alexandroupoli liman
semothraki ya da bizdeki bilinen adıyla semadirek adasına gittim bu sefer. semothraki'ye gitmek için ben alexandroupoli - semothraki yolunu kullandım. siz atina -semadirek tercihi de yapabilirsiniz. keyfiniz bilir.
semadirek hakkında önce bildiğim / bilinen bir hatayı düzelteyim; hiç de turistik olmayan bir ada değil. sadece biz bilmiyormuşuz bir mikonos ya da sakız veyahut santorini kadar, yoksa kamp bölgelerinde de liman bölgesinde de hatırı sayılır sayıda turist olmakla beraber, hora köyünde otellerde yer yoktu!
sabah epeyi erken varmamıza rağmen dedeağaça açık bir pastane vardı ki sanırım onlar da hem eğlenceden çıkanları hem de sabah liman yolcularını düşünerek bu kadar erken açıyorlar. kahve içip limana bir göz atayım, feribot kaçta diye bakayım derken feribotun 7.30 da yani 40 dakika sonra olduğunu görmem büyük şanstı, biraz daha oyalansam o gün dedeağaçta kalmıştım. şanslıyım, çok hem de.
aldım bileti. bilet 20 euro. çantamı verdim görevliye, attı feribota ben koştum pastahaneye börek çörek almaya. kokuları takip ede ede sıcak peynirli börekleri buldum. sonrası 1.5 saatlik bir feribot yolculuğu; çok gürültülü bir yolculuk bu, o hızla sessiz gitmiyor bu kırkayak benzeri şey. kulaklık işe yarar mı emin değilim.
semonthrakiye doğru giderken büyük bir dağ görüyorsunuz; çok sevimli gelmeyebilir ilk görüntü ama bekleyin o dağ yeşilliğe bürünecek yaklaştıkça ve gezdikçe keşfettikçe seveceksiniz adayı. ben epeyi okuyarak gittiğimden indiğimde önce bir hora (chora) köyüne çıktım. yukarıdan manzara çok güzel olsa da kalmak için hem yer yoktu otellerde hem de plaj için her gün inip çıkmak araba yoksa yorucu olur. horada bir hoş geldin içkisi içip liman yani kasaba adıyla kamariotissa bölgesine geri indim. bu arada kahveciden bu yana yol arkadaşım olan çadırlı kampçı kız üstünü değişmiş kamp tarafına gidecek otobüsü bekliyordu. benim yanımda hiç bir malzeme olmadığından kamp seçeneğini baştan elemiştim. yaş 40 anacım bir temiz çarşaf, sabah bir duş bir kahve istiyorum artık, 20 lerimde çadırda kaldım bilmediğim bir keyif değil. liman bölgesinde bir iki küçük pansiyona fiyat sordum. 30-40 euro arası fiyatlar. liman bölgesinin en göz alıcı tesisi 3 yıldızı niki beach otelde dağ manzaralı oda 40, deniz manzaralı olan 50 euro oda-kahvaltı. limanaki otelde yer olmasaydı niki beach olacaktı tercihim. limanaki otel adı üzerinde limanın tam karşısında. alt kat taverna, üst kat odalar. koku gelmiyor ama merak etmeyin. gelseydi eğer emin olun ilk geceden sonra ben kaçardım. garson vasili ile konuşup 30 euro fiyatı 20 ye düşürdüm, hemen bir iki meze söyleyip karnımı doyurdum. mezeleri güzel. kasada oturan teyze sahibi elbette, abi yani kocası balıkçı, kadını hiç yürürken görmedim. sanki aşağıdan bir asansör ile o koltuğa çıkıyordu döne döne ve hiç kalkmıyordu; gece ben uyumaya giderken de oradaydı teyze. balıkçı abi bütün gün ağ tamir edip arkadaşlarıyla deli sofralar kurup yemek yiyip içki içip çalışıp sohbete derken kadınlara hiç karışmıyordu ama her şey de abiden soruluyordu. benim yarım porsiyon yarım porsiyon meze isteğimi bile vasili ona sorup oluru aldı.
limanaki otel; temiz, düzgün, güvenilir. sezonda daha pahalı olacaktır elbette fiyatı. semadirek çok ucuz bir ada değil.
hora; yukarıdaki köyün adı. oda kahvaltı 85 euro idi düşünün ağustos sonu bu fiyat.
therma bölgesi; işte en sevdiğim bölge. liman ile 10 km. arası. market, taverna;
karşıda plaj bar ve tavernanın masaları olan dörtlü yer ise favorim oldu. therma kamplar bölgesinin başlangıcı ve adından da anlaşılacağı gibi sıcak su merkezi. ben hiç sevmediğimden girmedim ama girenleri gördüm hele o manzaraya hakim yerde yaptıkları iki havuz gayet güzel olsa da yok, ben sıcak suya girme fikrinden bile rahatsız oluyorum.
therma genç nüfus turiste ev sahipliği yapıyor. yürüyerek ulaşılabilecek şelaleler de yine therma bölgesine hep bir iki km. uzaklıkta. keçi eti meşhur ama vallaha benim meze yemekten aklıma bile gelmedi keçi eti. ah o limanakinin ahtapotları! 4 bacak 5 euro idi.
kamplar bölgesi ise bildiğiniz gibi. gayet salaş ortamlar. çadırını kapan gelmiş. birinci kamp ücretsiz ancak ikinci kamp private bir kampmış, ücretliymiş.
