köpekbalıklarının dengesi / caterina bonvicini - kitap üzerine iki satır

24 Ocak 2017 Salı
bir kitabı sadece indirimde 4.90 diye alırsın; sonra altını çize çize okursun. 

köpekbalıklarının dengesi tam da yukarıda yazdığım cümleyi yaşattı bana; cilt bakımı randevuma dakikalar kala remzi kitabevi'nin önünden geçerken 4.90 lık kitabı gördüm; çok düşünmedim; sadece madem bu kadar indirim yapmışlar benim de desteklemem gerekir, deyip aldım kitabı. kitaptan bir kaç cümle paylaşacağım şimdi sizinle ve eminim ki siz de gidip alacaksınız bu kitabı; henüz bitmedi, bitince yazarım belki yine bir kaç satır. 

'' sıradan bir cümle daima tehditkardır.'' sayfa 34 

''ben galiba aşık oldum. merdivenleri çıkarken kendi kendime gülümsediğimi fark ettim. güzelleştim hatta, dalgın bir şekilde yürüyorum, insanlar dönüp bana bakıyor. istemeden bir tür cinsellik yayıyorum; mutluluğun cinselliği bu, biliyorum. '' sayfa 25

işte bir birlikteliğin varken neden başka insanların etrafında pervane olduklarının açıklayıcı cümlesi, son iki cümlede. yalnızken kimse dönüp bakmazken biri ile birlikte ve elbette mutluysan etrafına yaydığın elektrik biraz cin.se.llik biraz mutluluk biraz dişi.l.ik oluyor bu da hayran bakışları getiriyor; çünkü o sırada cildin parlak ve gergin yürüyüşün rahat ve alımlı oluyor. 

''fotoğraflar ne kadar yapmacıksa yeni evliler onları bir o kadar gerçekçi buluyor.'' sayfa 39 

iyi okumalar 
kitaplığınızı yeni kitaplarla doldurun! 
damağınızı yeni tatlarla, şaşırtın. 
gözünüzü yeni görüntülerle mutlu edip, 
bedeninizi spor ile şımartın. 


mecidiyeköy pazarı, seyahat notları, fıccın ve dahası ortaya karışık bir yazı

23 Ocak 2017 Pazartesi
mecidiyeköy pazarına bayılıyorum! hiç uzağa gitmeye gerek kalmadan hemen hemen her uğradığımda nefis bir elbise  


 kaptığım bir giysi tezgahı, her şeyden az az almamı diğer pazarcılar gibi asık suratla değil gayet güler yüz ile ve en iyilerini seçerek hazırlayan 2 ayrı sebze tezgahı ile gayet rahat ettiğim bir pazar; tabii ki bu hemen olmadı. 

hafta sonu yine sensai ile seyahat süresince epeyi yorulan ve yıpranan cildimi kendine getirdik önce. bir kaç gün içinde bütün sorunlar geçer dedi sensai uzmanı hatta elleri sihirli uzman da diyebilirim kendisi için. sensai ürünlerinden almak isterseniz; istikamet, beymen zorlu. 

zaman zaman seyahat notlarıma bakıyorum; lizbon terminali çok güvenli bir yer değil, diye yazmışım. saat satan adamlar var. bir iki defa yaklaşıp avucunun içine sakladığı saati gösterip svoç gibi bi'şey söylüyor ama alanı görmedik biz otobüs beklerken julian ile. ancak en enteresanı elindeki bir avuç bozuk euroyu gösterip 1 eurosunun eksik kaldığını bilet için, söyleyen abiydi. onun epeyi esprisini yaptık, abi nereye gideceksin de 1 euro eksik?:)) 

bir de avrupa şehirleri çiş kokuyor diyorlar ya, doğru. çünkü küçük şehirler dışında -mesela cordoba terminalinde ücretsiz- tuvalet paralı; 50 cent. e evsiz insanların 50 centi tuvalete verecek halleri yok; dahası en çok evsizin bulunduğu yerler terminaller. ve tuvaletlerde çalışanlar o şehrin en alt tabakasındaki insanlar; hal böyle olunca bozuk paranız yoksa rica bile etseniz tuvaleti açmıyorlar. şehirler de kokuyor işte. olay budur. 


