istanbul, modern sanat tartışmaları, bitmeyen roman ''veba geceleri''

18 Nisan 2021 Pazar

JW Marriot istanbul 
bu yaz karaköy/galata kısmı epeyi şenlikli olacak
otelin lobisinde minik bir sergi vardı, şehrin her yeri sanat diyerek onu da gezdim:) terastan manzara muhteşem! aklınızda olsun 
 

kafamda uçuşup duruyor yazacaklarım; hiç bir şey anlamadan ezberlediğim sonra hepsini birbirine karıştırdığım makina elemanları dersi gibi. modern sanat, veba geceleri, ev hali ve daha nicesi... 

cihangir 
kahveler lezzetli, sohbet keyifli, en az ünlü benim ben bile kameralara yakalanmışım:) 

ben de bilinç akışı gibi yazayım o zaman; refik anadol sergisine nihayet girebildik! neden girebildik, çünkü her gün kapısında taaa arter'in önüne kadar kıvrım kıvrım kuyruk oluyordu da ondan. judy ile azmettik sabahın 9'unda taksiye atlayıp 9.15'te kapısındaydık pilevneli galerinin! halimize gülüyorduk, çünkü bizden önce sıraya girmiş olanlar olduğu gibi bizden sonra da gelenler vardı ve bize ne kadar süredir beklediğimizi soruyorlardı. çok beklemedik girdik. 

refik anadol 
yapay zekanın rüyaları 

bu sanat değil gibi falan tartışmalar vardı. ne modern sanat, ne modern sanat değil, ne sanat ne sanat değildir bütün camia tartışıyor o başka da; refik anadol'un hayal gücü için bile şapka çıkarılabilir. uzay fotoğraflarını yapay zekaya yüklemek; bu kaç insanın aklına gelir allasen!? sanat değil diyen ayşegül (sönmez) hanımın yazısını okudum; ben severim böyle atışmaları. refik anadol'dan tarafım; gayet güzel antenli mantenli bir yanıt verdi herkese:) ayşegül hanımı tanımıyorum, ama yazısında alt alta  ben şunu da biliyorum bunu da biliyorum diye en çok kendini anlatmasından ve neler yaptığınından bahis açmasından, bu  tarzdan hoşlanmadığım gibi biraz işlerini ya da iş yaptıklarını öne çıkarma çabası ile beraber hafif bir taşralı hal de sezdiğimi söylemezsem olmaz; nedense sergiyi  görmek için sıraya giren insanlara laf atmasından taşralı bir çocukluk hissettim, yanılıyor da olabilirim ama nedense ben taşralı olduğum için o çocukluktan kalan ben neden görülmüyorum duygusunun tezahürünün kendinizi bu kıskançlıktan kurtaramazsanız böyle sıraya girenlere burun kıvırmakla kapatılmaya/gizlemeye çalışıldığının farkındayım. bu duyguyu iyi biliyorum; ben sıraya girmiyorum ya da 15 dakika dayanabiliyorum, o benim sıkılganlığımdan ama insanlar sıraya girdi diye sergiyi daha az yaratıcı göstermek ya da kelime oyunu yapmak gizlediklerini hissetmemize engel değil. buna mukabil refik anadol'u da tanıyor sayılmam epi topu iki sergisine gittim. birincisi böyle sıra falan olmadan ali sami yen'de eski likör fabrikasından çevrilme galerideydi. o da pilevneli tabii ki. 

sanatçı özünde hep ben en çok görülmeliyim başkası önüme geçmesin en güzel, en yaratıcı, en en en benim diyen bir  kıskançlığa sahiptir zaten bunu herkes bilir;  ben de olsam anadol'un imkanlarını ve yapabildiklerini görünce kıskanırdım ama ''bu sanat değil'' demezdim:) pilevneli galerinin dolapdere binasına ilk girişimdi benim; beklediğim kadar büyük değildi. bir de o merdiven kenarlarındaki boşluk çok tehlikeli, ayağını sıkıştırabilir insanlar, düşebilir boş bulunup vs. vb. nasıl öyle bırakmışlar aklım almadı. ben biraz sarsak bir insanım havaya bakıp yürürüm epeyi dikkat ettim inip çıkarken çünkü düşmem işten bile değil. sergi pek anlatılacak gibi değil, gidin görün ilginiz varsa. ama şu kadarını söyleyeyim ışık oyunları adını koyduğum salonda başınız dönebilir, dikkatli olun. zaten o salondan  bir kat yukarı çıkınca çok küçük ve sakin bir iş sizi bekliyor olacak. çünkü, dinlenmesi gerek sergiyi gezen kişinin. ben öyle yorumladım. 

tam instagramlık evet, poz poz fotoğraf çekmeye doyamayan genç kızlarımızı gördük, sevindik. olsun instagram için de olsa sanat için sabahın köründe sıraya girmek, iyi bir şey. 

ben dalgalar adını koymuştum mecidiyeköyde olan sergiyi gezerken o mavili mavili binlerce fotoğrafın yan yana gelmesiyle oluşan tabloya. anadol ne demişti, unuttum. 

modern sanat avrupa'da da tartışılıyor. aynen bir şarap bu kadar para eder mi yoksa tadımcılar mı efsaneye yardım ediyor babında. bana kalsa iyi bir manzara sergisi de hoşuma gider ama işte istanbulda ne var ne yok takip etme iştahım hiç bitmediğinden moderni klasik sanatı ne bulsam görüyorum. 

