yaptığım en kötü seyahat tarihe geçsin diye

22 Mayıs 2022 Pazar

yaptığım en kötü seyahat olarak kayıtlara geçebilir bu seyahat! geldiğimden beri daha kötüsü var mıydı diye düşünüyorum; limni adasında da otel kaynaklı sorunlar yaşamış ve ilk günler pek tat alamamıştım. bu seyahat ise bir stres topu gibi hepsini geride bıraktı, bütün kötü seyahatleri unutturdu. 

neden? bir kere en başta transfer meselesini dalaman havaalanında sadece taksiye mecbur bırakmış olmaları beni sinirlendiren bişey. alternatifi yok, dedikleri zaman bunu kime söylediklerini bilmiyorlardı:))) ne demek alternatifi yok deyip binmedim. sonrası... iki aşamalı otele ulaşma ve geçen zaman, yorgunluk vs. neyse ki 2. araçta çok şanslıydım ve o şans hep yanımda oldu. otel odalarını küçük yapmalarını anlarım. ama küçücük odaya iki tane  dana gibi koltuğu bitişik nizam  üstelik koymalarını anlamıyorum. hiç mi mimar çalışmıyor bu otellerin yapım / kurulum / tefrişat aşamasında? 

valizi odanın ortasında yer kaplayan kocaman sehpanın üstüne koydum ben de n'apim. ulaşım ve odaya yazın 2 eksi. kaldı 10 üzerinden 8 bakalım yazının sonunda kaça düşecek. 

iüçüncü ve en büyük sorun; mutfak / yemekler / içecekler. 

*mutfak ''dünya mutfağı'' denen ucube

* yemekler büttün restoranlarda aynı: kahvaltı, salata, makarna, pizza ve tabii steak. 

* içecekler gereğinden fazla pahalı. 

bu dünya mutfağı denen her şey olan mutfak o kadar kötü ki. içeride bir usta var ve her şeyi biliyor. makarnalar yapılmış hazır, isteyince hoop mikro dalgaya, karidesi çimçim olduğu belli olmasın boyunu posunu görmeyelim diye atmışlar tatlı ekşi denen sosun içine:)))) pizza hamuru desen alakası yok. daha neler neler. o fotoğrafta güldüğüm de lezzet değil, tabakta jumbo karideslerin kafası var gövdesi yok:))) inamıyorsunuz değil mi? ahahahhaha bence de inanması zor, tabakta karides var ama jumbo değil, kafa var onlar jumbo. karışık deniz ürünü tabak o; en altta levrek kuyruk tarafı var, patates püresi var tabakta patates! bu kadar yer gezdim, karışık deniz ürünü tabağında patates görmek sarıgerme'ye nasipmiş. güldüm geçtim, ne yapayım hepsi birbirinin aynısı. 

yemek bakımından çok ama çok zayıftı köy. sabah kahvaltıda dilimlenip kurumuş ekmekler falan koyuluyordu önümüze. migros vardı yakında kendim simit alıyordum sıcak çıtır çıtır. 

plajına, plaj işletmesine hiç lafım yok. gayet temiz düzgün bir plaj, çalışanlar hakeza, fiyatlar makul. amaa köye gelince birden fiyatlar üst segmente çıkıyor ama hizmet dersen 10 üzerinden 4 veririm ancak. 

mutfak, yemek ve içeceklerden de 3 puan kırdım mı, 8 kalmıştı, kaldı 5. 


daha neler neler yazarım da bu kadarı yetti. yazmak iyi geldi kafamda gönüp duruyordu bu cümleler, yazdım rahatladım. judy'nin efsanevi bir ''alaçatı'' yazısı vardı okuyanlar bilir, bu onun çeyreği etmez ama olsun, her tatil güzel geçmiyor her zaman mutlu mesut dönmüyoruz. 

ben dönerken şanslıydım. hiçç bilet falan bakmadan alana geldiğimde -yok taksiyle değil- saat 10'du. ve bingo 10.55'te uçuş vardı. bileti aldım, koca valizi bagaja verip kendime bir espresso ısmarladım. 34 lira bir espresso alanda, cüzdandaki bozuklukları dökünce bir euro çıktı geçen eylül^den kalmış demek ki... onu verdim geçen eylül ayının son kalan parasıyla son hatıralarını da silip atayım artık diye o paraya  tatilin bütün olumsuzluklarını ve sıkıntı yaratanlarını yükleyip kurtuldum paradan da anımsattıklarından da. 

sonrası ver elini istanbul. bir kahve demledim, kendimi dinledim; yorgunluktan ziyade rahatlama hissediyordum. hala da öyle.

günaydın.