lizbonda bir diğer dikkat edeceğiniz şey hostele giriş saatiniz; benim kaldığım hiç bir hostel bugüne kadar otel gibi saat uygulaması yapmamıştı, sabahın erken saatinde girdiğim lizbondaki hostel ise sabahtan öğlene kadar olan saatleri 1 gün saymış! epeyi sinirlendim bu duruma ve onlara da hatırı sayılır şekilde bunu belli ettim. lizbon bakımsız bir avrupa şehri; gitmeseniz bir şey kaybetmezsiniz. bir sevilla bir granada çok daha güzel ve insancıl; lizbondan. 

sevilla mandalin ağaçları ile özellikle siesta saatinde kimseler yokken sokakta gezmenizi tavsiye edeceğim bir şehir; gezin; acıktıkça jamon yiyip bira / şampanya için. hostel gayet güzeldi evet biraz bakımsızdı belki ama rahattık. lizbondaki gibi kahvaltının bulaşıklarını biz yıkamıyorduk:) 

aaa julian'a marinaleda'yı anlattığımda '' sen bir film  görmüş olabilir misin?'' demesini yazmalıyım, ben de yok truman show değil, gerçekti marinaleda, dedim. 

ay hostel tiplemelerini yazacaktım ben; 

bak şimdi her hostelde en az bir tane hijyenden falan bihaber yere belenen bir kadın vardır. ben onunla granada da karşılaştım:) önce gecenin bir vakti koymuş poposunu valizinin üstüne öyle hani yeni tanıştığın insanlarla boş boş ettiğin sohbetlerden birini ediyor, çekik gözlü bir kız ile. saat 12 handan uyuyacak; önce bu odada kalıp kalmadığını sordum, ıhh bizim odamızda kalıyormuş sonra ışığı söndürdüm ki yani artık bu boş sohbete boş ver uyu, demek için. sevmiyorum ben sadece ortak noktanın orada uyumak olduğu bir başkası ile boş boş sohbeti. bir de sürekli yemek pişiren tipler var ki onları hiç anlamıyorum; gezmeye mi geldin yemek pişirmeye mi / ne zaman gezeceksin? hadi sabah bir kahveyi anlıyorum, o da her yer geç açıldığı için sonra zaten her hostelin yakınında mutlaka bir ekonomik market oluyor, içki alıp içmek için siesta vaktinde ideal o arada internet vs dinlenme olayını da aradan çıkarıyorsun da sürekli yemek yapmak nedir arkadaş! 

hah o belenen  tipten başka bir de sürekli birlikte gezelim diyenler çıkabiliyor ki ben birine artık kırıcı olmak pahasına yalnız gezmek istiyorum, çok teşekkür ederim şimdiye kadar ki arkadaşlığın için demek zorunda kaldım. kimseyi sıkmayın hostelde rica ederim ya isteseydi biri ile çıkardı kişi gezmeye.  

işte böyle, biraz istanbul biraz seyahat notları yazayım dedim sabah sabah. en rahat şehir her anlamda barselona; senede 45 milyon turist ağırladıkları için hosteli en pahalı ( 30 euro gecelik kişi başı ) ama en temizi, sabah kahvesi olan ve sabah geldiniz diye iki günlük parayı almayı aklından bile geçirmeyen barselona:) ve sevilla sevdim sizi. granada istanbul gibi sultanahmet eminönü karışımı, marinaleda bir ütopya, malaga döner bira deyince aklıma gelecek şehir, lizbonu almıyorum sıralamaya ve tabii 2 saat kaldığım buna rağmen kahvesini sevdiğim madrid ve tren istasyonuna bayıldığım. 

