bir nişantaşı güncesi (1)

25 Şubat 2023 Cumartesi

 evden çıkarken aklımda kelebekli kahvaltı takımı almak vardı ama bırakın tabak çanağı benzer tek bir şey almadan, çantama birbirine benzemez iki kitap, bir alaaddinin sihirli lambası şeklinde çakmak, iki üç kolye, bir taşlı bileklik gibi  birbirinden alakasız şeyler atmadan önce bir sergi gezip bir kaç kahve yuvarlamıştım bile!  sergi ''pontos'' reasürans pasajının galerisinde, orada burada bir kahve derken  pasajda karşılaşmalar... ve nasıl geçtiğini anlamadığım saatler, biraz şehirlerden, biraz orhan pamuk'un romanlarından biraz alaaddinin dükkanı derken kitaplar istanbul ve semt üzerine laflayarak dolaştığımız sokaklar... bu  da istanbulun hallerinden biri işte. artık istesek bile bir eşini bulamayacağımız hepsi birbirinden farklı anılara geçmişe sahip takıları hediye eden arkadaşımın dediği gibi '' hepimiz başka sayfalarını okuyoruz istanbul'un'' ahh bayıldım bu tespite! o, saatleri takip edermiş, ben kitapları... yolumuz kesişti işte. 


 

kaç gündür kitaplar bana ben kitaplara bakıyorum, okuyamıyorum hala... ama ressam vasıf'ın anılarını elime alsam bırakamayacağımdan da eminim. nihayet bugün yarım saat kadar önce daha önce hiç murat gülsoy okumamış olan ben, kitabı açtım ve başladım. sonra sayfa 23te istanbul için  şu cümleleri okudum, bir daha okudum, bir kalem aradım altını çizmek için yakınımda yoktu. laptop daha yakındı, açıp yazmaya başladım. cümle şu;

''İstanbul eski şehir, yorgun, milletler gelip geçmiş üzerinden altını üstüne getirmişler, o da ne yapsın hepsine adapte olmuş bir şekilde, her dilde konuşmayı öğrenmiş. o yüzden istanbul'a gelen hemen aşina hisseder kendini, bir daha da gitmek istemez başka bir yere.'' ressam vasıf'ın gizli aşklar tarihi/murat gülsoy/sayfa 23 

dadadadan! tam da bugünlerde istanbuldan gitmek üzerine hemen hemen hepimizin zihninin kıvrımlarında hesaplar / planlar gezinmeye başlarken karşıma çıkan cümleye bakın! 

sanıyorum kitaptan böyle notlar ala ala  okuyacağım. 

devam edecek 




''havan güzel'' by cemal

19 Şubat 2023 Pazar

bugün bütün son zamanlarda yaşadığım/yaşadığımız günlerden hareketle ilk günden beri tavrımı bilen bir arkadaşım aradı; seni biraz dışarı çıkarmam gerekiyor, yeri sen seç, geliyorum ve rakı içiyoruz dedi! 

önce mızırdandım, ama emir kati idi! 

ben  de olandan çıkıp biraz normale dönüp yer arayıp buldum

benden önce gelmiş, aradı '' ben geldim'' dedi. dedim tamam yürüyüp geliyorum 

gittim

semt meyhanemiz ,

söyledik bişeyler 

dedim neden  ben?

dedi

'' havan güzel''

düşünmeden, hesap yapmadan, teklemeden:)))))sevdim bu tabiri 

''duygular sözlüğü'' ne kaygı ile devam edeceğim. 

ama kişisel tarihçeme de '' havan güzel '' girsin ya! girmeli!

hepimiz bir yolunu bulup baş ediyoruz bu yaşadığımız zamanlar ile

ben de buna tutundum;

''havan güzel'' 


kendime notlar

18 Şubat 2023 Cumartesi

 kendimi yokluyorum nasılım diye, garip bir ruh halindeyim. geceleri sırtıma bir şey batıyormuş gibi bir ağrı çekiyorum. ağır iş yapmadım, ağır bir şey kaldırmadım ama ağrı var. ağrı psikolojik mi yoksa hastaneye gitsem mi diye düşünüyorum, henüz gitmedim. 

basit kahvaltılar hazırlıyorum. richard, yemek yemem için söz verdiriyor bana. sıkça canan ile sohbet ediyoruz, iyi geliyor. 

