okuduklarım, izlediklerim ve dahası

19 Ocak 2020 Pazar
haldun dormen'in anılarını okumak istanbul sanat yaşamının ve tiyatro dünyasının arka bahçesinde gezinmek gibi bir şey. yaklaşık 700 sayfa! tuğla boyutuyla ancak evde okunuyor anacım bu yanıma alayım seyahate gideyim desen çantanı taşıyamazsın. çocukluğundan ailesinden başlamış anlatmaya dormen, vay be dedim ben o zamanları okurken; bayağı zengin bir ailenin çocuğu dormen, ayşe arman ne şanslı kadınsın, sen! diye de geçti içimden. yky yayınlarından çıkan kitabın 38 lira etiket fiyatı var. 

*** 

kurumsal hayatta ilk 100 gün: bu kitap benim okuma tarzımın ve iş yaşamımın tam tersi bir dünyayı anlatıyor. ben 30 yıldır kamuda çalışıyorum. özel sektör deneyimim hiç olmadı. kitabı hediye aldım. spordan çıkmış biraz soluklanayım, dediğim bir mekanda lansmanına denk geldim. yazarı ile tanıştım, 40 yaşlarında alper girgin; başka kitabı var mı bilmiyorum ama lansmanda epeyi heyecanlı olduğunu gözlemledim. ailesi de destek için yanındaydı. fazla kalmadım ben, bir kahve içip kitabı çantama atıp, eve koştum:) 

*** 

tolstoy ve dostoyevskiler sevgili canan'ın hediyeleri. çevirileri yapan da kardeşi:)))) böyle de bir entelektüel çevrem var. 

*** 

izlediklerimin hepsini yazsam yazı çok uzar. en iyisi son aklımda kalanları yazayım. 

*** 

grace and frankie; bu diziyi yorgunluk atmak, kafa dağıtmak için izliyorum. bir de biliyorsunuz jane fonda bizim ilk gençliğimizin bir figürü. severim kendisini şimdilerde aktivist olarak da gayet güzel eylemlere imza atmakta. izleyin, seveceksiniz. 

eye for an eye: ispanyol filmlerini biraz da günlük ispanyolca aklımda kalsın diye izliyorum. bu film dram, izlemesi biraz zor. duygusal biriyseniz ya da hamileyseniz, önermem. 

live twice, low once: yine ispanya yapımı bir dram. alzheimer hastası bir yakınınız varsa film size çok şey anlatabilir. değilse de alzheimerlı biriyle yaşamanın nasıl olacağını görebilirsiniz. yürek acıtıcı bir film. 

the bonfire of destiny; gerçek bir olaydan yola çıkmış bu dizi fransız yapımı. 
orijinal adı: la bazar de la charite: 1897 paris, günlük yaşam, alt tabaka ve zenginlerin onlara nasıl davrandığı gibi günlük yaşam tarihini merak ediyorsanız, izleyin. 

*** 

şimdilik bu kadar film kitap, yeter. 

*** 

film izlerken 
*** 
her şey canımız sıkılmasın, diye. niye? çünkü canım sıkılınca çantamı sırtıma takıp hindistana kadar yürüyebilirim! otuzlu yaşlarımda çok canım sıkılırdı. kendimi çok didiklerdim, çok gezerdim. o zamanlar hemen hemen bütün sahillerini gezdiğim dönem türkiyenin. şimdi kendimi didiklemiyorum, uzun yıllardan beri. değişiyor, dönüşüyor, olgunlaşıyor, yaşlanıyor ve yeni gelen güne ve koşullara göre kendimi ayarlıyorum. türkiye sahilleri benim gezdiğim 2000 li yıllara göre artık çok beton çok kalabalık. son 10 yılda yunan ve ispanya sahillerini gezmek daha zevkli ve lezzetli:))) yemekten hiç bahsetmedim, değil mi bu yazıda. o da sonraki yazıya kalsın. 

hadi ben film izlemeye sonra spora sonra da pazara. 

pazar günü çok farklı bir şey yok ise programım bu; hafif bir kahvaltı akabinde spor oradan çıkınca yolumun üstündeki semt pazarından alışveriş ve ev. pazar günleri bu rutin iyi; dinlendirici. 



0 comments: