boşuna ''almanya acı vatan'' diye film çekmemişler; alamanya yazısı geldi

7 Ocak 2020 Salı
gelin size biraz almanya anlatayım. daha önce de defalarca yazdığım gibi ben sadece bir bilet alıyor ve yola çıkıyorum. bu bana istediğim yerde kalma özgürlüğünün yanında sürprizlere açık bir seyahat şansı sunduğu gibi zaman zaman yer ararken yorulduğum da oluyor. eh onu da bir bira ile atıyorum, sorun değil. bu iyi bir şey çünkü eğer ben almanyaya gitmeden o generator hostel denen çalışanlarının lanet olduğu (ki odalar da öyledir muhtemelen, kötü insanların iyi yer işlettiğine hiç denk gelmedim, ama iyi insanlar vasat yerleri bile güzelleştirir) yere ben ay merkezde deyip para yatırmış olsaydım, muhtemelen ilk kavgamı onlarla etmiş olurdum. niye mi? niye olacak, ulan nakit para kabul etmiyorlar, e internet şifresini ver kartımı alışverişe açayım diyorsun, ödeme yapmadan vermem, diyor! uzatmayayım, hostel mantığı ve kültürü ile işletilmiyor bu generator, zaten böyle devasa hostel mi olur yav! geçelim. kalmadım. 

hamburg biletini alırken bir kaç gün hambur bir kaç gün de bremen diye kabataslak plan yapıp çıktım evden, çariçe mantom ile:) iyi ki bunu giymişim; hamburg çok soğuk ve çok sert bir şehir. her iki tanımı da gerçek manalarında kullanıyorum. 

neyse, hosteller pahalı, oteller daha pahalı elbette, otel resepsiyonistleri ya afgan ya türk, hamburg bir göçmen şehri. buldum bir boktan otel. attım çantayı, gezdim turistik yerleri. sabaha da balık market, sonra bir alman arkadaş edindim. ama bu hamburgu sevmeme yetmezdi. hemen öğleden sonra bindim otobüse doğru bremen. 

*** 

bremen küçücük turistik kırmızı tuğlalı binaları ile sevimli bir şehir. ama handanın hostel arama macerası devam ediyor. ilk girdiğim hostel tren istasyonu yakınında adını bir yazmayacağım bir hostel. bir kurallar silsilesi bir kurallar, sanki askerliğe geldim hostele. burada da fiyatlar yüksek, garip bir kurallar zinciri derken, bir ara toparlandım tam kalacakken yok ya ben sizden hoşlanmadım ( yani hostelden, kızcağızın bir suçu yoktu) deyip kayıt kağıdını yırttım, hızla çıktım oradan. sonradan başka bir blogda gördüm; sadece ortak salonda internet varmış, o da gece 1 de kapanıyormuş. haaa buradaki en büyük sorun yatak çarşaf vs paralı olmasıydı. avrupada hatırı sayılır sayıda şehir ve dahi köy gördüm, böyle bir şey görmedim! ele gitsin. 

*** 

sonra sağolsun kısacık saçlı bir kadın bana dobben sokağı dedi. hosteli buldum. son gün eğer gece o sarı çıyan görevli petekleri buz gibi kapatmasa buradan övgüyle bahsedecek, tavsiye edecektim. ama yok o sarı sakalına sıçtığım görevli kapatmış doğalgazı defolup gitmiş. tabii sabah bunu bir başka gelen görevliye söyledim. son gecenin parasını geri aldım ama sinirim geçmedi arkadaş! 

*** 

almanyaya gitmeyin, almanyaya gidecekseniz hamburga gitmeyin, yok ben almanyaya hem de hamburga gideceğim derseniz noel zamanı gitmeyin. 

*** 

bremen rahatlıkla yürüyüp gezilecek bir şehir. ben iyisini bulamadım ama iyi hostel de vardır mutlaka. ama iyi restoran ve kahvelerini buldum; bolca sıcak şarap içip yine bolca döner ve sosis yiyip yürüdüm yürüdüm yürüdüm. 

