istanbul notları

25 Ocak 2018 Perşembe
bled lake 

aklımda kalanları bir yazıya dökeyim; geçen hafta salı sabahı çok erken saatte düştüm yola. hedef zagreb. istanbul / zagreb uçuşu hırvatistan ile ortak uçuşmuş, uçaktaki anonsta bu hep vurgulandı ve sanırım ondan ilk kez erken saatte uçuşta adam gibi kahvaltı servisi yapıldı. daha önceki sabah erken üsküp vs. uçuşunda hep saçma sapan sandviçler ile geçiştirmişti kahvaltıyı thy. neyse, iki saat sonra zagrepdeydim. 

planım önce zagreb, sonra lubliyana idi ve bir haftayı aklımca 4-3 diye paylaştırmıştım ama işte yolculuk ve sürprizler... zagreb meydanda bir kaç saat geçirip bir kahve içip hadi yemeği lubliyanada yiyelim gibi bir durum oldu:) hoop bir daha ülke değiştirip bir güne 3 ülke üç  şehir sığdırdım mı, sığdırdım. 

en başta bir uyarı yapayım gideceklere; yeşil pasaportu bu kadar inceleyen hiç bir ülkeye denk gelmemiştim ben daha önceki gezilerimde; özellikle hırvat polisi uzun uzun inceledi. bir sorun yoktu elbette. 

lubliyana küçücük bir başkent. nehir kenarı ve etrafı; eski şehir ve tabii yürüyerek geziyorsunuz. hızlı bir gezi ile bir günde bitirmek mümkün. biraz daha kalmak tabii ki yeni yerler keşfetmek için ideal. şehir çok rahat; otobüs terminali ve tren garı yan yana, ulaşımda müthiş rahatlık. hele benim gibi kolay kaybolanlara:) iki şehirde de kaybolmadığımı gururla söyleyebilirim:))))

sloveyada mutfak italyan. hiç aramayın başka bir yerel mutfak; nefis kahveler, devasa pizzalar az biraz makedon köfte. 

*** 

bunları yazdım ve fakat baktım ki yazı gitmiyor. taslağa attım yazıyı, kuaförden saç kesimi için randevu aldım, evden çıktım; istikamet beyoğlu. 

ar kuaför, benim sevinç hanım sayesinde tanıdığım bir kuaför. kadir bey ise bence şehirde en iyi saç kesen kuaförlerden biri. çıkardığı kızıl renkler de öyle. evden çıkıp beyoğluna vardığımda meydanın festival denen ıncık cıncık satan dükkanlardan kurtulduğunu tam olarak elinin yüzünün açıldığını; her ne kadar hala betondan bir meydan olsa da ferahladığını gördüm ve aklımdan zagreb ve lubilayananın nefis meydanları geçti açıkçası. tramvay da başlamış seferlerine. bunlar güzel şeyler diye içimden geçirip fransız konsoluğunu dönünce aaa yerdeki karo ya da adı her ne ise o çalışmaların da bittiğini görüp eni konu sevindim. ilk hedef uzun zamandır gitmediğim aslıhan pasajı / sahaflar. üç tane kuzu gibi hıfzı topuz romanını çantama atıp, 


 doğa kitap'ın sahibesi selma hanımla bir çay içimlik sohbet edince epeyi keyiflendiğimi de eklemeliyim. tam zamanında kuafördeydim. ortalık sakin; bu iyi çünkü benim saçım çok  zamanını alıyor kadir beyin. 

saçlarım kesildi, kafam rahatladı:) beyoğlunda yeni saçımın fotoğraflarını kızlara ve kardeşime yollayıp '' çok güzel, çılgın, marjinal, eskisi daha güzeldi' yorumlarını da alınca; 
ver elini asmalı; şöyle bir tur atıp nereler yeni nereler kapanmış bir beyoğlu zabiti gibi teftiş yaptıktan sonra oradan cihangire bir yürüyüş. 

melek büfeden kocaman bir bardak nar suyu alıp yürümeye devam ettim. aklımdan bir an önce eve gidip romanların birine başlamak geçse de yürüyüşü biraz uzattım. nihayet kahve alıp eve geldiğimde; istanbulu anlatmak hep çok güzel diye düşünüp oturup bu yazıyı yazdım. 

***




1 comments:

  1. zoitsa dedi ki...:

    Ne iyi ettin..Sen yazınca nar suyunu içmiş gibi bile oluyorum ��