sanırım 45 dakika kadar kaldık içeride. çıktık hava aldık. istikamet arter. kahve içip, laflayıp dinlendik. iki katta sergi varmış. duvara dayalı kalasları görünce judy' nin verdiği tepkiyi buraya yazmayacağım:) biraz dolaştık yazın bahçenin çok keyifli olacağına kanaat getirip zar zor boş bir taksi bulup evlere dağıldık ve  bir sonraki sergiye kadar modern sanatla olan bağımızı kopardık. 


gelelim veba geceleri'ne; bitmiyor! elimde süründü! 250 sayfa gayet güzel okuduğum, akıcı kitap birdenbire sarkmaya sünmeye başladı. bir şey olmuş ve sanırım tahmin edebiliyorum ne olduğunu; pamuk bir röportajında salgın başladığında kitabı yazmaya başlamış olsa da kimi duygularının değiştiğini söylemişti ve buna mukabil epeyi bir değişiklik yaptığını. hah işte o değişiklikleri karakterlerine korku olarak yansıtmış ve uzun uzun duygularını yazmış paşanın, sevgilisinin ve kolağasının. ayhhhh gitmiyor bitmiyor! itiraf edeyim açtım sondan bir önceki bölümü okudum! bir ara o kalanı okurum artık:))) 


sabahları erkenden emekli teyzeler gibi market açılır açılmaz gidip alışveriş yapıyorum:)))) enginar yiyorum bolca. bugün hele öyle leziz bir enginar pişirdim ki! hemen tarif;

taze sarımsaklı ve enginarlı kuzu kuşbaşı;

taze sarımsak zamanını kaçırmayın. arabalarda satılıyor. cihangir'de kilosunu 50 liraya satsalar da benim köyde 15 lira! bolca taze sarımsak, iki enginar, 200 gram kadar kuzu kuşbaşı ile iki kişilik porsiyon çıkıyor. 

önce kuşbaşı etleri ocakta ısıttığınız tencerede mühürleyin, 3-4 dakika fazla değil. sonra tencereye sızma zeytinyağını ekleyin ve etleri 1-2 dakika sızmada çevirdikten sonra sarımsak ve enginarları ekleyin. ben çok kavurmadan biraz su ekledim ve kısık ateşte suyu çektirdim. 15 dakikada pişiyor 2-3 dakika da hafif kavruluyor. ve hazır! tuzu en son atarsanız iyi olur. dinlenince az biraz soğuk sıkım zeytinyağı gezdirin üzerine, afiyet olsun. 

kitaplar, filmler, yemekler, kahvaltılar, soslar... kitapların bir kısmını elden çıkaracağım ama hala götürüp kitapçıya satamadım... bu da ayrı bir tembellik. yazlıkları ayıklayacağım. tatil valizi için erken biliyorum ama deneyip hangileri oluyor hangilerini elden çıkaracağım bakmam gerek. yok, çok kilo almadım:) biri twit atmış geçen gün; yazlıkları denedim bir güneş gözlüğü oluyor, diye. usturuplu gidiyorum yeme içme konusunda. ama geçen gün hamdi restoranda ziyafet çektim kendime. hamdi spesiyal tatlılarını yerken bir porsiyonla durabilene aşk olsun! ikiledim:) başka keşif pek yok taaa önceden ismet saz şefin mekanından balık falan söylemiştik, balıktan çok etli börek ve sosu neyse adı unuttum favorimiz olmuştu bir de patates bravas. 

işte böyle, istanbulda kovide yakalanmadan bir seneyi atlattım. çalıştım, seyahat ettim, şimdi geçen seneden daha az sokağa çıkıyorum çünkü trene son binen olmak istemiyorum. okuyorum, spor yapıyorum, ingilizce çalışıyorum, hayal kuruyorum, şehirde az da olsa olan biten şeyi takip ediyorum, kanepeden  skipton'u bile gezdim:)))) sürreal seyahat. 


işte böyle 

evde akşam üzeri rich sütlü çay içerken ben de iki parmak viski içeyim dedim sonra da elimden bu yazı çıktı. 






7 comments:

  1. Judy Abbott dedi ki...:

    İyi ki gittik, sen olmasan ben gitmezdim valla :)

  1. Handan dedi ki...:

    judy seninle sözleşmesek ben de o saatte orada olamazdım. judy bekliyor diye motive ettim kendimi:)

  1. Unknown dedi ki...:

    Harika,ellerine yüreğine sağlık

  1. Unknown dedi ki...:

    Harika ellerine sağlık 👌👍

  1. Handan dedi ki...:

    arkadaşlar bu bilinmeyenleri kalbiniz kırılmasın:) diye yayınlıyorum, sosyal medyada isimsiz olmak sizin için zor olmalı:) bişey olmaz zamanla alışırsınız

  1. Satır Arası dedi ki...:

    Oyle özledim ki gezmeyi, sokakları.
    Pandemi olduğundan beri tek keyfimiz kalamış sahil. Kadıköye' e bile bu ara inemiyoruz, çok kalabalık oluyor diye.
    Evde ptt parti modunda takılmaya hala alışamadık :/
    Ne iyi etmişsiniz de biraz nefes almışsınız Handan Hn.
    Henüz Veba Geceleri'ni almadım, çok konuşuldu biraz kafamdan gitdsin istiyorum.
    Kolay gelsin,
    Selamlar :)

  1. Handan dedi ki...:

    Ben mutlaka günde bir kez çıkıyorum evden; market su ya da başka bir şeyi bahane edip, yoksa akşam çok sıkılıyorum, neyse ki sanat var; kitaplar, müzik sinema olmazsa ne yapardık diye düşünüyorum vallaha. Selamlar