ne oluyor, neler izliyorum, nerelere gidiyorum?

12 Eylül 2020 Cumartesi

 25 elbise, yazlık kışlık karışık.şimdi gardrobumda saydım da geldim. hiç bu kadar fazla kıyafetimin olduğu zaman olmamıştı. bir o kadar etek, tişört ve diğer giysiler var işte. fazla, çok fazla! bu kadar şeyi 5 sene giysem eskitemem. gerek yok. hele şu süreçte alıp da giyemediğim 3-5 parça bile var dolaplarda. tüketim kötü bir şey onun yerine iki şehir daha fazla gezerdim:) şimdi rüyamda görüyorum sadece seyahati. gerçekten, geçen gün rüyamda norveçteydim, mesela. 


ne izledim;

borgen; bir danimarka dizisi. izlerken bizden ne kadar farklı olduklarını gördüğüm bir politika & yaşam dizisi. başrol bir kadın. bir senedir evde hiç tv açmasam da bizim oyuncuların botokslu her şeye şaşıran gibi görünen kavun gibi suratlarından sonra gerçekten yaşını belli eden, yüzü normal oyuncuları görmek iyi geldi bana. zaten kışı severim ve sanırım kopenhag'a hiç yaz gelmiyor:) belki bahar. bizden yaşam, olanak, kişi başı gelir gibi kalemlerde fersah fersah önde bir coğrafya. çok uygar çok gelişmiş çok soğuklar. bütün bunları bir siyasi yarış sosuyla izlemek isterseniz iyi bir seçim derim. orijinal dilinde izleyin ama. ısrarla tavsiye 


young wallander; genç wallander bir polis memuru. isveç / malmö şehrinde geçen, göç, göçmenler, batılı toplumların göçmenlere bakışı, faşizm, idealist genç bir polisin adım adım düzenin içine çekilme çabası... ve dahası hepsi bir dizide. izleyin. 6 bölümlük mini bir dizi. 


atonement; türkçeye çevirisi neredeyse bir cümle olan durum; yapılan kötü bir şeyin bedeli, diye çevrilebilir. bazan böyle düşündüğüm zamanlarım oluyor. dün mesela hiç bir işimi halledemeden neye elimi atarsam atayım elimde kaldığı bir gün oldu. en son bir cafede nefis mücverleri yerken '' yahu bir insanın bir gününde her şey mi ters gider! dün birine kötü bir şey yaptım sanırım'' diyordum kafenin müdürüne. neyse, filme geleyim. açıkçası ilk bir saatinde epeyi sıkıldım, ilerlemiyor gibiydi. kafam dağınık olduğundan anlamlandıramadım. sonra sevgili aslı'ya mesaj atıp, filmde dair bir iki şey sordum. yanıtlarıyla kafam aydınlandı filme devam ettim. son bir saati çok iyiydi. izleyin. kimseye bilerek ve isteyerek kötülük yapmayın. 


I'm thinking of ending things; açık ara izlediğim en değişik filmlerden! ve yine açık ara hakikaten en zor anladığım, bitince ekşi'ye koşup ulan benim gibi anlamayan çoktur işalla diye diye entryleri okuduğum bir film:))) haneke'nin cache filmini izlediğimizde de böyle olmuştuk. filmden sonra beraber izlediğim arkadaşımla konuşmadan ekşi'yi açmış film üzerine yazılanları okumuştuk yine aynı duyguyla; bir ben anlamamış olamam değil mi? yalnız bu filmde bir sahne var, bütün filmi o sahneyi izlemiş olmaktan dolayı affedebilirim. bir kavga & dans sahnesi; şiir gibi bir sahne. iyi ki izledim. çok enteresan bir film arıyorum, diyorsanız biçilmiş kaftan. 