sonra thy ile ilk kez uçtum ben; şarapları fındıkları gayet güzeldi.  pegasus ile bir yerden bir yere gidiyorsun; thy ile uçtuğunu hissediyorsun. 

geldiğimden beri özlediğim istanbul mekanlarına gidiyorum; nevizadede aldım soluğu geçen akşam, sonra sabah fıccın oldu istikamet bir tulen çorba ve sonra leyla hanımın yönlendirmesi ile patatesli velibah ile bünyeyi toparladım. fıccın hep çok iyi. 

ay çok uzun oldu bu yazı; günaydın 

kıyı balık tarabya

19 Ocak 2017 Perşembe


ispanya / portekiz yazılarına ara verip bir istanbul yazısı yazayım; kıyı balık benim aklımda olan bir yerdi uzun zamandır; dün akşam gittik. 

gitmeden 2 km. yürüyüp biraz da ağırlık çalıştım; hem acıktım hem de istediğim kadar yiyebilirim artık, diye kendi kendime mırıldandım. 

daha giderken lakerda sayıklıyordum; lakerda, ahtapot salata, karides ve tarama gibi klasik mezeleri söyledik, hepsi birbirinden taze ve lezzetli idi.


uzun zamandır istanbulda lezzetli karides yiyemiyoruz, ah nerede marinaleda da yediğim lezzetli karidesler... karidesler gayet güzel zeytinyağlı geldi zaten mekanların suçu yok lezzette artık sanırım ben normal tattaki karidesleri beğenmiyorum. çok daha lezzetlilerini yiyince beyin diyor ki bu normal:) 

neyse, gelelim kıyı'ya; kıyı temiz, düzgün bir işletme; servis aksamıyor, beyaz masa örtüleri iç açıyor, salata yeni yapılmış; otlar domatesler gayet diri. inceden bir müzik var ama sohbetinizi engellemiyor. 

balık olarak ben yine barbun tavada karar kılınca arkadaşım da bana uydu; barbunlar gayet kıtır kızartılmıştı. 

mezeleri, servisi, lezzeti ile kıyı balık gidilecek güzel mekanlardan biri istanbulda; tarabya biraz uzak olsa da... 


rezervasyon yaptırmadan gitmeyin. biz tatlı yemedik; yazık yaptığımız spora, dedik. 

işte böyle, uzun zamandır istanbulda mekan yazmamıştım. bu ara hep balıkçıya giderim ama bir ara yine bir istanbul klasiğine gideceğiz. et üzerine ama bu klasik. gidince yazarım. 

hadi bakalım, günaydın. 

marinaleda

16 Ocak 2017 Pazartesi
başkan
 Juan Manuel  Gordillo

seyahat üstüne seyahat yapınca eskisini yazmak hem zor oluyor hem de anılar karışıyor. 

barselonayı sevillayı granadayı yazamadan bir mudanya / bursa seyahati yapınca aklımdan geçti yukarıdaki cümle. 

uzak avrupa gezisine daha uzun diye çıkıp 20 günde neden döndüğüme gelince; avrupanın birbirine benzemesi, benim yorulmam ve sıkılmam en büyük etkenler. tabii ki kış mevsimi ve aslında döndüğüm günden bu yana ne kadar doğru bir karar verdiğimi - ki bunu da çok bilinçli vermediğimden - şansa bağlıyorum:) 

marinaledayı anlatacağım ben asıl; barselonada 4 sevilla ve granada da 2 şer gün geçirdikten sonra sevgili jülyet ile vedalaşıp önce malaga oradan estepa şehrine oradan da ver elini marinaleda. 

