mecidiyeköy pazarına bayılıyorum! hiç uzağa gitmeye gerek kalmadan hemen hemen her uğradığımda nefis bir elbise
kaptığım bir giysi tezgahı, her şeyden az az almamı diğer pazarcılar gibi asık suratla değil gayet güler yüz ile ve en iyilerini seçerek hazırlayan 2 ayrı sebze tezgahı ile gayet rahat ettiğim bir pazar; tabii ki bu hemen olmadı.
hafta sonu yine sensai ile seyahat süresince epeyi yorulan ve yıpranan cildimi kendine getirdik önce. bir kaç gün içinde bütün sorunlar geçer dedi sensai uzmanı hatta elleri sihirli uzman da diyebilirim kendisi için. sensai ürünlerinden almak isterseniz; istikamet, beymen zorlu.
zaman zaman seyahat notlarıma bakıyorum; lizbon terminali çok güvenli bir yer değil, diye yazmışım. saat satan adamlar var. bir iki defa yaklaşıp avucunun içine sakladığı saati gösterip svoç gibi bi'şey söylüyor ama alanı görmedik biz otobüs beklerken julian ile. ancak en enteresanı elindeki bir avuç bozuk euroyu gösterip 1 eurosunun eksik kaldığını bilet için, söyleyen abiydi. onun epeyi esprisini yaptık, abi nereye gideceksin de 1 euro eksik?:))
bir de avrupa şehirleri çiş kokuyor diyorlar ya, doğru. çünkü küçük şehirler dışında -mesela cordoba terminalinde ücretsiz- tuvalet paralı; 50 cent. e evsiz insanların 50 centi tuvalete verecek halleri yok; dahası en çok evsizin bulunduğu yerler terminaller. ve tuvaletlerde çalışanlar o şehrin en alt tabakasındaki insanlar; hal böyle olunca bozuk paranız yoksa rica bile etseniz tuvaleti açmıyorlar. şehirler de kokuyor işte. olay budur.
lizbonda bir diğer dikkat edeceğiniz şey hostele giriş saatiniz; benim kaldığım hiç bir hostel bugüne kadar otel gibi saat uygulaması yapmamıştı, sabahın erken saatinde girdiğim lizbondaki hostel ise sabahtan öğlene kadar olan saatleri 1 gün saymış! epeyi sinirlendim bu duruma ve onlara da hatırı sayılır şekilde bunu belli ettim. lizbon bakımsız bir avrupa şehri; gitmeseniz bir şey kaybetmezsiniz. bir sevilla bir granada çok daha güzel ve insancıl; lizbondan.
sevilla mandalin ağaçları ile özellikle siesta saatinde kimseler yokken sokakta gezmenizi tavsiye edeceğim bir şehir; gezin; acıktıkça jamon yiyip bira / şampanya için. hostel gayet güzeldi evet biraz bakımsızdı belki ama rahattık. lizbondaki gibi kahvaltının bulaşıklarını biz yıkamıyorduk:)
aaa julian'a marinaleda'yı anlattığımda '' sen bir film görmüş olabilir misin?'' demesini yazmalıyım, ben de yok truman show değil, gerçekti marinaleda, dedim.
ay hostel tiplemelerini yazacaktım ben;
bak şimdi her hostelde en az bir tane hijyenden falan bihaber yere belenen bir kadın vardır. ben onunla granada da karşılaştım:) önce gecenin bir vakti koymuş poposunu valizinin üstüne öyle hani yeni tanıştığın insanlarla boş boş ettiğin sohbetlerden birini ediyor, çekik gözlü bir kız ile. saat 12 handan uyuyacak; önce bu odada kalıp kalmadığını sordum, ıhh bizim odamızda kalıyormuş sonra ışığı söndürdüm ki yani artık bu boş sohbete boş ver uyu, demek için. sevmiyorum ben sadece ortak noktanın orada uyumak olduğu bir başkası ile boş boş sohbeti. bir de sürekli yemek pişiren tipler var ki onları hiç anlamıyorum; gezmeye mi geldin yemek pişirmeye mi / ne zaman gezeceksin? hadi sabah bir kahveyi anlıyorum, o da her yer geç açıldığı için sonra zaten her hostelin yakınında mutlaka bir ekonomik market oluyor, içki alıp içmek için siesta vaktinde ideal o arada internet vs dinlenme olayını da aradan çıkarıyorsun da sürekli yemek yapmak nedir arkadaş!
hah o belenen tipten başka bir de sürekli birlikte gezelim diyenler çıkabiliyor ki ben birine artık kırıcı olmak pahasına yalnız gezmek istiyorum, çok teşekkür ederim şimdiye kadar ki arkadaşlığın için demek zorunda kaldım. kimseyi sıkmayın hostelde rica ederim ya isteseydi biri ile çıkardı kişi gezmeye.
işte böyle, biraz istanbul biraz seyahat notları yazayım dedim sabah sabah. en rahat şehir her anlamda barselona; senede 45 milyon turist ağırladıkları için hosteli en pahalı ( 30 euro gecelik kişi başı ) ama en temizi, sabah kahvesi olan ve sabah geldiniz diye iki günlük parayı almayı aklından bile geçirmeyen barselona:) ve sevilla sevdim sizi. granada istanbul gibi sultanahmet eminönü karışımı, marinaleda bir ütopya, malaga döner bira deyince aklıma gelecek şehir, lizbonu almıyorum sıralamaya ve tabii 2 saat kaldığım buna rağmen kahvesini sevdiğim madrid ve tren istasyonuna bayıldığım.
sonra thy ile ilk kez uçtum ben; şarapları fındıkları gayet güzeldi. pegasus ile bir yerden bir yere gidiyorsun; thy ile uçtuğunu hissediyorsun.
geldiğimden beri özlediğim istanbul mekanlarına gidiyorum; nevizadede aldım soluğu geçen akşam, sonra sabah fıccın oldu istikamet bir tulen çorba ve sonra leyla hanımın yönlendirmesi ile patatesli velibah ile bünyeyi toparladım. fıccın hep çok iyi.
ay çok uzun oldu bu yazı; günaydın
yolda olmak; ne muhteşem bir duygudur.
0 comments:
Yorum Gönder