geçen gün emeklilik yemeği yedik bir takım arkadaşlarımla, onların daveti üzerine. mekan seçimini onlar yaptı. hiç değerlendirme niyetinde değildim mekanı yine adını vermeyeceğim genel üzerinden görüşlerimi yazacağım da onlar daha yemeğe başladığımızda takılmaya başladılar bana:) son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim; ben o mekanı seçmezdim.
gelelim mekanların haline ve değerlendirmeye. iyi olduğunu iddia ettiğiniz bir mekanda ilk gelen şeyler nedir? ekmek, su, damak hoşlukları ve iştah açıcılar değil mi? bizim mekanın ekmekleri soğuk, sıradan fırından alınmış bir ekmekti. dilimlenmiş atılmış bir sepete, o kadar. kırdım 1 puan. sular geldi tamam. iyiolduğunu iddia ettiğiniz bir mekan sıcak, taze, çıtır çıtır ekmek sunar. masanın içki tercihi şarap oldu. yine iyi bir mekan iyi bir işletmeci sızma zeytinyağı, peynir ya da tulum peyniri tereyağı ikilisi gibi ufak başlangıçlar gönderir masaya siparişten önce. bizim mekan siparişi almak için sabırsızlanıyordu:) salata vereyim mi ortaya? yok. tamam, ben de biliyorum bir mekan en çok salata gibi maliyeti düşük ama fiyatı yüksek ürünlerden kazanıyor. ama abicim şarap yenilediğin zaman da ''salata yaptırayım mı?'' diye sokuşturmazsın araya:))) savuşturduk. çünkü biliyoruz o salata duble olacak malum kalabalığız diye çarpı 2. bu ısrardan da kırdım 1 puan. devam edeyim. mezeleri hazır almıştı mekan. hiç bir derinliği ve özelliği olmayan fabrikasyon mezelerdi. bir çok mekan artık hazır alıyor mezeleri. her yerde her ustanın fesleğenli levrek yapıyor oluşu sizi de düşündürmüyor mu? hem de aynı tatta:))) ben eskiden levrek marine falan yerdim, severdim de ama kardeşim en son öyle mayoneze bulanmış geldi ki hem de neyse iyi bir mekanda deyip ad vermeden devam edeyim. kaymak gibi levrek marineler balıkçı hasan'da vardı yıllar yıllar önce. neyse
1 puan da mezelerden gitti. kaldı geriye 7 puan. mekanın tuvaletleri temizdi. servis eh işte ikram yok gibiydi. genel tavırları düzgün olduğu ve hesabı şişirmeden getirdikleri için 7 vereceğim mekana. yoksa yemekler vasat deyip bir puan daha rahatlıkla kırabilirim. istanbul biraz vasata teslim oldu son yıllarda. bir örnek mezeler, her yerde aynı yemekler. kuş kondurmak isteyen şefler de tabakları çok yüksek fiyatlamaya başladılar. geçen gün gayrettepede bir yerde karidesli makarna sordum; 95 lira! olmaz. karidesin kilosu 60-90 arası metro markette. bir tabak makarnaya öğle servisinden para kazanan bir yer 95 lira yazamaz. zaten eski sahipleri bırakmış, çalışan çocuklar devralmış bakalım onlar bu fiyatlarla ne kadar sürdürebilecek. 6 ay diyorum. yine bir başka şef mekanından yemek istemiş söylendiği kadar leziz ve özel bulmamıştık. ona sordum vallaha o da 115 gibi bir rakam söyledi karidesli makarnaya. evet karidesli makarnayı baz alıyorum.
mekanlar, adalarda (prens) her şeyi beş katına satan esnafın ulaşım zor olayını kendilerini kalkan etmeleri gibi şimdi de pandemiyi bu anlamsız artışlara kalkan ettiklerini görüyorum. ancak bana göre yanlış yapıyorlar. eylül gibi sakinleşecek herkes, yaz tatili kakofonisi bitecek, okullar açılacak ya da uzaktan eğitime başlanacak yine laptop ve eğitim araç gereçleri, ev-oda-fiziksel alan ve konfor ihtiyaçları önce çıkacak. bir buçuk senede herkes evde yemek pişirmeyi kendine kadar bile olsa kıvırdı. başka başka etkenlerden de pek geceleri çıkılmayacak artık. yani bu fiyatlarla çoğu yer top atacak.
insanlar kendilerine yetecek kadar yemek pişirmeyi kıvırdı demişken pazara çıkma mevzuna bağlayayım olayı. yaklaşık 20 gündür hafta içi resmi kurumlarla olan işlerimi halletmek için neredeyse ben de mesai yapıyor çoğu zaman ya en yakın marketten telefonla sipariş veriyor ya da bir koşu migrosa çıkıp yoğurt vs. alıp eve dönüyordum. neyse ki işleri biraz da benim ısrarlı takip ve kamuyu iyi tanımamla bitirdim. kargoyu hala bekliyorum:) bugün keyifle bir pazara gideyim bu marketten gelen plastikten hallice sebze ve meyvelerden kurtulayım diye feriköy organik pazarının yolunu tuttum. tezgahlar iki sene önceye göre azalmış geldi gözüme. büyük marketlerde kilosu 2 liraya kadar düşmüş olan kemalpaşa domatesin 5-7 lira arasında bir fiyata satılması dışında anlamsız pahalılık yoktu. 15-20 civarında seyrediyordu sebzeler, incir en pahalı meyveydi. minik kabaklar 10, patlıcanlar 13 marjındaydı. eh yarımşar kilo alıp bez çantamı doldurdum. oradan bomoniada'da bir soluklandım. aslında mekanların hepsi açık mı diye biraz da kontrol ettim. eğer sadece sabah erken saat diye değilse delimonti kapalıydı ama orası zaten kahvaltılık satan bir yer ve11 gibi açık olmaması enteresandı ama kesin bilgi değil bu. ara güler müzesini gezdim. sonra hoop oradan eve. sebzeleri kuzu etiyle fırında pişirdim. az sızma bol sarımsak ile. yanına avokadolu soğanlı bol limonlu salata yaptım. evet, yavaştan sakin yaşama geçerim ben. az alışveriş, öz alışveriş, bol kitap, bol yürüyüş, bol kahve, az alkol ve tek yön biletli bir seyahat!
hahayttttt emekli handan iyi günler diler.
Gece hayatı bitmiş ya, 2 haftasonu geceyarısı civarı eve döndüm, etiler bomboştu, kapkaranlıktı