estepa küçücük bir kasaba ama benim gördüğüm 3 hosteli var yol üzerinde, ben birine girdim yer yokmuş eh zaten marinaleda için taksi soracaktım, 13 km estepa / marinaleda arası; 13 euro. hostelden yardımcı oldular bir amca gelip beni aldı hoop marinaleda o arada taksiyi beklerken  diğer hostelin geceliğinin 20 euro olduğunu, biranın yanında kocaman bir kase zeytin ikram ettiklerini -yedim hepsini- ekmeklerinin yine çok leziz olduğunu test ettim. taksici amca ile köye gittik; en büyük lokantasına bırakmasını istedim beni, orada da kalacak oda aradığımı söyleyince aradılar ve evinde oda kiralayan adam geldi. bu tip durumlarda siz önceden ayarlayın, facebook üzerinden oda kiralayanı var ya da gündüz gidin köy kahvesinde veyahut lokantada talebinizi söyleyin mutlaka arıyorlar odasını kiraya verenleri. biz önce iyi anlaştık ama adam sonra kahve vs. yaparsam elektrik için artı bir para ödemem gerektiğini falan söyleyince canım sıkıldı bir de kağıt havluyla elimi kurulamamam gerektiğini söyleyip ıslak ve pis mutfak havlusunu gösterince evden ayrılmaya karar verdim! hiç uzatmadan bu söylemlerinden mutsuz olduğumu iki gecelik parasını ödeyip ayrılacağımı söylediğimde çantamı alıp aşağıya inmiştim bile. anlaşırken her şeyi konuşun; ben adamın adını unuttum ama siz giderseniz adamın küçük bir kızı ve köpeği var oradan tanırsınız, ayrıntılı konuşun sonra canınız sıkılmasın. 



kiraladığım diğer odada gayet rahat ettim, o evde de iki büyük köpek var eğer korkuyorsanız köpeklerden, başka ev bakın. 

marinaledanın en büyük eksiği hostel / otel olmaması; bunu yılbaşı yemeğinde başkana da söyledim; o da insanların evlerinin odalarını kiraya verdiğini söyledi ben de uzatmadım böyle böyle sorunlar yaşanıyor diye. mesela ilk kaldığım evde sürekli tütsü yanıyordu ki ben sevmem öyle sürekli evde dandik dundik kokular olsun. 

bu ufak sorundan başka köyde bir başka ufak sorun marketin nazlanarak kredi kartını ödemede kabul etmesi; fiyatlar zaten çok uygun ve komisyon ödemek istemiyorlar; haklılar. ama ben de oraya az nakit ile gittiğimden olası bir aksi duruma karşı kredi kartı kullanmayı tercih ettim. 

gelelim köye; okuyup gittiğim için zaten köyün bir komün köyü olduğunu ve bu zamana değin geçirdiği aşamaları biliyordum. ki biz bu köyün sohbetini 5 sene önce yapmıştık bir arkadaşım ile ve ben ilk ispanya seyahatimde yazmıştım kafama gidileceklerin arasına.

köyde yaşlıların kahvesi en erken açılan kahve; internet bağlantısı da var. erken kalkan handan'ın ideal mekanı; bir kahve bolca haber, çevrede bağıra çağıra oyun oynayan amcalar sonra bir yürüyüş köyün içine ya da yan köylere bir gezi sonra hoop bira saati:) 

italya / yunanistan / ispanya ve portekiz; istisnasız ortak noktaları; çok iyi bira, leziz mezeler. 
en leziz kurabiyelerin olduğu yer 

yan köydeki spor salonu 
köyde oda kiraları 8 - 10 euro arası en azından bu mevsimde, yüksek sezonda biraz artabileceğini düşünüyorum; ki aslında şunu yazmadan geçmeyeyim; ispanya için mart nisan mayıs çok ideal yaz mevsimi hem çok sıcak hem de çok kalabalık olacağından pek tercih edilmemeli eğer niyet gezi ise yok ben güneşleneceğim gece de partileyeceğim derseniz o başka. 