yol boyunca dışarıdan çok güzel görünen sadece tek katlı bir otel binası ve özel plajı olan bir iki tesis dikkatimi çekti; çok güzellerdi. deniz - plaj - otel. yoldan içeride tam dinlenilecek yerler ama ben sadece gezmeye gittiğimden oraları tercih etmedim. limanakide sabah so sweet adlı pastahanede nefis filtre kahveler içip kahvaltı yapmayı sonrasında köyü şöyle bir dolaşıp hadi bugün bu tarafa gideyim oyunu oynamayı sevmiştim. böyle bir sabahta adanın açık ara en güzel plajına gittim.
paxia ammos
cam gibi cam!
plaj süperdi, rüzgar yoktu adanın bu tarafında. genel olarak semadirek rüzgarlı bir ada, fırtına bile çıktı bir gece ben oradayken. eylülden sonra fiyatların epeyi düşeceğini tahmin etmek zor değil. ulaşım riskli zira. adayı bir günde araç marifetiyle belki çok hızla tadına varamadan gezmek mümkün olsa da bir kaç günü hak ediyor ada. plajları, therma bölgesi, thedoranın mutfakta harikalar yarattığı yol üstü tavernası, limanakide mutfaktan gelen cızır cızır kokuları takip eden öğle biraları ve mezeleri ile bol yemekli, arzu ederseniz kamp hayatında çok değişik coğrafyalardan insanlarla tanışabileceğiniz bir ada semothraki.
therma, kamplar ve hora bölgesine otobüs seferleri var adada. kullanabiliyorsanız motorsiklet en keyifli ulaşım aracı. rüzgara saçları vermek süper bir his. tabii ki kaskla aman ha!
adalarda ulaşım için bir kaç söz söyleyip bu çok uzayan yazıya bir ara vereyim. hatırı sayılır sayıda ada gezdim yunan coğrafyasında ve hepsinde de araç ile ulaşım vardı ama bu adaların ruhundan bir şey kaybettirmemişti. balıklar leziz, insanlar güvenilir, ahtapotlar sıra sıra, mavi beyaz evler semothrakide çok olmasa da her adada. demem o ki biz burada adaları koruyalım derken araç istemezken adalarda ( büyükada ve diğerleri ) tek koruma yolunda bunda ısrar etmemiz artık bana manasız ve gereksiz gelmeye başladı gezip gördükçe başka adaları. atlara yazık ediyoruz bir, adalar bok kokuyor iki, fayton dünya para üç. artık adalarda araç olmasın, diyenlerden değilim ben; olsun, bir iki tane de nostalji numarasına temiz düzgün sağlıklı atların çektiği, kayıtlı kuyutlu fayton kalsın, gerisi doğaya salınsın tabii ki kontrollü ve faytonculuktan uğraşanlara da kademeli olarak farklı meslek ve iş olanakları da sunularak aklı başında bir proje kapsamında. yoksa bu hali ile bizim adaların hiç bir cazibesi yok yunan adaları karşısında. ondan insanlar günübirlik gelip gidiyor adaya.
bir son söz daha yunanda tatile dair. ben yunan coğrafyasını seviyorum. hiç turistik değilken bizim için midillide üç gün kalmıştım seneler önce. o zamandan beri bir tek sakız adasına sabah gidip akşam döndüm, diğer adalarda hep konakladım. lipsi'ye bayıldım, rodos a bir daha giderim dedim. girit ve büyük bir kaç adaya kış mevsiminde gideceğim yazın hem pahalı hem kalabalık olduğundan. bir iki olmazsa olmaz öneri; spor ayakkabınızı ya da botlarınızı alın yanınza, şelalelere yürümek için gerekli olacağı gibi çok rüzgarlı olan adada ne zaman fırtına çıkacağı da belli olmuyor. bir kazak bir şal bir kapalı ayakkabı.
plaj mutfakları pek hijyen olmuyor arkadaşlar, plaja giderken markete uğrayıp bir kaç bişey almanızda fayda var. yok ben dalarım plajda balık vururum zıpkınla derseniz o da olur. bir amca ammos plajda ( yukarıdaki cam gibi denizi olan) gözümün önünde ahtapotu çıkardı, kayalara vura vura... ay daha fazla yazamayacağım.
trakyalılar ''semadirek inleyi'' derlermiş ki o fırtınalı gecede seslerin karşıdan duyulduğunu tahmin edebiliyorum, semadirek inleyince trakyaya kar yağarmış. rüzgarlı bayır, uğultulu ala diye diye gezdim ben.
neden yunanistan?
* deniz ürünleri çok leziz.
* her yerde beş aşağı beş yukarı aynı fiyatlar
* menü var. ne ödeyeceğini bilerek yemek güzel bir duygu.
* insanlar güvenilir ve mesafeli.
* peynirler ve sızma zeytinyağları çok leziz, çok!
* ekmekleri unutmayalım. çok lezzetli ekmekler, bildiğin düz fırın ekmeği. ben burada ekmek yemezken orada kendimi frenliyorum, dur meze yiyemeyeceksin yeter sızmaya banıp banıp yediğin, diye.
* kahveler leziz.
yine gelecek ben, bakışı
adanın en pahalı plajı sanırım burasıydı ve bira 4 euro idi burada, bunu içince şezlong şemsiye bedava. eh gel de gitme şimdi adaya tatile!
yunanda tatilin kötü yönü yok mu handan? var canım, euro aldı başını gidiyor.
dönüş gecesini, yan masadan ''istanbulll!!'' diye seslenince marianna ve arkadaşları kendimi onların arasında bulmam ve daha başka bir kaç önemli bilgi de bir başka yazıya kalsın.
şimdi soru şu? yeni rota nereye?
sonbaharda nereye gitmeli? ne yemeli? ne içmeli?
keşifle kalın.
Bulgaristan macerası bekliyorum ben senden