yemek yemek için dışarı çıktığınız zaman mekandan ne beklersiniz? tabii ki en başta iyi yemek, değil mi? sonra, temizlik, sonra iyi bir hizmet; güler yüzlü, aşırıya kaçmayan, dozunda bir samimiyet ve en sonunda yedikleriniz için verdiğiniz paranın karşılığını almış duygusuyla mutlu mesut evinize dönmek.
dışarı çıkmayı,
neredeyse 10 yıl oluyor istanbulda yaşamaya başlayalı. bu 10 yılda bir kaç mekanda müdavim mertebesine ulaştım:) biri bugün yemek yiyip ayrıldığımda, keyifle ıslık çala çala kıvanç'ı oynatırken söylediğim ''lingo lingo şişeler, rakı mı içtin sen bensiz, eataly mi gittin habersiz:))))'' şarkısını söyleyip köprüyü yürüyerek geçip taksimde de bir tur atıp hatta çantama iki de yeni kitap koyup eve gelmemi sağlayan Hamdi Restaurant.
kebabın yanında şarap içmeyi seviyorum. terasta, manzarayı gören ön masalar turist dolu, en arka masaya geçip oturuyorum, çünkü ben turist değilim:) çünkü buradan da manzara şahane görünüyor aslında. ilk gidişimde ben de terası tercih etmiş ve hakikaten seyrine doyum olmayan haliç'i izleyerek sanırım o gün bütün kebaplardan tatmıştım. bugün hepsinden olmasa da yine hatırı sayılır bir kebap tabağına yok demedim.
peynir sevdamı bilmeyen kalmadı. başlangıç için peynir, gavurdağı ve nizip'ten gelen zeytin gayet güzel. minik sıcak ekmek de geliyor. o sırada şef gelip uzun zamandır uğramadığımı sitem ederek söyleyince, geldiğimi ama alt katta hızlıca bira lahmacun yapıp yazlığa gittiğimi söylüyorum. daha sık gelin, diyor. bence de.
sonra lahmacun istiyorum. çıtır çıtır onu da zevkle yedikten sonra, kebap seçimini şefe bırakıyorum.ve olalala! şef, fıstıklı kebaptan tut şişe kadar güzel bir tabak hazırlamış. pideler üstlerinde peynir ile fırınlanmış. kırmızı şarapla keyfine vara vara yavaş yavaş kebabımı da yiyorum.
ben iştahlı bir insanım. sevdiğim yiyecekleri yerken de pek sınır koymam kendime. sonra çok yürürüm o akşam yemek yemem bir yolunu bulurum o kaçamağı eritmenin:)
Hamdi Restaurant yılların işletmesi. 1960'ların sonunda gelmiş Hamdi Bey istanbul'a; tezgahta başladığı meslek yaşamı şimdi beş katlı, onlarca çalışanlı büyük bir işletme. her daim kendisinin ve oğlunun işin başında olmaları sanırım bu başarıda en büyük etken. işletme müdürleri de sizi her zaman dinleyen, okuyan, gezen, yazan, yemekten anlayan insanlar. kendilerini çok öne çıkarmasalar da ben biliyorum.
tatlılarına ayrıca bayılıyorum! kapanışı her zaman olduğu gibi hamdi spesiyal ile yapacakken bir de şöbiyet deneyin diyorlar. ne demek, zevkle! ama yok benim favorim hala spesiyal.
en başta yazdıklarıma dönecek olursam; tertemiz bir işletme hamdi restaurant. yok salonun temizliğinden bahsetmiyorum, tuvaletlerin temizliği kriterdir bir işletme için. yoksa salon her yerde ışıl ışıl. her daim tertemiz ve sürekli temizleniyor tuvaletler. çalışanlar işlerinde iyi ve servisi gayet düzgün. kebap severler için özellikle yenidünya zamanı falan cennet gibi oluyor:) vallaha bak bir deneyin baharda. evet, yediniz içtiniz e kalkarken eşinize dostunuza hediye almak isterseniz hamdi ikindi kahkesi var. itiraf edeyim bu yazıyı yazarken bir tane kurabiye kıtırdattım:))))) espresso yanına çayın yanına sütün yanına... yemek yemek çok güzel şey ya! bu kuzular çantamda benimle eve geldi. aslında bu kahkeler benimle mudanyalara yazlığa bile gittiler. çok gezdiler benimle, çok.
çok güzel bir uzun yemekti. hava güneşli, haliç ışıltılı, keyfim yerindeydi. herkese teşekkür edip köprüde kalabalığa karıştım. istiklal caddesine çıktım, yky den iki yeni kitap attım çantama. biri berger, ben seçtim, diğeri yky çalışanlarından burak'ın tavsiyesi; kervansaray francis / picabia. okuduktan sonra onlar hakkında da yazarım. bu ara çok yazarım:)
hamdi restarant tahmis caddesi kalçın sokak no:11 eminönü /istanbul
iyi yemek mutlu eder. iyi bir aşk iyi bir yemek ile birleşirse uçurur! deyip kaçıyorum.
İstanbul'a ilk gittiğimde çocuktum. Babam 3 günde hatırı sayılır gezdirip yapılması gerekenleri kısmen yaptırmıştı, balık ekmek yemek, müze gemek, vapur vs. Sonra o kadar uzun bir ara verdim ki ilk gidişimde doğan çocuklar yetişkin oldu, bir türlü tekrar gitmek kısmet olmadı. Sonra annem öldü, hiç beklemediğimiz bir zamanda, çok sıkıntılı bir süreçte. Tam yasımı biraz atlatabilmişken bu defa oğlum terör olaylarının en yoğun olduğu dönemde göneydoğuya askere gitti. Kafası kesilmiş dana gibi ordan oraya dönenirken İstanbul'da yaşayan kuzenim davet etti, atladım gittim bu defa. İstanbul'daki ilk günümde öğle yemeğini Hamdi Restaurant'da yedirdi bana. Manzaraya bakıp büyülendim. Ayrılırken broşürünü aldım restoranın adres beni çocukluğuma ışınladı. Tahmis ve Kalçin. Çocukken şekerlemelerin üstünde yazardı bu adres, çok ilginç gelirdi bu isimler, eski bir dosta kavuşmuş gibi oldum, hala durur o broşür. Sayenizde anılarım canlandı. Sonraları o kadar çok gittim ki İstanbul'a, her seferinde ayrı mutlu oldum ama o ilk gidiş hala kalbimin en ücra yerinde saklı. Çok sevgiler...