tv izlemiyorum ama gündeme hakimim; twitter, ekşi sözlük, bloglarda az biraz herkesin kendi ruh halini anlattığı yazılar var. 

günleri şaşırdım! bugünün cumartesi olduğuna inanmakta zorluk çektim, çünkü ben perşembe diye biliyordum. orada kalmışım ben. cuma nasıl geçti hiç bir fikrim yok. 

sabahları evden çıkmak için zorluyorum kendimi, meral hanımlara bir uğruyorum kalabalık değilse, biraz laflıyoruz. sonra esentepe'ye geçiyorum, orada çay kahve sohbet... 

havalar bir garip, lodos var. feribotlar iptal oluyor. annem gelecekti gelemedi. 

taşınmak için yere karar vermem gerek. köye mi gitsem, akyaka'ya mı insem... henüz karar veremedim. ama bir an önce kararımı vermem gerekiyor. kararsızlığı sevmem. 

istanbulu, kaosunu, kalabalığını her şeyini seviyorum. bu başka bir mevzu. kaygı ile yaşamak çok kötü. istanbulda deprem ne zaman olacak bilmiyoruz ama olacak. kaygı, yorucu. bunu hayatımdan çıkarmalıyım. 

işte böyle 

bir kayıp öyküsü; istanbulda kaybolmak da varmış:) kayboldum lan!

16 Şubat 2023 Perşembe

 biraz ^^normal^^ hissetmek ve ^^normal yaşamımı^^ yaşamak üzere eşofmanlarımı çıkarıp giyinip evden çıktım, tıngır mıngır epeyi yürüyüp deniz kenarına ineyim ya diye düşünüp gelen otobüs beykoz olunca hadi bu sefer karşıya geçeyim deyip bindim. 

deniz kenarından yürürüm, balık yerim bir kadeh bişey içerim diye mutlu mesut gidiyorum. köprüyü geçtik, telefonla eski bir iş arkadaşımı ( müdür) aradım, sekreter değil gestapo koymuş ön büroya, adama ulaşamadım. kapattım telefonu. ,

telefonum çaldı, aradığım müdür,  ''sekreterin yüzüne kapatmışsın telefonu'' deyince he dedim '' mal'' dememek ,için kapattım! otobüsteyim, adımı söyledim ama soyadımı da bi zahmet bilme, müdür cevap vermemiş telefonumu istiyor:)))) he canım bütün otobüs duysun telimi!!! diye düşünüp kapattım telefonu,

diyor senin hemşehrin, dedim insanları şehirlerine göre değerlendirmiyorum, fbı başkanı mısın sen ne bu sekreter??? gastapo gibi...

neyse, anlaştık kahkaha attık konuştuk 

baktım beykoz yazıyor tabelalarda, yokuş aşağı iniyor otobüs, dedim ben burada iner yürürüm


dındındın 

indim, yürüdüm yürüdüm kulağımda tel,  köprüyü görüyorum ama deniz yok!


kapattım telefonu, cananı aradım, anlattım, göster dedi, gösterdim:)))))) 

dedi orası kavacık!.......

ınınının yine yürüyorum orman iki taraf deniz yok:=====))))

gülüyorum, insan yok, korkmuyorum sadece orman işte börtü böcek 

baktım bir minibüs!!! aha medeniyet! minibüs varsa şehir yakın 

,bir el edişim var minibüs değil helikopter olsa durur

dedim abi kayboldum

abi güldü 

gel, kaybolmazsın, dedi 

bindim 

anlattım kısaca beykoza gidiyordum ....

dedi küçüksu da bırakayım seni, dedim olur 

abi bıraktı 

sonrası 

küçüksu mekan, nefis bir mekan keşfim iki üç bira 

sonra, hadi eyvallah 

sanıyoırum ki bizim tarafa doğru yürüyüp en azından geldiğim otobüse binip döneceğim:=) 

no no no ( bunu kıvanç bile biliyor) 

yine yanlış tarafa yürümüş müyüm?!!!!...