marinaleda için ilk elden söyleyeceklerim; güvenli bir köy. insanlar size yardımcı oluyor dil bilmeseniz de. biraz internet biraz google translate eh günü geçiriyorsunuz. size komik bir şey anlatayım; benimle sohbet etmek isteyen biri ile köy kahvesinde anlaşamayınca bir türlü gülümseyip gitti adamcağız; ertesi gün bir baktım gülümseyerek aynı adam yaklaşıyor, gitmiş ingilizce bilen kuzenini alıp gelmiş:)  

köy kahvesinde tapaslar 50 cent! evet elli sent. her  sabah tahtaya yazılıyor mutfakta olanlar, bitince tahta da kalkıyor. ne sosisler yedim! 

bu arada bütün ispanya ve portekizde en leziz bademli tereyağlı kurabiyeleri de marinaledada yediğimi yazayım da gidince siz de yiyin: horno el cedazo 
kırmızı tabelalı bir yer burası; belediye binasına giderken, sabahları nefis kahve kokuları sokağa taşıyor zaten fark etmemeniz olası değil. köyden ayrılmadan tadına bakmadan sadece bademli diye çantama attığım kurabiyeleri sonra yerken daha çok almadığıma pişman oldum. 

yine köyde bir teyzenin adı olmayan lokantasında 2 ve 2.5 euroya bebek kalamar ve normal kalamar yiyordum ki! aman aman aman! o ne lezzet özellikle beybi olan. en pahalı da buydu ha:) 

köy; okumak dinlenmek için uzun yürüyüşler için çok ideal. hem avrupada, yanınız kasaba hem  de bir o kadar uzak; tam ütopya. her ne kadar köyden olsun sonrasında sohbet ettiğim sevillada yaşayanlardan olsun farklı eleştiriler duysam da dünyanın şu haline bakınca çok çok iyi bir şeyi başardıklarını yazmazsam eksik olur. eleştiriler çok doğal olarak eğitim sisteminin ispanyol eğitim sistemi ile aynı olduğu noktasında sadece 2 ek ders varmış sanırım köye dair olanların anlatıldığı. eh bir de her zamanki eleştiriler sosyalizme dair. geçelim. 

ben granada / malaga / estepa yolunu kullandım. siz sevilla üzerinden de gidebilirsiniz. araştırıp bakın. 

yılbaşı yemeğinde köydeydim; fiyatı ile ( 5 euro ) insanların neşeleri ve davranışları ile unutamayacağım gecelerin arasında kendine yer buldu bile. ah jamon ne güzel bir yiyeceksin sen öyle. istanbulda jamon satan market var mı, bilmiyorum. 

marinaleda klasik gezilerden, birbirine benzeyen katedral, ortaçağ avrupası ve yaşamı üzerine sıkıldığınız noktada başka bir dünya mümkün sloganı ile yola çıkan insanların arasına ışınlanabileceğiniz, dünyaya dair inancınızı pekiştirip yeniden hayatı / dünyayı sevebileceğiniz deli yemekler yiyip nefis içkiler içeceğiniz bir yer. gidin görün kalın. 

iyi bir hafta diliyorum herkese 
euro bu kadar artmışken bir süre iç turizmde gezsem iyi olacak. bodrum ve cunda ilk sırada; kış mevsiminde daha güzel olur buralar. yaza kadar euroları biriktirip yine yunana kaçarım ben ama 

bir süre yunan hariç avrupaya ara vereceğim. birbirine benzetecek kadar gezmek iyi değil ve zevk vermiyor bir süre sonra. 

belki norveç isveç bir tur atarım, dur bakalım. 

bu hafta istanbulun bir başka balıkçısına gideceğiz. gidince yazarım. bu havalarda balık kaçmaz. 

günaydın 




barselona, sevilla, granada, marinaleda... seyahat notları

8 Ocak 2017 Pazar
biraz kafamdakileri yazıya dökeyim bu karlı ve kanepeye yapışmış halde evde otururken; bu bir gezi yazısı değil; yaklaşık 20 günlük ispanya / portekiz seyahatimden notlar. 

