını da sevmiyorum:))) ocak ayında gelecek senenin baharını özgür yaşamak istediğimden muhtemelen dilekçemi verip ayrılacağım. temmuz ayına kadar elimdeki az biraz birikimim ile geçinebilirim, sanırım ve umarım. konfor alanımdan çıkmazsam hasta edecek işim beni. 

*** 

ne okuyorum; jack london okuyorum. can klasik eski beyaz kapaklı kitaplarında indirim yapmış ben de feribota binmeden bitişikteki kitapçıda vakit geçireyim diye girdiğimde, gördüm. kaptım iki kitap, çevirileri harika. okurken gerçekten zevk alıyorum. 

*** 

ne izliyorum; dark desire diye bir dizi izliyorum. çok iyi sayılmaz ama günlük ispanyolca öğreniyorum bu dizileri izleyince. ilk fırsatta da kaçacağım ispanyaya neresi hangi şehri olursa olsun. 

*** 

pegasus berbat bir şirket olarak bilet paralarımızın resmen üstüne yattı. bir berlin gidiş dönüş biletim vardı. nisan ayında uçuşlar iptaldi zaten, bu çok kötü yönetilen pegasus almanya uçuşları açınca iki ay sonra paranızı vereceğim, diyor. bildiğin çöktüler paramıza. umarım batarlar da ben de sevinirim. kim bilir kaç kişiyiz böyle paramızla sabancı ailesinin devran sürdüğü. allah belanızı versin. almanyanın uçuşu açması ne mantık ondan sonra iki ay ne mantık?! yok bir mantığı tabii ki paralarımızı çalıştırıyorlar işallah batarsınız. sinirimi alamıyorum arkadaş sabancılardan. 

*** 

bahar geçti gitti. yaz da geçip gidiyor işte. covid hayatımızı altüst etti, eskisi gibi marketten getirdiklerimi silmesem de yine evde kolonyalı mendil kullanımı had safhada vs vs vs 

seyahate çıkarmıyorum. delirezeim. 

*** 

halim budur; pek iyi olduğu söylenemez tabii ev iş geçip gidiyor, köye gittim bir kez deniz kenarına bile inmedim. kalabalıktı hafta sonuydu çünkü. yürüyüş yolunun sonuna kadar bile gidemedim, çünkü semaverin dumanları yükseliyordu. çay sevmiyorum ben artık. 

*** 

iyi tatiller