yürümüşüm:) 

kanlıcaya geldim mi geldim 

yok yoğurt  yemedim 

baktım iskele ,bebek ayyyy tamam dedim bebek^'i tanıyorum 

geçtim karşıya 

canan bir daha aradı, anlatıyor amcam diyor 40larda gelmiş beykoz tabelasını görünce inmiş, yürümüş yürümüş.. yürümüş beykoza varmış:)!?::::::)))))

katılıyorum kahkahadan!!! ha cananın amcası ha ben okuma yazmamız var o beykozu buldurmuş ben küçüksuyu ne var:))))

küçüksudaki  göksu deresindeki mekanı ayrıca yazacağım 

bebek, uğur, espresso, arnavutköy, kuruçeşme 

ve ev 

11 saatlik macera 

istanbulda kaybolmak da varmış 

fotoğraflar ve mekanlar sonra

hisar balıkçısı, 

gilan, seven kuruçeşme kokteyl barda ikram ettikleri nefis  cin aperol passion fruite hepsi sonra 

hepsi sonra bu sadece kaybolma öyküm 

,ay ay ay arnavutköy hayri, en baba mekan

hala gülüyorum!...

kendime notlar

12 Şubat 2023 Pazar

5 şubat gecesi yazdıklarıma tek bir ekleme yapmalıyım; öncelik kendimizi güvende hissedebilecğimiz bir çatı bir ev bir çadır sahibi olabilmek arkadaşlar başka bişey değil. diğer yazdıklarımın hepsi sonrasında düşünülecek şeyler.

* sonrasını biliyorsunuz zaten. sabah uyanıp telefon ve bilgisayarı açtığımda gördüklerim bir anda elimi ayağımı titretti... 

* insan sabah haber okuyup ağlayarak güne başlar mı? başlar. 

* kediye köpeğe bebeğe her birine ayrı ayrı ağlıyorum. 

* 99 düzce depreminde gönüllü çalışmak üzere haberi aldığımda saat 6 gibi yola çıkıp önce otobüs sonra büyük araçların girişi yasaklandığından ambulans ile bölgeye gitmiştim. iki hafta gibi bir süre orada yardım için gönderilen giysilerin ayıklanmasından, çadır kurmaya her işte çalıştım. 

kısadan şunu söylemek istiyorum. ne güvenliğimizden kaygı duyduğumuz ne de kimseden korktuğumuz zamanları yaşadığımızı şimdi deprem bölgesinden gelen ürkütücü/korkutucu haberlerle anlıyorum. çadırda kaldık, 112 kaynaşlı binasında kaldık, gece üçlere kadar tır indirdik.  tek bir sorun yaşadığımız şey battaniye dağıtırken, alanlar kendi aralarında kavgaya tutuştular. o an yanımda olan elvan'ı (gönüllü) arabaya çekip hızla uzaklaştığımızı anımsıyorum. başka tek bir sorunla karşılaşmadık. 

hey gidi ülkem; 24 senede gönüllülerin güvenliği tehlikede olacak kadar geriye gitmişsin! ne diyeyim. emeği geçenlerin.... 

sol sosyalist komünist  kesim,  insan hakları/lgbt hakları/hayvan hakları ez cümle çiçeğin böceğin tarımın suyun hakkını savunmaya korumaya çalışırken kimi önce ekonomi yeaaa bunlar sonra olacak işler dediğinde gülüp geçtik hep. şimdi umarım anlamışlardır, suyun toprağın kedinin köpeğin çiçeğin böceğin hakkını birini öbürünün ardına koymadan topyekün savunmanın elzem olduğunu! 

bugün 12 şubat, kendime tek katlı bahçeli bir ev arayacağım ve istanbuldan taşınacağım. 

güvende kalın... 

son bir söz de ilk günden bölgeye gidip sıfırdan mutfak kurup sıcak yemek çıkarmaya başlayan şefler için; şef olmanın sadece yemek pişirmek demek olmadığını neredeyse bir stk kadar etki alanlarının olduğunu ve ne kadar incelikli duyarlı ve sorumluluk bilincinde olduklarını gösterdiler. ilk günden hızlıca sosyal medyadan destek taleplerini iletip yola çıktılar, hala oradalar. fatih tutak, ebru baybara demir, umut deniz temel,  ali ronay, türev uludağ, claudio chinali, hazer amani, umut karakuş, elif turgut... ve daha isimlerini yazamadığım şefler. 

hepsinin adını bir kenara not ettim. elbette bu günleri aşıp normal günlere, bahara erişeceğiz.




sıcağı sıcağına; kendinizi iyi hissetmeniz ve hasta olmamanız için öneriler (2)

5 Şubat 2023 Pazar

 * sevişin. 

kendimizi iyi hissetmemiz için sabah kahve içerken tıkır tıkır bir önceki yazı çıktı elimden. bu bir kaç kadeh şarap içip evde taco yaptıktan ve en az üç tanesini ayı boyutlarında yedikten sonra yazdığım bir yazı olacak! uçuşa hazır mısınız? 


* sevişin! 

evli misiniz, bekar mısınız bilmiyorum umurumda da değil. ancak fiziksel alabileceğiniz en büyük zevklerden biri sevişmek öbürü yemek yemek! 

birini tek başınıza yapabilirsiniz. öbürünü:)

*** 

bulunduğu hal/durum/statü her ne ise işte ondan şikayet eder gibi görünüp alttan alta övünen insanlardan uzak durun!. bu benim en çok inceden inceye dalga geçtiğim insan tipi; en can alıcı örnekleri;

* evlidir, ama hiç ''evli gibi değildir.'' yemek yapmaz/bilmez... alt cümle diyor ki; adam beni çok seviyor ( kadın karakterlerden bahsettiğimi anlamışsınızdır zaten) o kadar çok seviyor ki; yumurta kıramıyorum ama EVLİYİM! ahahha canım, bunu en son dile getirene yani böyle böyle diyorsun ama adam beni çok seviyor diyorsun, vallaha iyi yemek aşk gibidir, sen çok şanslısın ( inceden dalga)ne senin ne de adamın damak tadı varmış. siktiri.oktan yerlerden söylediğiniz ortalamanın epeyi altında köfteci ve pidecilerin yemekleri ile bugüne kadar gelmişsiniz, diyorum. ahahhahaha karşı taraf savunmaya geçtiğinde ben çoktan sigaramı yakmış onun debelenmesin alaycı gülümsemem ile izliyor oluyorum. 

* ay bir de ''evliyim ama yüzük takmıyorum'' diyen tayfa var. kısadan; yüzük takmayan evliler çoğaldıkça aynılaşıp, yüzük takanlar farklı ve eşsiz olmaya başladı ya kahkahalarla gülüyorum onlara. lan evlenmişsin işte, alyans da dünyanın en özel en zarif (ki ben evlensem incecik altın anneanne -dede yüzüğü takarım) yüzüğü, takmamakla sen kaybediyorsun bu zevki! ne kazanıyorsun, anlamadım hiç. 

* yöneticidir; ahahhaha en komiklerinden biri bu; yöneticilik angarya der, sahada daha çok para kazanabilirdim ama işte '' görev'' der. çalışma hayatımda  benden en çok  nefret ettikleri zamanlar bu cümlelere karşı '' ayhhh hakikaten yav, yöneticilikten, masaya/sahaya geçmek bir dilekçeye bakar, ne yapacaksın müdürlüğü/yöneticiliği ama vazgeçmek de zor değil mi emrinde 15-20 kişi çalışırken konuk ağırlayıp büyük müdürlere hesap verme zamanları dışında emir verip arkana yaslanıp sonuçları kendi başarın gibi sunması!....'' dediğim zamanlar. işte o müdürler hep benden nefret ettiler. onlarca çalışanın yanında onların bir dilekçe verip sahaya dönmelerinin tek sebebinin o aslında askıya asmaları gereken yönetcilik ceketini bir kişilik gibi üstlerine giydiklerini açık etmemden. 

kaçın bunlardan, ka-çın. 

*** 

sonradan görmeler, aksanını saklamaya çalışıp beceremeyenler ve taşralı olup bunu  saklamaya çalışanlar: 

bu memlekette şehirli aile çok az. hepimiz taşradan geldik, ya da çoğumuz. en komiği bunu unutturmaya hatta yok saymaya çalışanlar. ağzı kayıyor  iç anadolu aksanına, şimdi diyemeyip ''şincik'' diyen biri vardı, taşralı olduğu hali her halinden belli, nerede ne giyeceğinden bihaber ama hasbelkader yönetici olmuş. keçi bile değil ki abdurrahman çelebi olacak! berbath, aşağılık kompleksi bir yana evinde soğana yumruk vurup yerken açık büfeden ''bu da kızıma'' deyip mini kurabiyeleri çantasına atarken kendisini gören gözleri fark ettiği anda ''ay akşam yemek yepamaaecağımmm yeaa'' deyip pis pis gülen tipler. 

