cumartesi sabahı yeşilköy diye uyandım. çok hafif bir kahvaltı hazırlayıp kendime çıktım evden. harbiye'ye kadar yürüyüp yeşilköy otobüslerine binerken sporu da çıkardım aradan diye seviniyordum. yeşilköy yıllar önceden de bir kaç kez gittiğim bir semt; o zamanlar twit instagram falan yoktu; balıkçı hasan'ın hasan abisi henüz yaşıyordu ve biz nefis dil balıkları yiyorduk. şimdi adını unuttum ama çınar otel'in içinde bir restoranda nefis deniz ürünleri yediğimi anımsıyorum. neyse bu eskisi ben şimdi size cumartesi gününün yeşilköy'ünü anlatayım.
hava limonata gibi, nefis; önce bir tur atıyorum, mekanlar henüz boş ve aslında bizde çok öğle rakısı / birası yapan yok; varsa yoksa akşam. oysa ne keyiflidir öğle içkileri; iki tek fazla değil sonra ister öğle uykusuna uyu ister gezmeye devam et.
biraz dolaştıktan sonra balıkçılar sokağındaki eski ev restaurantta bir başka masanın da olması iyi servis başlamış, ızgara yanmıştır artık deyip oturdum. ot yemek istemiyordu canım hiç salataya ota bakmadan kalamar ve ahtapot ızgara söyledim. buz gibi de bira. kalamar da ahtapotta iyi ızgara edilmişti ah bir de soya sosunu az ya da hiç kullanmasalar... ekmekler kızarmış, masaya su servisi hemen yapılıyor, servis elemanı ilgili. bize isli uskumru ikram ediyor. bir bira oluyor iki bira. kahveler eh işte. fiyatlar makul.
***
çarşıda biraz daha turladıktan sonra eleos'un mavi beyaz davetkar ışıklı haline daha fazla karşı koyamıyorum; karnım tok ama kahve içerim, nora hanım ile sohbet ederken bir ara ''şelale'' diyor, ne olduğunu anlamıyorum, sohbete devam ediyoruz; yemeklerden, mekanlardan, adalardan, istanbuldan... bir tabak tatlı geliyor ki işte şelale o! dondurma ve sufle ay ay ay!... dondurmaları yutuyor çikolatayı ona eşlik ettiriyor damağımda bayram havası estiriyorum. eleos telefonları hiç susmuyor ama yer yok bu akşama; önceden aramanızda fayda var ondan yazıyorum bu ayrıntıyı. tatlıdan sonra akşam yoğunlaşacak işleri ile onları baş başa bırakıp ben taksim'e doğru yelken açıyorum.
***
taksim bildiğiniz gibi. tanıdık bir mekana oturup etrafı izliyorum. bir cumartesi günü daha böyle bitiyor. pazar günü önce pazar, sonra enginar, aaa bir de et marine ettim ki onu yazmam gerek;
kuzu kol aldım ve evet o spor salonunda izlediğim biberiye ile marine tarifini anlattım; eti istediğim gibi açtı kasap, içine ince çizikler attı ki marine iyice işlesin.
ayva dilimleri, bolca güven asa naturel soğuk sıkım sızma, ucuzcular baharat'tan biftek baharatı, bol biberiye, tuz ve karabiber ile marine ettim eti. sonra iyice ısıttığım tencerede önce mühürledim sonra da mum ateşinde pişirdim. en son bir avuç sarımsak, bir patates bir de enginar attım tencereye 10 dk da onlarla pişirip kapattım altını. anlatılmaz bir lezzet oldu.
***
baharı kaçırmayın
0 comments:
Yorum Gönder