barselona; bir gaudi şehri, tanımını yapmaktan hiç çekinmem. gaudi aşağı gaudi yukarı bir yerden sonra aaaa başlayacam ama ha! dedirtebilir, eğer mimar değilseniz boş verin, ne kadar katedral gezebilirsiniz ki!? ayrıca gaudi habire kendisine sponsor olan aileler için bi'şeyler yapmış.  

barselona, sevilla, granada, 3 saat malaga, 2 saat estepa, 4 gün marinaleda, lizbon, madrid ve istanbul. arada sevilla iki kez yalnız; neden?  marinaleda ya gitmek için. 

haftaya barselona, yazısından sonra istanbul / barselona uçtum ve yağmurlu bir barselonaya indim. havalimanından şehre otobüsle gidiyorsunuz, plaza de catalunya da inince la rambla ya da gelmiş oluyorsunuz:) 

sonrası benim için hostel arama, siz planlı gidin, yağmurda gezerek ararken hemen la rambla turu atmayın ilk günden, santa anna bölgesi en tavsiye edeceğim bölge. restoranı tapası birası her şeyi var ve her yere yakın, la rambla girişte ilk sağ. 

barselona için söylenmemiş söz var mıdır, bilmiyorum; turistik, rahat, ferah, ve gezdiğim şehirleri içinden en pahalısı. hostel geceliği 30 euro idi bir daha o fiyata hiç bir şehir yaklaşamadı. 

sevilla çok ışıklı çok mandalina ağaçlı çok hostelli ve en nefis jamonları yediğim, yaşlı garsonlarının insanları azarladığı, benim barselonadan daha çok benimsediğim bir şehir oldu. 

granada istanbulda yaşayan birine ilginç gelir mi bilmem, saray dersen burada alası var; zaten o deli kuyruklara hiç girmedim ben zaten hiç bir seyahatimde girmem müze vs. için kuyruğa. 

marinaleda için elbette ayrı bir yazı yazacağım ama siz bakmayın kimi seyahat yazarlarının en ucuz yılbaşı turları diye bir yerleri yazmasına; en ucuz marinaleda; 
5 euro yılbaşı yemeği 
1,5 euro bir litre bira (köy kahvesinde)
3 euro bir şişe cava (markette)
bu şekilde gidiyor köyde fiyatlar, barda içersen bir kadeh şarap o da 1.5 euro 

marinaleda bir başka dünya. orada 4 gün kaldım; sonra uzun uzun yazarım, umarım. 

malaga 3 saat kalıp türkiyelilerle sohbet edip döner yiyip bira içtiğim şehir, oradan estepa ya gittim ki estepa / marinaleda 13 km.  siz de aynı yolu izleyeblirsiniz; estepada tapas yemedim demem:) 

ve lizbon; üst üste bir kaç avrupa şehrini gezince bir yerden sonra hepsini birbirine benzetmek çok olası ve doğru lizbonun ana caddesi ya da barselonanın la ramblası arasında  pek bir fark yok aslında; armani, prada, gucci, biraz sonra mango ve hm arzı endam eyliyor caddede ve aslında  sen nerede olduğunu çok kolay karıştırabiliyorsun. 

lizbon diyordum, 20 günde yediğim en kötü öğle yemeğine sahiplik eden şehir neyse ki akşam deniz ürünlü pilav ile kendini affettirdi şehir. şehirler arasında ucuz sayılabilir lizbon eh barselonayı baz alınca elbette. yoksa sevilla ve granada da gayet insancıl fiyatlar. 

jamon, peynir, cava / şampanya, bira ve kahve çok tükettim bu 20 günde; tartıya çıkmaya korkuyorum. yarın spor salonuna elbette. 

daha uzun gezecektim ama neden gezmedim? sıkıldım. 

bir süre belki bir norveç isveç hariç avrupa seyahati yapmam. 

ay ekmeği unuttum; çok leziz ekmeklere çok leziz jamonlu peynirli sızmalı kahvaltılar yaptım. yazarım sonra size ispanyol kahvaltısını. 

bu notlar dursun burada