ilk durağım rumeli caddesindeki tchibo; 100 gram deneme amaçlı filtre kahve alıyorum; çikolata aroması varmış hafif hafif.
sonra remzi kitabevi; bugün kitap almadım. judy'de görmüştüm celil oker polisiyelerini, 35 lira fiyat görünce usulca yerine:)))
sonra city's avm; burada bir markanın mücevhere yüzde 70 indirim yaptığını şaşırarak gördüm. yüzde yetmiş indirim biraz garip geldi değerli taş ve altın için ama büttün kocaman yüzükleri denedim:)))
touchdown kapanmış. reasürans pasajının bir ucundan öteki ucuna ranchero kalmış, en sonda dükkann ( dükkan değil doğru yazdım) var. palivor çiftliği de kapanınca ranchero orayı da almış. taco aşkına:))) touchdown, ben daha istanbulda yaşamıyorken bile bildiğim bir yerdi. o sokakta kırıntı^da buğday birası içtiğimi de anımsıyorum, ki henüz buğday birası pek tanınmıyordu. zaten tutmadı sonra. neyse. touchdown diyordum, mesela bu ve buna benzer bir kaç mekanın daha yazıldıkları ''müdavim yeri'' , '' sosyalleşme yeri'' özelliklerini pek hissedemiyordum. çünkü gelip bir iki gün gezip dönüyordum. sonra burada yaşamaya başlayınca touchdown'da değil ama başka yerlerde müdavim oldum. gittiğimde kahvem ya da saatine göre içkim de geldi sevdiğim yemek de yapıldı. son iki senedir tadı tuzu yok dışarı çıkmanın o başka.
beymen club, kış sezonunu pek beğenmedim. orlon kazaklar var ya! orlon nedir abicim?! sağlıksız, terleten bir plastikten hallice bişey.
sadece istanbulda değil bütün türkiyeye ve avrupaya dair okuduklarımdan biliyorum ki hizmet sektörü el değiştiriyor. çoğu eski işletmeler artık sahipleri de yaşlarını başlarını aldıkları ve yeter artık bu şartlarda çalışmayacağım deyip devredip gidiyorlar. zorunlu olarak kapananlar ise malum yüksek kiralar, o kiraların çıkarılması için kuş kadar kuş kondurulmuş tabaklara karnı tok müşteriler... sonuç; seneyi göremeden kapanan mekanlar, işsiz kalan garsonlar, barmenler... ve etkilenen diğerleri. tedarikçiler en başta. sorun büyük, çözüm sektörün bileşenlerinin tamamı olmasa da yarısından fazlasının anlaşması gerektiğinde. kiralar için diyecek bir şey bulamıyorum; ne kiralar duyuyoruz.
bu yılbaşı sönük geçer. dışarı çıkmak zaten uzun yıllardır eziyet yılbaşı gecesinde. trafiği ayrı dert fiyatları ayrı limitsiz içkinin getirdiği dipdibe ortam ve yemekler ayrı. evdeyiz.
paşabahçe beni zaman zaman sinir etse de sonra unutup hoop girip alışveriş yaptığım bir marka. o küçük sosluklara, fincanlara, süslü süslü dondurma kuplarına dayanamıyorum!
çarşı iyice kalabalıklaşmaya / galatasaray formalı gençler fazlalaşmaya başlayınca, gürültüyü kalabalığı kafası kaldırmayan yaşlı ve huysuz bir emekli teyze olduğumdan:)))) eve döndüm.
dünden yemek yapmıştım, kuru fasulye & bulgur pilavı. bulgur pilavı için bir parantez açayım. firik bulguru aldım metro marketten. bu kez onu pişirdim. tabii ki yine etli soğanlı sarımsaklı. böyle daha lezzetli olduğunu düşünüyorum, her ne kadar çocukken yediğim, anneannemin ve annemin ''iki tas su bi tas bulgur'' ölçüsüyle basitçe hızla tavuk suyu ile yaptıkları pilavın tadına yaklaşamasa da eh işte benim yaptığım da fena olmuyor be! bu sefer bir çay kaşığı biber salçası da ekledim, çünkü bu tire organik çok leziz.
işte böyle,
çarşı pazar gezilip görüldü, raflarda pek yeni kitap yok, zaten bu sene öyle patlayan bir kitap da olmadı en azından benim radarıma giren. 50 yaş altı yazarları da okumadığımdan:)))) yeni nesile hiç ama hiç prim vermediğimden. film desen ha keza. dün gece italyadan bir film izledim. gerçek hayattan bir hikaye; '' rocco chinnici my your kiss lie lightly on my head'' rocco chinnici' nin hikayesini anlatıyor deyip spoiler vermeden geçeyim.
aaa unutmadan ercan kesal'in yeni filmini tabii ki izledim. beni çok sev / love me instead. sarp akkaya çok iyi bu filmde. songül öden ortalamanın altında bir aksan ve oyunculuk sergilemiş. liseli ergen kızları oynayanlar ıhh yani hakikaten olmamışlar. ama filmin tamamı ilk bir saat kadar ağır geçse de hem izlettiriyor hem de olmayanları boşverip iyi oynayanlara odaklanıyor ve izliyorsunuz. bende öyle oldu. haluk rolünü kim oynuyorsa ( bulamadım yahu adını) kısacık rolde döktürmüş. film iyi. izleyin derim.
ay bir de ben izledim zamanım gitti siz izlemeyin bomboşş bir film yazayım; red notice. iki saat kafamı sıfırlarım derseniz, o başka ama hakikaten bomboşş bir film.
iyi pazarlar
Kitapyurdu'ndan aldım ben 10-15, en pahalısı 22 lira