kitabı az önce bitirdim. dün gece de bitirebilirdim o kadar yorgun olup uyuyakalmasaydım... doppler'den bahsediyorum, erlend loe'nin yazdığı.
loe, norveçli bir yazar ve elimdeki kitabı tek kelimeyle çarpıcı! ilk satırlarda aaa bu kadar da olmaz ki diyecekken tam yok yahu tam da böyle olabilir işte salıncağında epeyi bir salladı beni loe, sonra sakinledim ve anlattıklarının hepsine harfiyen inanıp okumaya devam ettim. son 8 sayfasında ise bitmesin diye kalkıp kendime yiyecek bişeyler hazırlasam da hemencecik kitaba geri dönüp bitirdim ve şimdi de bu satırları yazıyorum. ay arada su almaya çıktım, pardon. aslında bugün hangi pazara gitsem nereleri gezip hangi lokantada yemek yesem diye düşünürken kitabı okumaya devam etmemle birlikte, hiç bir pazara gidip bişey almayacak lokantaya da gitmeyeceğim, deyip biraz da kitaba saygı duruşunda bulundum. su aldım ama itiraf edeyim.
toplamı 116 sayfa bir de son iki yaprakta 3 sözcük var. bu kitabı alın okuyun. sonra da hayatınıza bir daha bakın. bişey değişmedi mi, olsun, en azından loe'yi tanıdınız. ben şimdi bi koşup gidip yky de diğer kitapları var mı ona bakayım.
erlend loe
doppler
yapı kredi yayıncılık
116 sayfa
11 lira
***
şimdi gelelim sarajevo notlarına; ben çok iyi saatlerde uçtum önce onu söyleyeyim ve kapres turizme bir defa da buradan teşekkür edeyim. giderken 11 de dönüşte de 12 de uçarak sorunsuz rötarsız gittim geldim. balkan tarafına kampanya yapmıştı thy o zaman almıştı biletleri sevgili canan. sevgiler ve teşekkürler.
sarajevo küçük bir başkent; 500.000 nüfusu var; havaalanı tam benlik, beş tane kapısı inince de binerken de kaybolmadım. ben şehre özel araçla ulaştım ama bildiğim kadarıyla toplu taşıma yokmuş, önce dobrinia mahallesinde espressoları yuvarladım akabinde şehrin merkezi başçarşı'da köfteleri. kötü köfte yemeniz pek mümkün değil burada; belki az daha kötüsü ya da az daha iyisi ama kötü köfte yok! et ve tuz var sadece köftede, tabaklarda da süs püs yok; köfte ekmek ve soğan. tabii ki lüks ve büyük restoranlar var ama benim gittiğim en büyük restoran bira fabrikasının yanındaki restorandı orada da hep bira tattım anacım;) en son filtre edilmemiş olanında karar kıldım. kuru et ve sucuk ise katedralin yanındaki kapalı çarşıda çeşit çeşit, fiyatlar birbirine yakın. buranın ispanyadan eksiği orada yiyemiyor oluşunuz ama ne gam ikinci günden sonra bu şehirde yabancı değilsiniz alıyorsunuz kuru eti ve sucuğu hoop istikamet caffe bann; sahibi size bunları servis ediyor hatta yanında bir de tuna balığı bile olabilir ikramın. cafee bann, nanu köfteci ve celtics bar yan yana aynı pasajda; katedral civarında kime sorsanız gösterir.
gezmesi keşfetmesi çok rahat bir şehir sarajevo; başçarşı civarında hostel çok tren garına kadar da sürekli hostel tabelaları göreceksiniz. fiyat ve temizlik ve tabii ki odadaki kişi sayısını görüp ona göre karar verin, bazan çok iyi görünen otel lobilerinden çakma otelcikler çıkabiliyor arka planda ona da hazırlıklı olun. macera istemiyorum derseniz holiday inn var novo otel var şehir otelleri bunlar havaalanından gelirken göreceksiniz zaten, daha da lüks istiyorum derseniz ılıca mahallesinde beş yıldızlı bosna oteli var:) seçenek çok yani.
para birimi km; bi euro yaklaşık 2 km, sabah börek 2 km civarında ona göre yapın hesabınızı, köfte de 6-7 km arasında, biralar barına göre 2.5 km den 6 km ye kadar çıkıyor. markette 1 km tabii ki
tramvay bileti 1.70 km; başçarşıda görevliler var biletsiz binmeyi düşünmeyin, ılıca'da da turnike;)) ılıca - başçarşı arası yaklaşık 1 saat tramvay ile ama değer; bütün şehri katediyor nefis bir parka ulaşıyor nefis kahveler içip dinlenip geri dönüyorsunuz.
bir teleferik var ama bu aylarda kış geldi diye kapatıyorlarmış, ne kışı ayol dediysek de geceleri soğuğu görünce hımmm kış gelmiş, tamam dedik.
yürüyün yürüyün yürüyün. sarajevo yürümek için süper bir şehir; o bütün turistik şu bina şu taş şu bilmem neyi de unutun zaten yürüdükçe hepsiyle karşılaşacaksınız, merak etmeyin beni dinleyin.
hizmet sektörü çok bizim bildiğimiz/beklediğimiz gibi ne vereyim abime/ablama, bu da bizden olsun abla, tarzında değil. tabii hesap şişirme diye bişey de yok kesinlikle kötü demiyorum yani tespit yapıyorum sadece ne içtiyseniz cırt diye fişi çıkarılıp masanıza koyuluyor, rahat olun. hatta o büyük restoranın garsonları asık suratlı bile diyebilirim. ne gam ben de bahşiş diye en küçük para birimini ( 1 kuruş yaklaşık ) bıraktım, anlamaları için. gülme ama somurtma da lütfen, aş evi değilsin para verip hizmeti alıyoruz şurada.
yaşlılar gençlerden daha garip mesela sizi baştan aşağı süzebiliyor yaşlılar, ha bir de en çok dikkat etmeniz gereken kişiler taksi şoförleri, gel gel yapabiliyor rahatsız edebiliyorlar; sert çıkın. artık hangi dilde what!? dersiniz o size kalmış, o zaman geri çekiliyorlar.
sarajevo için aklımda kalanlar bunlar. mostar için ise kısa yazacağım; sabah treniyle gidin akşam treniyle geri dönün. sadece köprü ve çevresi var gezilecek; çok turist, çok turistik, yerler kaygan, hosteller kötü, oteller pahalı. trenle gidip gezip dönün, mostar köprüsünü de görmedim dememek için.
gezi notları bunlar. kitabım bitti. yeni seyahat için yer düşünüyorum.
yolda olmak; ne muhteşem bir duygudur.
acil tavsiye! doppler okuyun, sarajevo'yu gezerseniz okuyun
Posted by
Handan
10 Kasım 2018 Cumartesi
Labels:
balkan izlenimleri,
doppler,
erlend leo,
kapres turizm,
mostar,
sarajevo
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Kitabı kesinlikle okuyacağım, listeme ekledim. Sarajevo gezi notlarınız için de çok teşekkürler. Gittiğimde yararlanacağım yazdıklarınızdan.