kendimi yokluyorum nasılım diye, garip bir ruh halindeyim. geceleri sırtıma bir şey batıyormuş gibi bir ağrı çekiyorum. ağır iş yapmadım, ağır bir şey kaldırmadım ama ağrı var. ağrı psikolojik mi yoksa hastaneye gitsem mi diye düşünüyorum, henüz gitmedim.
basit kahvaltılar hazırlıyorum. richard, yemek yemem için söz verdiriyor bana. sıkça canan ile sohbet ediyoruz, iyi geliyor.
tv izlemiyorum ama gündeme hakimim; twitter, ekşi sözlük, bloglarda az biraz herkesin kendi ruh halini anlattığı yazılar var.
günleri şaşırdım! bugünün cumartesi olduğuna inanmakta zorluk çektim, çünkü ben perşembe diye biliyordum. orada kalmışım ben. cuma nasıl geçti hiç bir fikrim yok.
sabahları evden çıkmak için zorluyorum kendimi, meral hanımlara bir uğruyorum kalabalık değilse, biraz laflıyoruz. sonra esentepe'ye geçiyorum, orada çay kahve sohbet...
havalar bir garip, lodos var. feribotlar iptal oluyor. annem gelecekti gelemedi.
taşınmak için yere karar vermem gerek. köye mi gitsem, akyaka'ya mı insem... henüz karar veremedim. ama bir an önce kararımı vermem gerekiyor. kararsızlığı sevmem.
istanbulu, kaosunu, kalabalığını her şeyini seviyorum. bu başka bir mevzu. kaygı ile yaşamak çok kötü. istanbulda deprem ne zaman olacak bilmiyoruz ama olacak. kaygı, yorucu. bunu hayatımdan çıkarmalıyım.
işte böyle
2026 diyorlar istanbul depremine, yerleşim yeri olarak bir kaç saat yakınlık seçebilirsiniz.