kanepede geçen günler, oksijen, ilk seyahat nereye?

17 Ocak 2021 Pazar

 ''ne zaman arasam ya kanepedesin ya da uyuyorsun'' diyor rich; yazının başlığı da oradan  çıktı. evet, kanepede çok zaman geçiriyorum ama onun fark etmediği aradaki üç saatlik zaman dilimi. bizden gerideler; yani ben 7 de uyanıp, laptoğu yatağa taşıyıp kahve demleyip günün en sevdiğim saatleri ve zamanını yaşarken o uyuyor oluyor. sonrası saat 10 civarına kadar spor yapmış, duş almış evi toparlamış ve işe gidiyor oluyorum. pratik ve çözüm odaklı bir kadın olduğumdan fırında çok emek vermeden yemekler pişiriyor, nefis kahvaltılar hazırlıyor, evde meyve ve çikolata olunca ne yiyeceğim derdi olmuyor:) tabii ki yaşasın eve yemek gönderen güzel lokantalar. 


artık marketlerden sipariş vermeyi bile öğrendim! bilmediğimden değil alışveriş yapmayı sevdiğimden ama artık su, süt, maden suyu vb. şeyleri benim almamla onların getirmesi arasında farkın benim yorulmamam olduğunu keşfettim. iyi keşif. 


kanepenin bir tarafı çöktü! ahahah hakikaten geçen sene temmuz ayında kendime doğum günü hediyesi almıştım bu takımı. ilk aylar hep aynı tarafta oturmuşum fark ettiğimde çok geçti. şimdi ara ara diğer tarafını da kullanıyorum. hem böylece camdan karı da izliyorum.

gelelim yeni çıkan gazeteye; oksijen  

     en baştan söyleyeyim; ortalama bir iş olmuş. 

neden ortalama; ayşe ö. var. hem de ikinci sayfada ve bu kadın her sene her yerde aynı yazıyı yazıyor; yalnızım, bekarım. 

4. sayfada ece sükan var. o da herkesin bildiği moda dünyası dijitale döndü cümlesinden güya bir yazı kotarmış. 

sabah sabah çıktım 10 lira para verip yeni çıkmış ilk sayısına bir bakayım dediğim gazetede 4. sayfada da bir keyif alamayınca bir canım sıkıldı gibi. sonra neyse daha iyi yazılar okudum; levent erden'in yazısı bilgilendirici, jo ellison yazısı ha keza. 

zaten oldum olası bütün haftayı alt alta yazıp bununla da köşe yazdığını düşünenlerden hiç hoşlanmadım, okumadım, paylaşıp prim vermedim. tabii ki göz attım yoksa nereden bileceğim yahu! haftanın olaylarını ben de izledim alt alta yazınca yazı olmuyor ki bu google amcanın yardımıyla kotardığın bir şey hatta attığın twitlerin tekrarı oluyor bu. hürriyet gazetesi manşetinden hayat görüşü devşirenlerden farkın yok nazarımda. 

''ilk sayı her zaman en kötü sayıdır, gazetede.'' demiş zafer mutlu, köşesinde. kendisi gazetenin sahibi. okumaz burayı da ben yine de yazayım; bu fiyata bu gazeteyi satamazsınız, aylık 4 gazete için isterse 140 sayfa olsun adı gazete olan bir şeye bu memlekette 40 lira verecek çok az insan var. ilan geliriyle bir gazete yaşar mı? sanmam. bekleyelim görelim ama bu kadar orta yolcu insanın yazdığı bir gazetenin çok uzun ömürlü olacağını düşünmüyorum. melis alphan'ın korkunç röportaj soruları da gazetenin sonunu erken getirebilir:) o nasıl bir üslup nasıl bir artık yeni yetme blogger tayfasının bile kullanmaktan imtina ettiği züppe olmaya çalışıp bunun  için de bilgisi yetmeyen ortalamanın renksiz  tavrı!? cık, olmamış melis diyorum. 

planlı ilk seyahatim yurt içine; ancak her an bir delirme yaşayıp üsküp ya da sarajevo olmadı belgrad seyahati yapabilirim. neden bu üç şehir? yakınlar, ucuzlar ve en az ikisinde arkadaşım var.  


kanepede günler böyle geçiyor. artık izlediğim dizi ve filmlerin çetelesini tutmaktan vazgeçtim! ne bulursam izliyorum. klasik, polisiye, ingiliz, yemek, müzik, suç.. fantastik izlemiyorum çünkü anlamıyorum dark komedi sevmiyorum bir de distopik diyorsa açıklamada, geçiyorum. distopik ve ofansif mizah tarzı da bana göre değil. onun dışında gelsin 1800'ler ingiltere hatta futbol gitsin bana kutu kutu bisküvi aldıran borgen tarzı kopenhagen tarzı soğuk diziler. 

yemek yemek yemek! en çok zaman alan evi en çok dağıtan mutfağın canına okuyan şey! balık konservesi aldım ben ya, balık! daha da bir şey yazmayacağım bu konuda. 

işte kanepede günler böyle geçiyor. bekliyorum; 

orhan pamuk'un yeni romanını çıkarmasını 

lokantaların açılmasını 

hafta sonu yasaklarının kalkmasını 

uçmayı 

sarılmayı 

öpüşmeyi 


**** 


iyi pazarlar