geçen gün aaaa yeter ev dizi iş üçgeni diye kendi kendimi azarlayıp boğaz hattına indim. ortaköyden bebek'e yürüdüm. arada kahve molasını arnavutköy'de verdikten sonra niyetim sarıyere gitmek olsa da istinye'de indim otobüsten. belediyenin sosyal tesislerinde bir zeytinyağlı tabak söyleyip karnımı doyurdum. iki konuda eleştireceğim sosyal tesisi. bir; soğuk tabaklar hazırlanıp koyuluyor tezgaha ve sipariş verince hoop diye geliyor masaya. mezeler kendi kaplarında kalsa üstleri öyle kurumaz. bir tabağı hazırlamak da ustanın bir dakikasını almaz. bir kaşık ondan bir kaşık diğerinden bir de minik enginar, oldu işte. önümüze gelen tabak da öyle içi geçmiş gibi görünmez. ikincisi, ki bu daha mühim olanı. maskem yere düştü ve tabii ki çöpü boyladı. sosyal tesiste maske yok! küçücük börekçiler bile tezgaha bir kutu maske koyuyor; olur ki unutan olur, düşüren olur versinler diye. kocaa belediyenin sosyal tesisinde maske yok müşteriye verecek. eko başkan bira da koydurmadı zaten oralara. hep bir ortadan ortadan sağa yanaşık politikalar. bu da genele dair bir eleştiri. ha tabii ikisini birleştirirsem eleştirilerin; eko başkan bir portreye onyüzmilyon verene değin bütün sosyal tesisleri maskeye boğar ve bizim mahallemizi de  çiçek gibi yapar o paraya derim. 


istinyeden sonra yeniköy son durak. yeniköy kitapçısı son zamanlarda en keyif aldığım keşiflerimden biri. ikinci el kitap, yeni kitap, kahve, müzik yani bir kitapçıdan ne bekliyorsam, hepsi var. iki saat kadar oturdum, kavgam diye norveçli bir yazarın karl ove knausgaard 'ın kitabı. norveç edebiyatını pek bilmediğimi böyle hiçç tanımadığım yazarlar çıkınca karşıma anlıyorum. dizilerden gözümü alabilsem bu ''sert'' denilen kitabı okuyacağım. ilk sayfaları yeterince enteresan bir romana giriş için diyeyim, burada  bir virgül koyup kitap bitince noktayı koyarım, deyip yazıyı da sonlandırayım. 


iş yerimdeki sorunlar iş yerimi değiştirmem ile sorunlar yerinde kalırken ben yer değiştirerek farklı bir çözüm üretmiş oldum, kendimce))) masam eski püskü ve tavanı akan bir köşedeydi. 6 ay bütün çabalarıma rağmen ne fiziksel koşulları ne de bir takım şimdi burada girmeyeceğim teknik konuları resmi başvurularıma rağmen değiştiremedim. bir haftada hem idari ceza alıp ( o da başka bir hikaye) hem de 6 ayda çözülmeyen sorunlara ''artık yeter bu fiziksel şartlara daha fazla katlanmak istemiyorum, yerimi değiştirin'' deyince bir haftada yer değişikliğim yapıldı! sanırım fiziksel ve diğer maddi şartlar zaten benim gitmemi sağlamak için özellikle düzeltilip iyileştirilmiyordu, diye düşünmemem için hiç bir engel yok. güzel olan artık şef ile beraber çalışacak olmam. kendimi öyle avutuyorum;) yoksa yılbaşına kadar bile dayanabilirsem ne ala çünkü çok ama çok sıkıldım, üzüldüm, kaygılandım. beş ay süren bir soruşturma süreci kadar insanı yıpratan bir şey yok! sorun da ne biliyor musunuz? mayıs ayında sokağa çıkma yasaklarının ve salgının en zor zamanlarında bir gün imza atmaya yetişememem! inanması zor ama  bu sebepten 19 kişinin ifadesi alındı, iş yeri huzursuz oldu ben kaygı ve  anksiyeteye varacak duygu durumları yaşadım ve sonuç; uyarı cezası. beş ay sonra sonuçlanan soruşturmadan çıkacak sonuç bu olacaktı zaten, çünkü bir gün işe gitmemenin ( ki özrüm olduğunu herkes biliyordu) cezası budur zaten. burada psikolojik baskı ve mobbing olan bunu beş ay gibi çok uzun bir zamana yayıp beni huzursuz etme çabası. başardılar. aldılar karşılığını, tayin istedim. daha fazla yazmayayım. sinirlerim bozuluyor çünkü. 


işte böyle bir yandan pandemi, bir yandan iş yeri handan kendini iyi ayakta tutuyor:))) yaşasın güzel yemekler, güzel filmler, güzel diziler... ve daha bir kaç güzel şey;) 


günaydın 

1 comments:

  1. Adsız dedi ki...:

    bozmayın moralinizi sağlığınız yerinde mi aslolan o inanın. her şey zamanla düzeliyor. Hülya