ferzan özpetek / bir nefes gibi; çok iyi olmayan bir roman üzerine

25 Haziran 2020 Perşembe
ferzan özpetek'in hayranı değilim. 

kendime hayranım:) 


filmlerini de kitaplarını da denk gelince izleyen alan biriyim. kendisini biraz murathan mungan'a benzetiyorum; çok basit günlük olayları dahi allayıp pullayıp yazıp kitap / şiir / film olarak pazarlıyor ikisi de yıllardır. başarılılar mı? e vallaha evet, bak ben bile niye beğenmediğimi / sevmediğimi yazmak için klavye tıkırdatmaya başladım. ben bile derken kolay kolay kimseye ve bir şeylere kıymet vermeyen bir yapım olduğundan. 

neyse, geleyim romana. evvela, çeviri kötü. dün gece benim için geç saatte başladım kitaba ilk sayfalarda daha bir yerden bir yere '' geçtim'' diyen karakterler gözüme batmaya başladı. bir yerden bir yere geçilmez. gidilir. bu geçmek ilk ne zaman hangi dizide kullanıldı ve günlük dile girdi, bilmiyorum. geçelim. dere geçilir, konudan konuya geçilir ama ben eve geçeyim, ofise geçtim vs. vb. kullanımı yanlış. eve gidilir, ofise gidilir, ofisten eve gidilir. 

sonra 70 yaşındaki italyan bir kadın sanmıyorum ki 70 lerde '' aşırı rahat'' tabirini kullansın. '' çok rahat'' doğru kullanımı. bu da gözüme battı. 

bir diğeri daha romanın başında iki kız kardeşin koca ya da sevgililerini
 '' paylaştığı'' o kadar barizdi ki... romanın girişinde finalini hissetmek ve bunun doğru olduğunu bilmek sıkıcı bir iş gününde okurken haklı çıktığını da görmek romandan bırakın zevk almayı hadi bitireyim demeye getirince insanı, başarısız oluyor işte okur gözünde. 

aceleye gelmiş düşüncesi bana çok doğru gelmiyor sanki ikinci kitap ya da kitap filme çekilirse son anda attığım düğümün çözülüşünü görmek için alınır / izlenir düşüncesi planlanmış ve en sonunda o düğüm atılarak '' nasıl'' sorusu sordurulmuş, okura. 

işte, bütün bu yazdıklarımdan sonra diyorum ki; ferzan özpetek pek iyi olmayan bir yazınını sürmüş piyasaya. 

*** 

ferzan özpetek'in kitabını alacağıma samimiyetinden hiç şüphe etmediğim epi topu bir kez yüz yüze görüşmeme rağmen ve blogundaki yazılara zaman zaman sert eleştiriler getirsem de gülümsemesini ve '' haklısın handan'ım'' deyip yine de bildiğini yazmaktan / yapmaktan çekinmeyen sezen'in ( sezen türker) yaz romanı olsun, diye hiç de iddialı olmadan yazdığı romanını alsaydım:)))) o zaman sezen'e  '' oyyy bu cümle hiç olmamış!'' diye eleştirilerimi
 ( olacaksa) ilk elden ulaştırırdım:))))) online satıştaymış sezen'in kitabı, ben internetten kitap almayacak kadar yaşlı ve huysuz bir kadın olduğumdan, remzi kitabevi'nden ferzan'ın kitabını aldım çıktım; şu günlerde hiç kafamı yormayayım, öylesine roma istanbul hattında geçen bir uzun yazı okuyayım diye. ama ne roma ne istanbul ne de gizli eşc,insel karakterlerin açılımının yapılmadığı, her şeyin yarım yamalak kaldığı bir 160 sayfa okudum. kötü mü? yok değil. zamanım bol benim. eleştiri yapabilmek için de ( kitaplar için) okumak gerekli diyen eski huysuzlardan olduğum için. bu yazıyı bana yazdırması için o kitabı okumam gerekiyordu. bu benim için artı. bitti. 
*** 

şu anda biralı tavuk pişiriyorum. dün can sıkıntısından yine deniz türkali'nin yemek kitabını okurken gözüme takılan bir tarifti. tavuk birada pişiriliyordu. sanırım o tarifi hale soygazi vermiş deniz hanıma. ben de tencereye en alt katına soğanları salata doğrayıp üstüne maldon deniz tuzu serpip üzerine tavuk butlarını yerleştirdim:) sızma, tane karabiber, en üst sıraya da pembe domates ve sivri biberleri dizdim.kendi içtiğim biradan bir bardak da tencereye boca ettim.  şu an kısık ateşte pişiyor. sonucu yazarım:) 
*** 

yemek, bundan sonraki iş yaşamımda da üstüne bir şeyler yapmak istediğim geziyle birleştirip hayatımın merkezine koymak istediğim bir zevk. benim zevkim. 

*** 

siz okurken ben yemeğe bir bakayım, biramı tazeleyeyim. sonra yine yazarım. 


son anda gelen edit:
umarım özpetek kitabının ikinci baskısında bu geçelim ve aşırı sözcüğünün aşırı yanlış kullanımını düzelttirip öyle okura sunar. 



0 comments: