tek patlıcanı tuzlu suda beklettim. sonrası yıkama kurulama. tencereye yine bolca soğan sızma ile kavrulmaya devam ederken salonu toparladım. kim dağıtıyor bu evi lan!? etleri ve patlıcanı ekledim, kuşbaşı dana. artık kuzu ağır olur bu aylarda. sonra organik bulguru da tencereye ekleyip tuz karabiber eklemesi ile yine içme suyunu bu kez daha dikkatli çok az üstlerini geçecek kadar ekleyip hoop yine kısık ateşte pişmeye. pişti, oldu ama tam istediğim değildi. patlıcanlar su çekmişti ve istediğim lokum kıvamında değildi. kızartma evde hiç yapmıyorum ama bir daha yaptığımda fırınlayacağım. sonra bir tabak kuru bir tabak pilav yiyip öğle uykusuna uyudum. mutfağı da bugün için kapattım:) yarına deniz börülcesi aldım. denge:)
dalyan tatilinden bahsetmedim. neden, çünkü dalyan'da yeni bir şey keşfetmedim. tanıdığım bildiğim güvendiğim otele attım çantayı, havuz başında dinlendim, sonra aşı randevusu alınca hiçç yormadan kendimi aşı olup yine uyudum öğle uykusuna. tanıdığım restoranlarda yemek yiyip daha çok rich'in arkadaşları ile sohbet ettim. evet, türkiye hala kırmızı listede. bir gün köyceğiz pazarını gezdim. sevdim. köyceğiz pazarının içindeki balık lokantalarını çok sevdim. ama sabah erkenden gittiğim için bu sefer deneyemedim. bir daha gittiğimde. köyceğiz'de çok enteresan insanlarla tanıştım; bloga yazamayacağım anılar dinledim:) sadece şu kadarını söyleyeyim, herkesin bu sıralar merakla ne diyecek diye videosunu beklediği abinin yakın çevresinden biri ile tesadüfler silsilesi ile tanıştım. bu kadar yeter:)))) sonra yine hoop otelime döndüm. bir başka gün sarıgerme'yi keşfettim. iki ayrı oteli çok beğendim, sahiline ve denizine bayıldım. tatilimizin bir kısmını sarıgerme'de yapmaya karar verdik. oteller ile ilgili ayrıntılı bilgi vereceğim.
* the sarıgerme inn
* han boutique hotel
bu iki otel deniz kenarında değil köy içinde ama sarıgerme inn'in odalarına han'ın bahçesine bayıldım. her ikisinde de bir kaç gün kalabiliriz.
sonra tatili kısa kesip istanbula döndüm. evi dip köşe bucak temizledim, temizlikçi kadın yine naza çekince kendini o sinirle bütün temizliği ben yaptım! yine olsa yine yaparım, mis gibi günlük ufak dokunuşlarla tertemiz oturuyorum.
peter ackroyd'un bir başka kitabını aldım; ilk ışık. henüz okumadım. alıp da okumadığım kitaplar ufak bir tepe oluşturdu. ne zaman okunacaklar hiç bir fikrim yok ama her şeyin zamanı kendiliğinden geliyor, artık ona inanıyorum. zorlamaya gerek yok.
ay ay ay nasıl unuturum!? çamaşır makinam elveda dedi bana. bir kaç araştırmadan sonra vestel'in fakirler için çıkardığı:))) seg markasında karar kıldım. fiyatı tek etkendi bu kararda. alırken metro market çok yardımcı oldu, vestel hızlıca teknik servisi gönderdi, çocuklar makinayı bağladı. bilgilendirdiler, gittiler. ilk izlenimlerim; sessiz değil. yıkama bitince uyarı ışığı ya da alarmı yok, unutursanız çamaşır attığınızı buruşuk bir makina çamaşıra sahip olursunuz ona göre. bugün beyazları yıkadım, baktım geldim şimdi bornozumda kahve lekesi vardı, çıkarmış. eh işte diyebileceğim bir makina. hele bir kaç sene geçsin ona göre.
dün anatomy of a murder filmini izledim. 2.40 süresi gözünüzü korkutmasın; son dakikaya kadar izletiyor kendini. netflikş bu ara zayıf, haftaya virgin river 3. sezon geliyor, yani düşünün bu içinde aslındaheyecana dair hiç bir şey olmayan dizinin bile gelmesi sevindiriyor. yokluğun derecesi. bu havada sinemaya gidilmez zaten, açıldı mı sinemalar onu bile bilmiyorum. yemek üzerine güzel bir kitap çıkmayalı çok oldu. varsa da ben duymadım. duyan varsa bana da bir haber etsin.
blog çok ilginç okunmaya sahip. bazan günde 14 kişi okurken dün 340 kişi okumuş! vietnam'da yaşayan iki okura selamlar:) çok acayip okunmalar çok. ülkelerin listesi daha acayip ama onda şeyin payı da var hani türkiye üzerinden bağlanmamanın. neyse, okura selam bloga devam.
48 yaşına giriyorum temmuz 21'de, temmuz 27'de emekli oluyorum:) 30 sene sonra! eylül'de sevgilimle buluşuyorum. garip ve özel bir sene bu sene. kim bilir daha ne sürprizlerle geçecek!
iyi pazarlar
Leonard Cohen severseniz Netflix’te belgeseli var, öneririm.