evden çıkarken aklımda kelebekli kahvaltı takımı almak vardı ama bırakın tabak çanağı benzer tek bir şey almadan, çantama birbirine benzemez iki kitap, bir alaaddinin sihirli lambası şeklinde çakmak, iki üç kolye, bir taşlı bileklik gibi birbirinden alakasız şeyler atmadan önce bir sergi gezip bir kaç kahve yuvarlamıştım bile! sergi ''pontos'' reasürans pasajının galerisinde, orada burada bir kahve derken pasajda karşılaşmalar... ve nasıl geçtiğini anlamadığım saatler, biraz şehirlerden, biraz orhan pamuk'un romanlarından biraz alaaddinin dükkanı derken kitaplar istanbul ve semt üzerine laflayarak dolaştığımız sokaklar... bu da istanbulun hallerinden biri işte. artık istesek bile bir eşini bulamayacağımız hepsi birbirinden farklı anılara geçmişe sahip takıları hediye eden arkadaşımın dediği gibi '' hepimiz başka sayfalarını okuyoruz istanbul'un'' ahh bayıldım bu tespite! o, saatleri takip edermiş, ben kitapları... yolumuz kesişti işte.
kaç gündür kitaplar bana ben kitaplara bakıyorum, okuyamıyorum hala... ama ressam vasıf'ın anılarını elime alsam bırakamayacağımdan da eminim. nihayet bugün yarım saat kadar önce daha önce hiç murat gülsoy okumamış olan ben, kitabı açtım ve başladım. sonra sayfa 23te istanbul için şu cümleleri okudum, bir daha okudum, bir kalem aradım altını çizmek için yakınımda yoktu. laptop daha yakındı, açıp yazmaya başladım. cümle şu;
''İstanbul eski şehir, yorgun, milletler gelip geçmiş üzerinden altını üstüne getirmişler, o da ne yapsın hepsine adapte olmuş bir şekilde, her dilde konuşmayı öğrenmiş. o yüzden istanbul'a gelen hemen aşina hisseder kendini, bir daha da gitmek istemez başka bir yere.'' ressam vasıf'ın gizli aşklar tarihi/murat gülsoy/sayfa 23
dadadadan! tam da bugünlerde istanbuldan gitmek üzerine hemen hemen hepimizin zihninin kıvrımlarında hesaplar / planlar gezinmeye başlarken karşıma çıkan cümleye bakın!
sanıyorum kitaptan böyle notlar ala ala okuyacağım.
devam edecek