yahu aslında ıslak hamburger diye söylenmez kısaca ıslak denir herkes de anlar ama internet dünyasında ı.sla.k sözcüğü farklı şeyler çağrıştırabileceği... ayhhh anladınız siz
onlarca kez yazıp sohbet ederken söylediğim; beyoğlu ne kadar kötüleşirse kötüleşsin isterse sıralı düzen tatlıcıya teslim olsun yine de arada kıyıda köşede hala gittiğimiz mekanlar, kitapçılar, sahaflar var ve hep -sık olmasa da eskisi gib- gideceğim beyoğlu ve civarına. nokta.
geçen günlerden birinde yine bir beyoğlu turu yaptım; tıngır mıngır o beton meydanı geçip klasik yürüyüşümü tutturdum; niyetim beyoğlu sinemasında ahlat ağacı'nı izlemek; saatleri uyduramadım ama fitaş sinemasında vardı, bakmıştım saatlere bir cihangir turu atarsam olacaktı. oldu da. önce yapı kredi yayınlarında aldım soluğu; tatile gitmeden aldığım iki kitabı da oralarda hediye edip dönmüştüm. mine söğüt imzalı adalet cimcoz yaşantı kitabı, çok tekrar, az kırıntı bilgiler ile kotarılan eh işte şezlong kitabı diyebileceğim bir kitap. dün ise kısa ve çarpıcı bir roman. son sayfasını okuduğumda lipsi'de plajdaydım ve bir 10 dakika kadar kalakaldım.
kitabı tavsiye eden yky çalışanı ile kitap üzerine lafladıktan sonra onların bana tavsiye ettikleri romanı değil de bana yemek, uçucu bir roman tavsiye edin diye yaz okumalarımın tarzını belirttim aslında ve öneri geldi;
avcılıktan gurmeliğe
yemeğin kültürel tarihi
priscilla mary ışın
priscilla hanım, benim doğduğum yıldan beri türkiyede yaşıyormuş; sırf bu ayrıntı bile kitabı almam için yeterli bir sebepti; çünkü kimi ''şef'' ler tarafında mutfak üzerine yazılmış ''kitap'' benzeri basılı yayınları elime alıp da domatesin üstüne kimyon serptim/füzyon yaptım/soğan salatasına iki damla nar eksişi koyunca... gibi basit bile denemeyecek zırvaların kitap olduğunu görünce... neyse
kitabı attım çantama, doğru sinemaya; salonda 7-8 kişi vardı. üç saatlik bir filmi zaten dolu bir salonda izlemek istemezdim doğrusu. çünkü, telefon faktörü. açan, konuşan, 10 dakikada bir arayan var mı diye kontrol eden... ayhhhhh! yav neyi kaçırıyorsunuz sinemada iken anlamıyorum ki!
ahlat ağacı'nı izleyin.
taşrayı biliyorum ben; ben biliyorum da işte nbc anlatabiliyor böyle üç saat insanı koltuğa yapıştırıp bir üç saat daha olsa da seyretsem diye hatta filmin ilk bir saatinde ayağa kalkıp BÜYÜKSÜN NBC diye bağırmamak için kendimi zor tutarak!
ahmet rıfat şungar çok başka çok iyi bir oyuncu; kısacık rolünde devleşmiş. ve öner erkan; o ceketi o gömleği o imam imam yürüyüşü. izlediğiniz zaman hah işte bu diyeceksiniz. bu iki genç adam muhteşem. kadir çermik başkan sahnesinde döktürmüş.
başrol oyuncusu doğu demirkol benim hiç tanımadığım biriydi ve sanki o rolü başkası oynasa olmazmış kadar giymişti rolünü; aksan falan diye eleştirenlere bakmayın; herkes doğduğu yaşadığı toprakların aksanı ile konuşmaz. benim gibi aksanı en bilindik ve ayırt edici kadar belirgin bir coğrafyanın çocuğunun aksanı yok mesela! kimse anlayamaz nereli olduğumu konuşmamdan.
film; taşra, baba-oğul / ana - oğul, kasaba, sıkışmışlık ve nihayetinde teslimiyet ekseninde ilerliyor bence. taşrada büyüyenler çok iyi bilir bu duyguyu. bakınız ben.
film bitti. yavaşça kalktım koltuğumdan. istiklalin kalabalığına karışmadan büfelere kadar yürüyüp iki ıslak hamburger yuvarladım. ve evime kadar yürürken hala filmin içindeydim.
büyüksün nbc! daha ne diyeyim. gidin, izleyin.
bir istanbul gününün daha sonuna geldim. evde zeytinyağlı fasulye var yemeğe. onlarca da okunacak kitap; gelecek aya doğum günümde kendime hangi seyahati hediye etsem, sorusu aklımda; akyaka? malaga? orta avrupa?
bakalım nereye bir bilet alıp çantamı atacağım sırtıma
hadi ben kahve yuvarlamaya
yolda olmak; ne muhteşem bir duygudur.
bir film bir kitap iki ıslak hamburger
Posted by
Handan
20 Haziran 2018 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
ahlat ağacını mutlaka izleyeceğim..
istediğin an beyoğluna çıkıyor olabilmen kıskandığım bir özelliğin ayrıca..
yaşsız bir kadınsın benim gözümde doğum günü ne ki :)