*** 

yahudilerde de varmış ''sonrada görme gavurdan dönme'' deyimi. tabii ki bu deyimde ''gavur''a ötekileştirme var ama söylendiği zamanla ele alırsak; diyor ki;

sonradan görme gavurdan daha kötüdür ya da eşittir. gavur=kötü,  zamanlarından kalma bir deyim.  

sonradan görmenin medyada en iyi örneği hala paraya ve güce  ne kadar sahip olursa olsun ırtığrıl izkirk'tir. bir madalya gibi sonradan görmeliğini boynunda taşır her 10 yazısının beşinde de bunu dile getirir. 

unutamıyorsan konuşarak işportaya koyup değersizleştir, tarzıdır bu.  

kısacası;

sevişin, kendi gibi olmayan, geçmişini unutturmaya çalışıp varolmaya çalışan insan müsveddelerden uzak durarak, muhalif kalarak, her daim alt cümleleri okuyarak kalın. daha mutlu olacağınıza bahse girerim. 


kendini iyi hissetmenin / hasta olmamanın yolları (1)

 herkes hasta! annemler neredeyse 2 ay olacak tam iyileşemiyorlar.  ben iyiyim.  sabah bünyeni güçlendir handan, diye kendi kendime söylenip bir kaçık sızma yutarken gülümseyip oturup yaz şunları belki birine bir faydan dokunur dedim. 

ve evet, benim hasta olmamak ve kendimi iyi hissetmek için yaptıklarım; 

*sızma zeytinyağı: sabahları bir kaşık içiyorum. evet şurup gibi:) 

* sabahları güne sütsüz şekersiz filtre kahve ile epeyi erken saatte başlıyorum. şu an saat 6.43 

* yoga / egzersiz; 10 dakika bile olsa sabahları egzersiz yapmaya çalışıyorum. yaparken  çok sıkılıyorum ama yapınca  kendimi iyi hissediyorum. özellikle nefes alıp vermeyi öğrenmek mühim. bir de benim sağ bileğimde tabii ki bütün gün telefon düşmediği için elimden uyuşma vardı. onu da egzersiz ile minimuma indirmeyi başardım. 

* her sabah duş; bu da yenilenmenin tazelenmenin en kolay yolu. iki fincan kahve içtikten sonra. 

* kahvaltı: meyveli, mevsim otlarıyla ve peynirli yumurtalı bir kahvaltı. no ekmek! 

* dün gidemedim, hava çok soğuktu ama organik pazardan alışveriş. hem yürüyüş hem mevsiminde yemek her şeyi hem de lezzetli salatalar yapmanın adresi. feriköy size uzak ise marketlerin organik reyonları var.  küçüklerde yok az biraz onları abileri büyük marketlerde var, oradan indirimleri takip edip çok leziz bakliyatlar ( tire kooperatifi ürünleri benim favorim) çaylar, ben çok tercih etmesem de soslar, salçalar alabilirsiniz. 

* öğle uykusu: biliyorum bu biraz emekli şımarıklığı ama evdeyseniz, izindeyseniz  eğer yapılmayacak şey değil. öğle uykusu insanı yeniliyor. ben uyanınca bir espresso yuvarlıyorum. güne bir daha yeni başlamış gibi oluyorum. 

* kuzu eti: diğer kırmızı etlere nazaran daha lezzetli buluyorum ben kuzu etini. kuzu kaburga, kuzu gerdan bunlar hep etin en lezzetli kısımlarının kemiğe yakın kısmı olduğundan çok leziz bölgeleri kuzunun. hormonsuz olması da cabası. kuru fasulye ve  çorbada gerdan, patatesli sarımsaklı yahnide kaburga tercih ediyorum. 

* az alışveriş günlük yemek. konserve, ertesi güne yemek kalması, buzlukta mutfak ürünü, bütün bunlardan kaçınıyorum. günlük yemek yapıyorum. ertesi güne kalırsa tabii ki ısıtıp yiyorum bu ekonomik koşullarda başka seçenek düşünelemez o ayrı da ben gerçekten yiyecek depolamaktan hoşlanmıyorum. zamanım var, günlük alışveriş yapıyorum aylık gerekli her daim evde olması gereken şeylerin dışında. 