*** 

ben bu yaştan sonra ne almanyada yaşarım ne de şu nisandaki berlin biletinden sonra almanyaya gitmeyi düşünürüm. 

*** 

yaşayabileceğim ülkelerin sıralaması; yunanistan, ispanya, 

*** 

seyahate gidip geldikten sonra herkes ya nasıl bu kadar geziyorsun, sorusundan sonra bir de bileti kaça aldın, diyor. sanki bir tek bilet parasıyla bitiyor her şey. gariptir ki bizim insanımız iki şeye odaklı; bileti kaça aldın / bileti ne zaman aldın? yahu bir kaç hafta önce aldım, ne var yani. hostelde kalıp çok lüks restoran ve meydandaki kafelerden kaçarsan sen de gezebilirsin. ama yok hep bir '' nasıl geziyorsun böyle çok'' sorusu var zihinlerde, aslında alttan alta neyse bu yazıda yazmayacağım o kadınlık halleri yorumunu. o başka bir yazının konusu. 

*** 

yalnız dönüş uçuşum harikaydı! pasaport polisinin bütün garip davranışlarını atlatıp ( pasaportumu sayfa sayfa incelemesi uzun uzunnnn gibi) uçağa bindim. öncesinde akyakadan bir çift ile tanışmış laflamıştım. masadan masaya ışıklı meyve gönderilen gazinolar gibi ben de onlara buzlu buzlu içki yolladım:)))) 3 saat keyifli keyifli içkilerimizi yudumlayıp, indik istanbula. hamburg havaalanı eh işte diyebileceğim bir alan. bugüne kadar gezdiğim yerlerde en keyifli havalimanı bajaras havalimanı (madrid) idi. çalışanlar neşeliydi güler yüzlüydü, makyaj yapalım size, deyip davet etmişler makyaj yaparken de elime bir içki tutuşturmuşlardı. sonra uçaktaki görevliler de çok iyi çıkmıştı, o uçuşta. hostesler bildiğin bar açmışlardı bana, neyse şirketin adını yine de yazmayayım. 

en kötü havaalanı ise açık ara belgrad havaalanı idi. şişli etfalin bekleme salonu gibi sıkıcı basık bir salonda beklemiştik. ay aklıma geldi, sinir oldum yine. şehir o kadar güzel ve ışıklı iken uçağa binmek bir eziyete dönüşünce seyahat aklınızda çok iyi kalmayabiliyor. 

*** 

işte böyle, alman pasaport polisi garip bir şekilde psikolojik olarak üstünlük sağlamaya çalışıyor, daha ülkeye girerken de ''neden geldin'' diye sormuştu, polis. travel, dedim ne diyeceğim. 

*** 

anlamak ile kabullenmek başka şeyler. almanyanın kuralcılığını anlıyorum, bu kadar göçmeni kabul edip en altlarda çalıştırırken zapturapt altına almanın tek yolu bu. bana uymadı ayrı konu. 

****

ben ispanyol sıcaklığını, yunan rahatlığını seven bir kadınım. 

***

seyahat güzel şey. bütün bunları nerede tecrübe edecektim yoksa ben. 2023 yılında 50 yaşıma gireceğim. o sene kendime bir lüks gemi turu hediye edeceğim doğum günümde. şimdiden öyle bir karar aldım, hem de böyle üst kamaralarda ( alt kamaralar daha ucuz ya ben lüks alıcam) eh elli sene dolu dolu yaşamış olmamın verdiği hazzı 50 ye de taşımanın bir başlangıcı olmalı, değil mi? 

işte böyle seyahat planları ve hayalleri, bolca film ve dizi izlemeli, yemek yemeli, içki içmeli, yaşamalı yaşamalı yaşamalıyız. 


***

başka bir sürü şey var yazacak aklımda ama çok uzun oldu bu yazı. ben bir yemeğe çıkayım, siz okuyun. 





2 comments:

  1. selen dedi ki...:

    "yaşamalı, yaşamalı, yaşamalıyız" ne güzel demişsiniz..

  1. makyajliyorum dedi ki...:

    Ne güzel gezmişsin oooh, sefan olsun :)