zemun, belgrad'ın ilçesi; daha önce osmanlı belgrad'a hakim olduğunda, zemun'a habsburg hakimmiş o avusturya esintisi mimari oradan geliyormuş. bu teknik bilgiden sonra gelelim benim zemun'uma.
otelden taksi çağırtıyor ve 700 sırp dinarı tutacağını öğreniyorum, taksici her yerde taksici anacım, o yüzden tedbiri elden bırakmamak gerek. evet, hakikaten 15 dakikada gidiyor 730 dinar gibi bir rakam yazıyor taksimetrede.
nehir kıyısına inmiş oluyorum böylece. iki gündür tepeden bakıyordum tuna'ya.
sıra sıra cafeler restoranlar kocaman ağaçların altında; henüz sabah hepsi hazırlık yapıyor ve hepsi birbirinden güzel. bir uca kadar yürüyüp bir espresso yuvarlıyor sonra taksiyle geldiğim yöne doğru geri yürüyüp ikinci el ve diğer küçük butikleri geziyorum. bir çanta ve elbise beğeniyorum ama hemen almıyorum biraz pazarında gezip kahve alıp sonra nehir kenarında yine yürüyorum. dikkatimi çeken bir şey oluyor; nehrin bir tarafı restoran ve kahveler ile dolu iken diğer tarafında kocaman ağaçların altında sadece banklar var. koşanlar, banklarda oturup nehri izleyenler, yeşil çay tanıtımı yapan genç kızlar, sokak müziği yapanlar... yani demem o ki nehir sadece restoran / bar / kahve müşterilerine manzara sunmuyor tam aksine hiç para harcamadan da nehir kenarında gününüzü geçirebiliyorsunuz. iyi şehircilik. sevdim.
ismi çok neşeli değil mi ya
gugutka
bir yere gittiğimde hiç bilmiyorsam bile yolu izi japon turistleri takip ediyorum anacım:) hiç yanılmadım henüz. yine iki japonun peşine takılıyorum döne dolana taaa o yukarıdan manzara izleyeceğimiz yere kadar çıkıyorum. hava sıcak dinlene dinlene çıkıyoruz. 200 dinar verip teatar gardos'a çıkıyorum. ve bütün tuna ve sava ayaklarımın altında!
dünyanın merdivenini tırmanıyorsun döne döne
sonra işte buraya çıkıyorsun
iki saat gezip dönerim dediğim zemun'u öyle çok seviyorum ki akşama kadar o kahve senin bu yerel bira benim ay bir de pazarın karşısında oturayım insanları izleyeyim diye diye akşamı ediyorum. gezerken buraya bir daha geleceğimi hissediyorum. ikinci el mağazadan beğendiğim çanta ve elbiseyi alıp, sahibesi zarif kadın ile birbirimize iyi günler diledikten sonra zemun'dan ayrılıp belgrad sokaklarına atıyorum kendimi.
zemun, küçük güzel bir kasaba. hostel de var, gördüm ama girip sormadım kaç paradır nedir ama belgraddan çok daha ucuz olacağı muhakkak. buraya rahat rahat 3 gün ayrılabilir, nehirde gezinti, deniz ürünleri ile uzun akşam yemekleri, iç kısımlarda yerel barlarda vakit geçirilip gayet güzel alışveriş yapılabilir.
üç gün kaldın handan belgradda hiç mi olumsuzluk yaşamadın, derseniz vallaha çok ufak bir iki şey dışında, biri bilmem kaç yıllık restoranız biz diyen yerde alelacele yemek yemek için sipariş verip masaya yöneldiğimde yalnızım diye beni zaten sokaktaki masaların en arkasına yani yayalarla en yakın masaya yönlendirmek istemelerine hiçç kızmadan popomu sallaya sallaya o masaya oturmam ben canım, diye elimi sallayıp uzaklaşmak, oldu.lan ben istanbuldan gelmişim, hizmet sektörünün ciğerini biliyorum, sen kimsin ki ben yalnızım diye en kötü masa örtüsü lekeli servisi açılmamış masaya yönlendireceksin!. hahayyyt güleyim bari. başkasına yap canım bu ayakları benim gibi huysuz kadına yapamazsın bu numarayı. ay epeyi sinirlenmişim bak yaza yaza... bitti
ben bir kahve içeyim artık belgrad yazılarına son vereyim.
en son aldığım kitap mehmet yaşin'in yumurta nasıl kırılır, diye esprili bir isim verdiği yumurta üzerine kapsamlı bir kitap. eğlenceli, kolay okunur ve okurken canınızın yumurta çekmesi garanti. mehmet yaşin'i ben daha yemek bu kadar moda olmamışken hürriyette okurdum, o zamanlar bir de tuğrul şavkay vardı. oy yaşımız da iyice çıktı ortaya. neyse. kitap eğlenceli güzel. menemen garantili.
yeni rota benim haz coğrafyama ( bu tabiri susan sontag'tan yürüttüm! haz coğrafyası, ulan nasıl güzel bir tanımlama) benim haz coğrafyam tabii ki yunanistan. adaları özledim, kalamarı ahtapotu soğanlı peynirli salatayı alfa birayı yani bütün yunanı. önce bodrum biraz arkadaş eş dost sonra hoop kos oradan artık rüzgar nereye eserse. bu sefer çekçekli valiz değil anacım o valiz yolu kaldırımı düzgün yerler için, yoksa dağ taş in çık kim kimi taşıyor belli değil:))) sırt çantama iki elbise iki bikini bir kimono bir de işte her zaman olduğu gibi bakım ıvır zıvırları atıp, adaları gezeceğim. denize bakıp öğle uykularına uyuyup sadece denizden çıkanları yiyeceğim.
kaçtım ben.
Ya ne güzel gezmişsin Handan. Darısı diğer tatilinin başına...