*erken uyuyup erken uyanmak. bu son aylarda gelişen bir şey. sabah 6 da uyanınca akşam 8-9 gibi uykum geliyor:) uyuyorum. sabah dinç uyanıyorum.  ,

buraya kadar yazdıklarım hep mutfak ve fiziksel şeyler. kendini iyi hissetmenin bir de ruhsal boyutu var. onu da bir başka yazıya saklayayım. ama şu kadarını söyleyeyim; 

* kendini tanımak 

* gerektiğinde kavgadan çekinmemek

* açık olmak 

* biriktirmemek (duyguları) 

* iyi hissetmediğin yerde kalmamak 

* ilişkileri zorlamamak

* kaba insanlara haddini bildirip ilişkiyi kesmek 

* kendini güvende hissedecek kadar yatırımı bir kenarda tutmak 

*kendi kendine yetebilmek ama bunun yanında, eğlenebildiğin/ dertleşebildiğin /birlikte kudurabildiğin/yargılamayan/dertlerini dinleyen&çözüm üretebilen / en az bir dostunun olması. çok kalabalık olamaz zaten bu küme. kalabalıkları benim kafam kaldırmıyor artık. 

* seyahat etmek. 

bir kalemde aklıma bunlar geldi. sonra bunlar üzerine ve eklemelerle devam ederim. 


duygular sözlüğü; S sıkılmak; oraya kadar çok var ama bu cepte dursun diye

2 Şubat 2023 Perşembe

 sıkılmak üzerine çok yazı çok kitap var. öyle böyle değil! sıkılmanın anatomisini yazanlar var. bunların hepsinden azade, benim tanımım;


yaptıkların ile yapmak istediklerinin birbirini karşılamadığı yerde hissettiğin duygu. 

ya da 

yaşadıkların ve yaşamak istediklerinin birbirini karşılamadığı yerde hissettiğin duygu. 


sıkıldığın an ve zamanlarda durup bir düşünebilecek kadar sakin kalabiliyorsan; şunu fark etmemen mümkün değil! şu an buradayım/bunu yapıyorum/bunu görüyorum... bütün iş oluş ve eylemlerinin dışında bu  olayı ve  durumu isteme arzulama halindeysen; 

sıkılıyorsun. 

çözüm; yaptıkların ve yapmak  istediklerini olabildiğince aynı hizaya çekmek. ne kadar basit bir cümle gibi görünüyor değil mi?!... ah benim sıkılgan ruhum! işte bu hiç o kadar kolay değil. 

benim bazı durumlar için uydurduğum bir balık ismi var; çarpana balığı. google'da tanımı vardır sanıyorum ama benim tanımım şu; olduğun durumu değiştirmek için çarpana balığı gibi bir o yana bir yana çarpa çarpa ilerleyip bir şeyler yapmaya çalışmak! çarpana balığı gibi o esnada o tarafa bu tarafa çarpa çarpa ilerlemek. 

sıkılmak, bazan hayatın anlamı oluveriyor. sıkıldığın için bazan okuyor, bazan geziyor, bazan içiyor, bazan uyuyor, bazan yiyor, bazan izliyor, bazan yürüyor, bazan kavga ediyor, bazan herkesle barışıyor, bazan sevecen oluyor sonra bundan yine ruhun daralıyor, bazan inadına kavgaya devam ediyor, bazan kaçıyor, bazan geri dönüyor, bazan çok konuşuyor, bazan hiç dinlemiyor, bazan dalga geçiyor, bazan... bütün durumları yaşıyor ve 

olmak yapmak yaşamak istediğine getiremiyorsan ruhunu ve beynini; sıkılıyorsun. 

sıkılmamak için - ki bunu bir sorun olarak görmeyip üretime evriltmekte var işin içinde ki o kaymaklı fıstık - ruhunu, beynini aynı hizaya getirmek gerekiyor. 

bunu istiyorum=bunu yapıyorum. 

bunu yapıyorum=bunu yaşıyorum. 

ve dahası. 

sıkılmayı üretime çevirmek -kendin için- bile yorucu gelebilir. o zaman; sıkılıyorum öyleyse ne yapmak istiyorum sorusu geliyor gündeme. 

sıkılmayı kendinizi tanımaya ve şımartmaya, sevdiğiniz özelliklerinizi sivriltmeye döndürün.